Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde başlattığı Barış Pınarı Harekâtı'na dair yaptığı değerlendirmede, "Eğer içimizden birileri ABD ile gizli bir mutabakat yapmışsa bunu görüp tedbirini almak gerek. Bu işlerde her zaman böyle bir risk vardır" ifadesini kullandı.
"Arap halkı bizimle ama yöneticileri değil" iddiasını da yazan Dilipak'ın, "Suali mukadderlere cevap" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Tel Abyad’da ezan sesleri: Allahu ekber. Dâhili ve Harici bedhahlara ve onların işbirlikçilerinin çabalarına, kınamalarına rağmen ilerleme sürüyor. Sabırla ve dikkatle süreci takip etmeliyiz. Onların kapalı kapılar arkasındaki hesapları, planları inşallah boşa çıkacak! Terör cephesinin kaybı 500 civarı.
Ölüm en büyük ibret dersidir. Silahlı çatışma ölümü hatırlarır. Bu sürecin aklımızı başımıza getirmek için bir ibret dersi olması gerektiğini düşünüyorum. Askerlerimizle övünmemiz yetmez. Akademisyenler, STK’lar nerede. Destek mesajı yetmez. Sosyal medyada da bir savaş veriliyor.
Bu arada şunu da söyleyeyim: Trump’ın ipiyle kuyuya inilmez. ABD’ye güven olmaz. Tuzak kurar. İçimizden birileri ABD ile kol kola. Bunu bilelim ve ona göre hareket edelim. ABD ikili oynar. İlkesi yok çıkarı var. Vefası da yok. Siyaset güven müessesesi değildir. Denetim yoksa bütün ihtimaller hesaplanmamışsa, her şey yolunda gidermiş gibi gözükürken, bir an gelir gol yersiniz.
Buna rağmen siyasette arka kapı her zaman açık olmalı. Dolaylı da olsa her zaman bir temas noktası olmalı. Şöyle bir atasözü var: “Ben ve amcaoğlum savaştayız. Ben ve amcaoğlum düşmanla savaştayız”. Siyaset vekâlet müessesedir. Eğer suali mukadderlere cevap veremezseniz işler karışır. Halkın güvenini kaybederseniz, kazanacağınız fazla bir şey kalmaz. Velev ki bu sorular muhalifleriniz tarafından gündeme getirilsin.. Aşırı hamaset ve duygusal yükleme, dini motivasyonun ardından bir aldatılmış duygusu, beklenmedik bir tepkiye, öfkeye sebep olabilir. Daha sonraki atacağınız adımlarda söylediklerinize kolay kolay inanmazlar. Güven ne kadar büyükse, öfke de o kadar büyük olur.
İnsanların kafasında şöyle bir soru var: Urfa’da kurulan ortak karargâhın gayesi neydi, niçin başarısız oldu? Mesela, herkes biliyor ki, ABD askeri tesislerindeki binlerce TIR silah, mühimmat ve destek malzemesinden en azından bir bölümü teröristlerin elinde. ABD bu teröristleri eğitip donatıyor. ABD geri çekilirken, herhalde ABD kontrolündeki PYD’liler de orada durmuyorlar. ABD hem bu operasyona destek vermiyor, karşı çıkıyor, hem de Türkiye’ye engel olmuyor. PYD ve SDG’yi desteklemekten de vazgeçmiyor.
13 Kasım’da Trump’la Erdoğan ABD’de görüşecek. Neden 13 Kasım!. Neden daha erken değil. Ya da ABD’den bu abuk-sabuk açıklamalar gelirken ne konuşulacak. Neden daha alt seviyede teknik uzmanlar 3. bir ülkede görüşmüyor? O gün İstanbul’un ilk işgâlinin 101’inci yıldönümü imiş. 10 Kasım’dan 3 gün sonra.
30 Ekim’de Cenevre’de Suriye Anayasa Komitesi’nin toplantısı var. Bu toplantıya ABD PKK/YPG’lilerin de katılmasını istiyor. Ama Türkiye itiraz ederse ABD, SDG etiketi ile yine o çevreden birilerini masaya oturtmak isterse ne olacak.
Türkiye bu operasyon konusunda AB, ABD, Arap Birliği karşısında yalnız. Belki batılıların çifte standardını, ikiyüzlülüğünü anlamak için önümüzde tarihi bir fırsat var. Yani bizim bu operasyonu, “Fırat’ın doğusu”nun dışına taşımamız gerekiyor. Uluslararası camiada kendimizi anlatmak için bu durum bize önemli bir fırsat sunuyor. Eğer bu fırsatı iyi değerlendiremez isek işimiz zor.
Tabi, cevabını bekleyen bir de şöyle bir soru var: Bu operasyonda ABD, SDG’lileri de peşine takıp geri çekilecek, Türkiye 2000 kadar DAEŞ’li ile baş başa bırakılacak, sonra Erdoğan-Trump görüşmesi sonucu ateşkes sağlanıp Türkiye geri çekilecek. SDG/PYD geri dönecek, ÖSO geldiği yere gönderilecek ve başladığımız noktaya geri mi döneceğiz?
