Dilipak'tan Pontus - Rum ifadelerine Erzurum örneğiyle tepki: Birileri fincancı dükkânına giren fil gibi

Dilipak'tan Pontus - Rum ifadelerine Erzurum örneğiyle tepki: Birileri fincancı dükkânına giren fil gibi

Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, İstanbul adayı CHP'li Ekrem İmamoğlu'na bazı AKP'lilerin yaptığı Pontus - Rum göndermesine tepki gösterdi. "Bu tartışmanın kime ne faydası var. 'Rum'u tartışıyorsunuz da, 'Rumeli' neresi? Ya da 'Urumiye'?.. Birileri fincancı dükkanına giren fil gibi" diyen Dilipak, Türkiye'nin doğusundaki Erzurum üzerinden bir örnek verdi. Dilipak "Arz-ı Rum' adından çevirdiğimiz ya da 'Erzen-i Rum'dan dönüştürdüğümüz Erzurum adı bu hali ile Türkleştirilmiş mi oluyor?!." dedi.

Katıldığı bir iftar programında konuşma yapan Esenler Belediye Başkanı Tevfik Göksu, mazbatası elinden alınan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun kazanmasına en çok Yunan medyasının sevindiğini ifade ederek, İmamoğlu'nu memleketi Trabzon üzerinden 'Pontuslu' olmakla itham etmişti. Açıklamalar bazı AKP’li isimler tarafından da desteklenmişti.

Dilipak yapılan tartışmayı "Lazistan, Kürdistan, Polonezköy derken..." başlığıyla yayımlanan yazısında değerlendirdi. Dilipak şunları kaydetti: 

Birileri fincancı dükkanına giren fil gibi.

Bu tartışmanın kime ne faydası var. “Rum”u tartışıyorsunuz da, “Rumeli” neresi? Ya da “Urumiye”?..

Kürdistan Mebusu, Lazistan Mebusu. Yahu Heyet-i Temsiliyede, 1. Mecliste ya da Misak-ı Milliyi kabul eden mecliste bunlar yok muydu?

İsim olarak “Adanüs”e atfedilen Adana ya da “Kayzer”e atfedilen “Kayseri“ adını değiştirmeyeceksiniz umarım. Polonezköy’ü ne yapalım.

Bu kafa ile “Gavurdağı”nın adını “Nurhak dağı” yaptık. “Simon dağı” oldu “Saman dağı”!

Sahi madem el atıyorsunuz, “Augustos” adını da değiştirelim. Sahi “Mayıs” demek ne demek!. “May”dan mı alındı ya da işin “mayıs’ını mı çıkardık”! “Arz-ı Rum” adından çevirdiğimiz ya da “Erzen-i Rum”dan dönüştürdüğümüz Erzurum adı bu hali ile Türkleştirilmiş mi oluyor?!.

Rum, Yunan, Bizans, Konstantinapolis, hepsi birbirine karıştı.

Sahi, Fatih “Doğu Roma Bizans’ın İmparatoru” unvanını da taşımıyor mu idi!

Cüneyt Arkın bir “film çevirdi” Bizans “Kahpe” oldu!. “Bizans entrikaları”nı konuştuk da, “saray” varsa her zaman “entrika” da vardır. O güç ve serveti elde etmek, ona ulaşmak isteyenler her türlü entrikayla imtihan olunurlar. Bu Mekkede olsa böyle, Endülüs de olsa böyle, Babür de olsa öyle! Ertuğrul’un çadırı ya da Selçuklu sarayı, Osmanlı sarayı, Emevi ya da Abbasi fark etmiyor.

Bu Rum, Bizans, Konstantinapolis konusunda kafalar çok karışık.

Kur’an-ı Kerim’de Rum suresi var. Ahiyan-ı Rum, Baciyan-ı Rum, Gaziyan-ı Rum, Rumeli, Arz-ı Rum. Burası Bilad-ı Rum’dur. Asıl Roma burası, orası “Batı Roma”. Doğu Roma’yı batının elinden kurtaran Fatih’tir. Katolik gelenekten gelen İtalyan sanatçı Donizetti, Zonaro gibi isimler, “bizim Roma”yı batıya tercih etmiştir. Osmanlı fetihlerini, adaletini, müziğini savunmuşturlar.

Biz ne Fatih’i anlayabildik, ne de fethi! Sahi, Fatih’in Edirnekapı’dan İstanbul’a girişini resmeden o tabloda, Zonaro niçin kendini Fatih’in koruyucusu olarak göstermiştir. Soldaki pala bıyıklı, o resmi yapan kişidir. Fatih, Bizans’ı Vatikan’ın işgalinden, Ortodoksları Katoliklerin baskısından kurtaran kişidir aynı zamanda. Yeni Bizans İmparatorudur. 

Hiç düşündünüz mü, Bizanslı gençler, fetih öncesi niçin İstanbul sokaklarında yürüyerek, “Başımızda kardinal şapkası görmektense Osmanlı sarığı görmeyi yeğ tutarız” diyorlardı.

Fatih’in Edirnekapı’daki asker sayısı, fetih sırasında Bizans’ın nüfusundan fazlaydı ve Fatih’in ordusundaki Hristiyan asker sayısı ise, Bizans’ın ordusundan fazla idi.

