Düzce Üniversitesi Bahar Şenlikleri'nde konser sırasında başörtülü bir öğrencinin erkeklerin omuzları üzerinde eğlenirken çekilen görüntülerini Yeni Akit gazetesindeki köşesine taşıyan Abdurrahman Dilipak, “Sahi kim bunlar? Başlarına başörtüsü bağlamış Gezi’ci kızlar olmasın bunlar. Şimdi ne düşünüyorlar? Nasıl böyle bir çukura savruldular. Aileleri ne diyor bu duruma! Diğer üniversitelerde durum ne? Bu çocukların ailelerinin durumu ne?” dedi.
Dilipak, sözlerini “Bunlar bu haltı yiyorlarsa içki de içiyor olabilirler. Dans, flört hayatı, herşey olabilir. Din bunlar için ne anlama geliyor acaba! Günlük hayatlarında namaz, mabed, cemaatin yeri var mı?” şeklinde sürdürdü.
Abdurrahman Dilipak’ın Yeni Akit gazetesinin bugünkü (13 Mayıs 2014) nüshasında yayımlanan “Şecaat arzedeyim derken” başlıklı yazısı şöyle:
İlk sözüm şu örtünmek için değil, süslenmek için giyinen edepsizlere. Bunlara da birinin “one minute” demesi gerek. Daha doğrusu onlara “edeb ya hu!” dememiz gerekiyor. Tıpkı Feyzioğlu’na dendiği gibi. Biri dışarıdan balta ile saldırıyor. Ötekileri ağaç kurdu!
Bazı başörtü ve konfeksiyon firmalarının tanıtım reklamlarına bakın, ne demek istediğimi anlarsınız.
Feyzioğlu vakasına dönecek olursak, bu ikinci Feyzioğlu vakası. Turan Feyzioğlu’nun ahlaki ve siyasi kişiliğini bilen bilir. Bu da “aileden biri” olduğunu gösterdi. Zat-ı alileri Kılıçdaroğlu’nun yerine namzetmiş. İyi olur, böylece gelen gideni aratmaz. Daha doğrusu değişen bir şey olmaz. Kılıçdaroğlu’na alışmıştık ama olsun. Tebdili liderde ferahlık vardır!
İstanbul’daki “Darbeci Baro” yuvarlanmış kendi birliğini bulmuş.
Jüristokrasi belasını insanlara örnekleri ile anlatmak için; İstiklal Mahkemeleri, Yassıada Mahkemesi, Örfi İdare Mahkemeleri, DGM’ler Brifingli Yargıçlar, Paralel Yargı’dan sonra bu rezaleti örneklemek için Feyzioğlu bu işin gönüllü rol modeli oldu sanki.
Feyzioğlu vakası işin bu yanı ile vaka-i hayriye oldu. Olay bardağı taşıran son damla oldu. AYM’den sonra Danıştay’ın kuruluş yıldönümünde kürsü işgal edilerek, derin güçler adına iktidara ayar verme çabası geri tepti! Feyzioğlu’nun bu edep dışı tavrını CHP bile sahiplenmedi. Paralel Yapı’nın da Erdoğan’a “Haddini bildirme” çabası akim kaldı. Aslında birileri Media, Sermaye, Yargı, Siyaset, bilim, toplum adına, suret-i haktan gözükerek yapacakları açıklamalarla Erdoğan’ı “şamar oğlanı”na çevirme gayretinde. Ama her seferinde bombaları ellerinde patlıyor ve hevesleri kursaklarında kalıyor. Silahları geri tepiyor. Kazdıkları çukura kendileri düşüyor, fırlattıkları bumerang dönüp kendilerini vuruyor.
Bu adamların öfkeleri akıllarından büyük. Söndürmek için üfledikleri ateş daha da alev alıyor.
CHP’liler, Feyzioğlu yapınca kötü de, bizimkiler yapınca iyi değil. Düzce’deki başörtülü üniversiteli kızlar konusunu da aynı şekilde reddedmemiz gerekiyor.
Sahi kim bunlar? Başlarına başörtüsü bağlamış Gezi’ci kızlar olmasın bunlar. Şimdi ne düşünüyorlar? Nasıl böyle bir çukura savruldular. Aileleri ne diyor bu duruma! Diğer üniversitelerde durum ne? Bu çocukların ailelerinin durumu ne?
Bunlar bu haltı yiyorlarsa içki de içiyor olabilirler. Dans, flört hayatı, herşey olabilir. Din bunlar için ne anlama geliyor acaba! Günlük hayatlarında namaz, mabed, cemaatin yeri var mı?
CHP, Cemaat, Feyzioğlugillerle uğraşırken bazı ayrıntıları gözden kaçırıyor olmayalım sakın! Mesela bu kızlar hangi partiye oy veriyorlar? Belki oy kullanmıyor da olabilirler. Umurlarında olmayabilir böyle bir şey.
Bu kızlar Fakülteyi bitirince ne yapacaklar? Bunlara ne kadar güvenebiliriz? Bu kadar avukatımız, doktorumuz, mühendisimiz var da niçin odalarda temsil edilemiyoruz, sorusunun cevabı da bu ayrıntıda gizli.
Kızlar edepsiz de, o oğlanlar ne oluyor? Onlar bizim dindar çocuklar mı yoksa. Ya da bizim kızlar solcu, gezici oğlanların omuzuna mı çıkmıştı.
Bana kalırsa bizi yıkacak olan Feyzioğullarıgiller değil, bu çocuklardır. Bu anlamda anne-babaların, STK’ların gençlerimize sahip çıkmaları gerekiyor. Kof bir gençlik geliyor. Agnostik, Hedonist, Kariyerist, lümpen bir gençlik. Kuşkusuz hepsi/herkes böyle değil, ama bunlar çoğunlukta. Bu zavallıların çoğu bizim zengin, makam-mevki sahibi, konsept evlerde yaşayan, kolej mezunu “iyi aile” çocukları.
Biz 28 Şubat’ta milyonlarca insan elele tutuşurken, işlerin bu kadar kısa sürede bu noktaya gelebileceğini düşünmemiştik. Şimdi bazı şeyleri yeniden düşünmemiz gerek.
Bir musibet, bin nasihatten iyidir.
Selam ve dua ile.