Birileri bu yönde bir takım iddialar öne sürüyor. Bu işlerde evdeki hesap çarşıya uymaz.. Bazen bir işi siz başlatırsınız ama işler kısa sürede kontrolden çıkar. İşe ecinniler karışır, başlatanların bile şaşırdıkları sürpriz sonuçlarla karşılaşır insan. Unutmamak gerekir ki, kim ne nasıl bir plan yaparsa yapsın, sonunda Allah’ın dediği olur. Mekerallah! Eğer O’nun ipine tutunanlardansak Allah korur. Eğer O’nun ipini bırakıyorsak, O da bizim ipimizi bırakır. İşte o zaman vay halimize! Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden Allah, zaman gelir, başlarında 3 peygamberle denizi geçen bir ümmetin 10 günlük yolunu 40 yıl sürecek bir çileli yolculuğa döndürür.
Ben düşmanın ya da bizim gücümüz üzerinden bir yorum yapmıyorum. Onlar aklın muktezası. Onlar elzem. Ama işin aslı, Allah’ın yardımında gizli. İşin içinde Allah’ın rızası olmayan bir işin aksine bir hile varsa, o hilekârların vay haline. Böyle bir ihtimal varsa, onları şimdiden görüp, aramızdan uzaklaştırmamız gerek. Eğer içimizden birileri ABD ile gizli bir mutabakat yapmışsa bunu görüp tedbirini almak gerek. Bu işlerde her zaman böyle bir risk vardır. Masonlara karşı Müslümanları kışkırtanların kendilerinin mason olmasından bir ders çıkarmış olmalıyız artık. Aynı çukura iki kez düşmemeliyiz. Evet, biz haklıyız. Güvenlik sorunlarımız var. Terör örgütüne karşı 40 yıllık bir mücadelemiz var. Aynı zamanda ülkemize gelecek göç dalgasını engelleme yanında, Suriye’deki sivil halkın güvenli bir bölgede iskânı insani bir görev. Onlar insan. Onlar bizim kardeşimiz. Orada bir trajedi var. Bunu gelin birlikte yapalım dedik, kimse yanaşmadı. Bu teklifimize karşı çıkanlar, bunu engelleyenler, bölgede bize karşı tehdit oluşturan terör örgütlerine destek verenlerle aynı ülkeler değil mi? Arap halkı bizimle ama yöneticileri değil. Allah’tan çok ABD’den korkanlar, bizim yanımızda durmaya da korkuyorlar.
ABD; BOP’tan, ya da “Yüzyılın projesi”nden, “Tanrıyı kıyamete zorlama” fikrinden vazgeçti mi? Kushner, Dahlan, veliahd prens tevbe etti de haberimiz mi yok yoksa!
Sahi Trump ile teröre karşı ne konuşacağız. Krizden beslenen, bölgedeki varlığını krize borçlu olan, bunun için terör örgütlerini örgütleyen, eğiten, donatan bir ülkenin başı ile ne konuşacağız. PKK, PYD’ye arka çıkanlar FETÖ’ye, BÇG’ye arka çıkan, onları örgütleyen, destekleyen güç değil mi! Teröre karşı bu kadar sert tepkiler verirken bu terör baronları ile en yüksek seviyede görüşmenin mantığı ne! Bu sorunun bugüne kadar büyüyerek devam etmesinin asıl sebebi bu değil mi! “Dostlar alışverişte görsün” kabilinden bir iş olarak anlaşılacak yaklaşımlar toplumda umutsuzluktan öte ciddi bir güven krizine sebeb olabilir. Toplum söz değil icraat görmek istiyor. Sözlerin büyüklüğü ile işe yansıyan boyutu arasındaki fark kadar umutsuzluk üretilir. Bu da siyasette giderek artan bir güven krizine sebeb olur. Bu iş ticarette de böyle. Malınızı öve öve göklere çıkartırsanız, ilk kullanımda elinizde kalırsa bir daha güven kazanmak çok zor olur. Ama ürününüzü mütevazı şekilde tanıtırsanız, hatta tüketici kullanınca beklentisinden daha iyi bir ürün aldığını düşünürse size güvenir. Hamasetin dozu iyi ayarlanmaz ise inanılırlığını kaybeder. “Haddinden fazla şiddet gayedeki hikmeti yok eder” zira.
Allahım! Bizim ellerimizle zalimleri cezalandır ve mazlumlara yardım et. Bizim ordumuzu rızanın tecellisinin vesilesi kıl. Bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanma feraseti ver. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Yolumuza tuzak kuranların tuzaklarını başlarına geçirmemize yardım et. Bize güç ver, sabır ver. (Amin).