Dilipak'tan misyonerlik soruşturması açılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni hakkında yazı: Geç efendim deist değil, ateist değil

Dilipak'tan misyonerlik soruşturması açılan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni hakkında yazı: Geç efendim deist değil, ateist değil

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Aydın'ın Kuşadası ilçesindeki bir lisede din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni olan Esma B.K. hakkında, 'misyoner faaliyetler yürüttüğü" iddiasıyla açılan soruşturmayı değerlendirdi. Dilipak, “Misyonerlik yapan Hristiyan din kültürü öğretmenine büyük tepki!'ymiş. Geç efendim, Deist değil, Ateist değil, Kültürse kültür! Misyonerlik de yapıyormuş, din kültürü değil mi, kendi dininden örnek de mi vermesin!" dedi. 

"Bu konular da bu şekilde konuşulmayacak, tartışılamayacak kadar ciddi konular. Bir öğretmeni görevden almakla da çözümlenebilecek konular değil" diyen Dilipak'ın "Din 'kültür' olunca!" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

Din kültür olmuşsa, artık her şey mümkün. “İlahiyat Fakültesi” de aslında bizdeki Teoloji Fakültesi gibi bir şey. “Tanrı bilimi” ya da “İlahçılık”.. Faculte, köken olarak “yapılabilir, anlaşılabilir” olmak gibi bir anlama geliyor. Yani “Tanrı’yı nasıl anlayabilir, onunla ilgili olan bir şeyi nasıl yapabiliriz”, bu konuda nasıl ustalaşabiliriz, uzmanlaşabiliriz. “Uz” onu akılla ve akıl yolu ile elde edilen bilgi ile ilişkilendirebiliriz.

Tabii burada Vahiy ilişkisi son derece önemli. Burada “Vahyi” ve ona dayalı risalet ve sünneti “Kültür” olarak tanımladınız mı, iş biter. Din dediğiniz şey “ed-din” olmaktan çıkar, Religio’ya dönüşür. Geriye kalan gelenek, seremoni, ritüeller ve ikonalardır”. Bunun kaçınılmaz sonucu “din büyüklerini İlah ve Rab edinmek”tir. Bu noktada artık Şeytan sizi “Tanrı” edindiğiniz put üzerinden aldatmaya başlar. Aslında İmam-Hatip okulları da “Kirby raporu” ile açıldı. İHL bir “Made in USA” PreFETÖ projesi idi. TSE damgalı bir “Ruhban” imal edeceklerdi. Dinin alameti farikaları yok edildikten sonra bireyselleşen din, toplumsal planda vicdanlara hapsedilecekti.

Biz İslam’ı anlamaya 29 Farzla başladık. 30, 31, 32, 54 devam etti Sonra Mızraklı İlmihal, Büyük İslam İlmihali, “Istılahat-ı fıkhiye kamusu” ile tanışmamız epey zaman aldı. 

Mevlidlerle, kandillerle idare ediyorduk. Bakın mevlid okutmak, bir ibadet biçimi değildir. Allah ya da Resulü bize böyle bir şey demedi. Allah, Süleyman Çelebi’den razı olsun, o, Peygamberimizi anlatan güzel bir eser koydu ortaya. Bu güzel bir gelenek. Bize Resulümüzü anlatıyor, hatırlatıyor. Biz de bunu çok sevdik. Bu kadar nokta! Veladet kandili de öyle Regaib de, iki kutsal gecemiz var, onlar din ile ilgilidir. Kadir gecesi ve İsra. Tamam Sultanahmet Camii çok güzel de, bütün camiler bir Kıble makamındaki dört duvardan ibaret bir mabedle kıyaslanabilir mi!

Biz bugüne geldik, Sünnet düğününde dansöz oynatıyoruz (!), Kurban keserek genelev açıyoruz! Tevbe estağfurullah! “Misyonerlik yapan Hristiyan din kültürü öğretmenine büyük tepki!”ymiş. Geç efendim, Deist değil, Ateist değil, Kültürse kültür! Misyonerlik de yapıyormuş, din Kültürü değil mi, kendi dininden örnek de mi vermesin!

“Din Kültürü dersi”nde “Laiklik” anlatmak serbest, Atatürkçülük de serbest, Hristiyan bir öğretmen “Yeşeya”dan bir bölüm aktardı diye kıyameti kopartacaksınız. Aktardığı bölümün de anlamı şöyle “Rabbim bana yardım ediyor ona şükrediyorum. Kınayanların kınamasına aldırmadan onun yolunda yürürüm, kararımdan dönmem. Bundan dolayı da mahzun ve pişman olmayacağıma da iman ettim” gibi bir açıklama yapabilirsiniz. (50-7)’den. A. Cressy Morisson’un “Allah’ın varlığının delilleri”ni anlatacaksınız, bir şey olmayacak, bir dini metinden söz edince kıyamet koparacaksınız!

Başı açıkmış, mini etek giyiyormuş. Atatürk’e serbest olan “Atatürk çocukları”na niye yasak olsun!?

Hristiyan öğretmen misyonerlik yapıyormuş. Katil adam öldürmüş, Hırsız evden mal çalmış. Yalancı yalan söylemiş, avcı kuş vurmuş. Hiç böyle bir şey olabilir mi(!).