Fatih içtimai hayatı, Hz. Ömer’in Kudüs beyannamesine göre tanzim etti. Hz. Ömer’in mirasına sahip çıkarak, Süryani kadim patrikliğinin hamisi oldu. Ermeni patrikliğini kurdu. Rum patrikliğinin başı oldu. Konstantinapolis’i Katolik Vatikan’a teslim etmedi. Katolik Vatikan’a Ortodoks Bizans’la karşı çıktı. Osmanlı bürokrasisini de Bizans bürokrasisini ıslah ederek aldı. Yani Bizans, Rum, Konstantinapolis, Osmanlı anlayışında tehdit değil imkandır.

 İngiltere’de bir yılda Bizantoloji üzerine eğitim alabileceğiniz 40’a yakın en kısası 6 ay süren sertifika programları, lisans, yüksek lisans, doktora programları hayata geçiriliyor, bizde doğru düzgün bir Bizantoloji kürsüsü bile yok. Doğru düzgün yayın yok, birkaç bireysel çabayla yapılan çalışma ve yayın var o kadar. Bakın illerin geleneksel isimlerinin yüzde 99’unun ismi Türkçe değil! Hatta bugünkü isimleri de büyük ölçüde öyle. Prof. Dr. Mehmet Ali Kılıçbay ve bazı akademisyenler “Türkiye” adının bile Türkçe olmadığı görüşündeler. Asia, Rusia, Almania, Avustralia, İtalia, Algeria, Romania, Albania, İndia, Syria, Bulgaria, Polania, Georgia, Ermenia, Fillandia, Letonia, Estonia.. Bu sonu “İA” ile biten ülkelerin isimlerini ilk kez kim kullandı!.

“Türki”, “Kürdi” kelimelerini pek kullanmaz olduk. “Kürdili hicezkâr”, “Acem Kürdi” makamlarını ne yapacağız bu arada!?. Bu tegannicilere ne anlatacaksınız ki!

Türk tarihi ile ilgili de mitolojileri bir kenara bırakırsanız, Hz. Nuh’a kadar götürenler var. Bu rivayete göre Ham, Sam, Yafes 3 kardeştir. Bunlardan YafesTürklerin atasıdır. Ham Arapların, Sam Yahudilerin. Bu rivayeti esas alırsanız bütün kavimler 3 atadan türemiştir. Bütün insanlar buradan dünyaya yayılmıştır. Bu hesaptan bir ırk çıkmaz. Hz. İbrahim döneminde Hz. İsmail’den gelenlere Arap; İshak b. Yakub AS’den gelenlere Beni İsrail denmiş. Arapça ve İbranice aslında Aramicenin lehçeleridir.

Orhun yazıtları, Gök Türkler derken bu günlere gelinir. Bugünkü anlamda ırk tanımı, ulus tanımının ortaya çıkışı 1648’lere kadar uzanır. Neyse bu konu bahsi diğer. Ulus, kana göre mi, dile göre mi, dine göre mi, doğduğu toprağa göre mi belirlenir, bu da ayrı bir tartışma konusu.

Türkçe, Anadolu’da yaşayan 50’ye yakın halkın dil ve geleneklerinden beslenerek zenginleşti. O kaynak kurutulunca zayıflamaya başladı ve batıdan ithal kelimelerle ayakta durmaya çalışıyor.

Birileri hâlâ “Rum” diye bir halktan söz ediyor. Onlar Anadolu’nun yerleşik Hristiyan halkı. Çoğu Müslüman oldu. Bunları tehcir ederek, “Yunan” diye uydurdukları bir hayali ulusa yamamaya kalktılar. Bakın Yunan diye de bir halk yok!. Ülke yok, medeniyet yok. Balkanlar ve Anadolu uygarlıklarının kavşak noktasındaki bu halkla biz asırlarca iç içe yaşadık. “Rembetiko” diye ortak bir müziğimiz var. Oyunlarımız ve mutfağımız var. 

Onlar, İon’lara “İonia”dan galat  “Yunan” diyorlar.. Orası İonia. İon’lar ise, Girit ve Moro’da yaşayan Roma, Kartaca, Mısır, Mezopotamya, Helen, Kuzey Halkları, Balkan ve Kafkas halklarından oluşan bir off-shore topluluğu. Orası Ege ile Akdeniz’in aktarma istasyonu olarak kullanılan bir yer. Grek deseniz o da yok. Grek Likyalı denizcilere verilen bir ad. Grekçe de Likca’nın avamicesi. Yunan mitolojisi dedikleri Kaf dağı hikayeleri Babil ve Mısır mitolojisi. Orası Helen’in devamı ve bir Makedon uygarlığı.

“Rum”a kızanlar, “Trek”ler hakkında ne düşünüyorlar. Trakya demeyelim mi şimdi Edirne, Tekirdağ, Kırklareli havalisine. Birileri bizimle, kendilerine Yunandiyenlerle dalga geçiyor. Biz de bu ucuz, basit, aşağılık oyuna balıklamasına dalıyoruz. Politikacımız da, Mediamız da, sözde aydınlarımız da bu ucuz oyuna alet oluyorlar. Bu tartışmaya her iki tarafta dini, tarihi alet edenler de var. Karadenizliler üzerinden, kimi Pontus’lara gönderme yapıyor, kimi Topal Osman üstünden birtakım göndermeler yapıyor. Ne oluyoruz ya hu!