Hristiyan öğretmen tarih anlatabilir mi? Dinler tarihi anlatabilir mi? Peki bir Müslüman Prehistorya dersi verebilir mi? Hani şu Tarih öncesi dönemlerle ilgili, Yazı yokken ki dönem!? Etnografya hocası olabilir mi? Bir Müslüman felsefe öğretmeni olup, ateist öğrencilere doğru düşünme, gerçek ve hakikat’ı anlatabilir mi? Kime, neye göre, nasıl anlatacak.

Bu konularda bu şekilde konuşulmayacak, tartışılamayacak kadar ciddi konular. Bir öğretmeni görevden almakla da çözümlenebilecek konular değil.

Bugünkü Fulbright mantığı ile Kemalist, pozitivist eğitimde “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersi zaten baştan sonra sorunlu. Kim verirse versin sorunlu. Bu şekilde tekil örnekler üzerinden giderek sorunu çözemezsiniz, kendinizi kandırırsınız.

İbadetin şekli bellidir. Onun dışında birçok şey artık ibadet gibi yapılıyor. Ayet, “Dualarınız olmasaydı ne işe yarardınız ki” der. Ama dualarımız dua değil. Artık “Ayini ruhanilerimiz” var. 

Nas değil, sünnet de değil, basit bir gelenek sanki nas gibi muamele görüyor bazı çevrelerde. Mesela Ramazan’da güllaç yiyeceksin, Nevruz’da aşure tatlısı, Kandillerde kandil simidi. Bunlar dindarlığın nişanesi gibi görülmeye başlandı.

Mesela ribadan söz eden kaldı mı? Faizi konuşuyoruz, peki Merkez Bankasının, para dediğiniz kaimeyi, paranın değerinin belirlenmesinde en temel unsurlardan olan enflasyonu konuşuyor muyuz!.

Gerçek bir altın paranın ayarı ile oynamak neyse, kaimenin, kağıt para, itibari paranın değeri ile oynamak da öyle bir şey. Ama bu konuşan, bunu dert eden kaç kişi var. Şeria Board’larının işi mevcut sistemi şeklen bu yapıya entegre etmenin aracılığını yapıyorlar. 

Piyasada “Helal/Koşer”, “Faizsiz finans” projeleri genel olarak bu mantıkla işletiliyor. Sonunda bu piyasanın %80’i İngiltere’de, İsviçre’de. Yani onlar “İslamizasyon” konusunda bizden daha başarılılar. Onlar bu işi bizden daha iyi yapıyorlar. Kutlu doğum haftasını bir Amerikan, İngiliz şirketine ihale edin onlar bu işi daha iyi yapar. ABD’nin kurdurduğu FETÖ de, DAEŞ de, İngilizlerin Vehhabiliği de o ülkelerde çok daha fazla taraftar bulabiliyor.

Bakın! Allah, kitabında aynı Allah’a, Resulüne ve kitabına iman edenler “ihvan” ilan ederken, biz bunu sadece kendi tarikatımızla sınırlı tutarız. İnsanları Allah’a, Resulüne ve kitaba değil, kendi mezhebimize, tarikatımıza, liderimize ve örgütümüze çağırırız. Onun için de bu işin bereketi yoktur. Zaten Allah’ın emrine uymazsanız haram, Resulullahın sünnetine uymazsanız, mekruh, bizim gibi düşünmezseniz, dinden çıkabilirsiniz (Haşa). Siz siz olun din büyüklerinizi ilah ve Rab edinmeyin ve kafanızı kiraya vermeyin. Ve şeytan bizi Allah’la aldatmasın! 

Biz cenaze namazlarında “Er kişi niyetine” namaza durup, Helallik dileyin, Helallik verelim. Laf olsun, kural şeklen yerini bulsun. “Montesserro tekniği ile daha bir nesil yetiştirebiliriz” diye düşünürüz tabii biz bu kafa ile. Ben ödünç kavramlar ve kurumlarla özgün bir medeniyet inşa edildiği iddiasına katılmam. Zaten işte durum ortada. Hepimiz “Demokrat”ız artık. “Metodik Kemalist” olduk. İmam Hatiplerin, İlahiyatların durumu ortada. NLP “Nebevi bir toplumda bireylerin sosyal normlarının oluşturulmasında tek referans kaynağı olsa gerek” bu kafayla düşünenler için.

Öğretmenler Hristiyanlık misyonerliği yapmasınlar yeter. Başları örtülü olursa zaten aliyyül ala. Müdür de olabilir o zaman kişi, “Cinsiyet eşitliği”ni, “İstanbul sözleşmesi”ni de savunabilir(!).

Neyse ki, “Herkes ölümü tadacaktır; yaptıklarınızın karşılığı size eksiksiz olarak ancak kıyamet gününde verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılır da cennete konursa artık kurtulmuştur. Dünya hayatı zaten aldatıcı şeylerden ibarettir.” (Âl-i İmran Suresi, âyet: 185 Meal DİB). Ve Resulullah buyurdu ki, “Güvenilirliği olmayanın kâmil imânı yoktur; ahdine sadakati olmayanın dine kâmil bağlılığı yoktur.” (Feyzü’l-Kadir, VI/381, No: 9704) 

Bu arada, Resulullahı anmak, hatırlamak için güzel bir gelenek ve vesile olarak Veladet Kandilinizi tebrik ediyorum. Bu arada 1000 rekat sünnet ya da nafile namaz, 2 rekat farz namaza denk değildir. Bin geleneksel kandil, bir tek Kadir gecesine denk değildir. Selâm ve dua ile.