Dilipak: Türkiye, AB'ye insani yardım gönderirse şaşmayın

Dilipak: Türkiye, AB'ye insani yardım gönderirse şaşmayın

Avrupa Birliği'nin kriz içerisinde olduğunu öne süren Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, "Önümüzdeki 10 yılın sonunda Türkiye Avrupa ülkelerine insani yardım göndermek zorunda kalırsa şaşmayın" dedi. Dilipak, yazısında "Bakın siz 2023 hayalleri kurarken batılılar 2025’i kendileri için 'kıyametin başlangıcı' kabul ediyor. Batıda 'Sosyal refah devleti'nin sonu 2020, evet 3, en çok 5 yıl için batı maliyeti, sosyal fonları çökecek.. Finans sistemi çökecek" ifadelerine yer verdi.

Dilipak'ın Akit'te yayımlanan yazısı şöyle:

‘Varoluşsal krizdeyiz”. “Eskiden yoğ idi, iş bu rivayet yeni çıktı”.. Brüksel’den gelen haber, Batılıların ve Batıcıların, Muasır Medeniyet (ya da medeniyet) sevdalıların uykularını kaçıracak cinsten: AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker, yıllık “Birliğin Durumu” konuşmasında AB’nin “en azından kısmi bir varoluşsal krizle karşı karşıya olduğunu” söyledi. Juncker, “Avrupa’nın ancak birlik için çalışılması halinde işleyeceğini” vurguladı. Aslında kriz kısmı değil, bütünsel ve yapısal, bölgesel değil global. Batının tüm dünyadaki etki alanı içinde kendini hissettiren bir kriz.

Batılı politikacılar gerçeğin farkında olsalar da, gerçeği apaçık ortaya koymanın daha vahim sonuçlara yol açmasından korkuyorlar. Panik havasının süreci hızlandırmasından endişe ediyorlar.. Sonuç: Batılılar için gelecek günler, geçen günleri aratacak.. Yol haritası, çözüm önerisi konusunda uyum, görüş birliği yok.. Panik havasının domina etkisi ile bütün Avrupa’yı sarmasından endişe ediliyor..

AB can çekişiyor, biri çıkmış Balkanlar’daki AB üyesi ülkeleri sırtımızdan atalım diyor, öteki Avrupalı refah ülkesi İsveç dönümü 35 kuruşa hazine arazisi satıyor, denize sıfır, alan yok..

AB kendine dışişleri bakanı arıyor, İngiltere’nin ayrılma kararını ve genişleme politikasını tartışıyor. Türkiye, İslam, yabancılar konusunu tartışıyor, ortak savunma konseyini tartışıyor. O zaman ABD ile ilişkilerini de tartışması gerek. O noktada Almanya’nın statüsü tartışma konusu olacak. Hadi Fransa AB’de ama AB dışında bir ülke olan İngiltere, bir AB ülkesini, hem de en güçlü ülkesini vesayeti altında tutacak. Bu şekilde AB, Almanya üzerinde ABD ve İngiltere’nin vesayet rejimine tabi olacak.. İsrail faktörü var. İsrail’i İngiltere kurdu, Almanya’nın başına sardı.. AB kendi Savunma Birliğini oluşturursa NATO ne olacak?

İşin aslı ne biliyor musunuz, Batı kavram ve kurumları ile çöktü. Bu aslında kapitalizmin çöküşü.. Yaşam tarzları, bilim ve teknolojileri çöktü.. Dinleri çöktü. Gençliklerini kaybettiler, aile dağıldı.. Hayallerini kaybettiler.. “Tarihin sonu” dedikleri, demokrasi, insan hakları, hukuk devleti, dünya jandarmalığı, barış ve çevre gibi güya hassas olduklarını söyledikleri tüm değerleri berhava oldu..

Çanlar batılılar için çalıyor.. Dipten gelen bir dalga şeklinde ve giderek artan bir tempo ile batı son dönemde karşı karşıya kaldığı çok sayıda meydan okumanın yanı sıra çözülmeye devam ediyor. Analizistlerin yorumuna göre “AB’ye üye ülkelerin kendi aralarında ve Brüksel’le ilişkilerde yaşadığı sorunların oluşturduğu olumsuz sonuçların da üstesinden gelmeye çalışıyor.” Juncker, “Üye ülkeler arasında daha önce hiç bu kadar az ortak zemin olduğunu görmedim. Daha önce hiç bu kadar çok liderin sadece iç sorunları hakkında konuştuğunu duymadım. Daha önce hiç ulusal hükümetlerin popülist güçler karşısında bu kadar zayıfladığını ve bir sonraki seçimlerde kaybetme riskiyle felç olduklarını görmedim” ifadelerini kullandı.

Önümüzdeki 10 yılın sonunda Türkiye Avrupa ülkelerine insani yardım göndermek zorunda kalırsa şaşmayın..

Bakın siz 2023 hayalleri kurarken batılılar 2025’i kendileri için “kıyametin başlangıcı” kabul ediyor. Batıda “Sosyal refah devleti”nin sonu 2020, evet 3, en çok 5 yıl için batı maliyeti, sosyal fonları çökecek.. Finans sistemi çökecek.

Böyle bir medeniyet mi olur ya hu?, Beş kişilik bir aile düşünün, anne-baba, 3 çocuk.. Bu iyi bir aile. Dede-nineyi, amca, dayı, halayı unutun, onlar yok. Dede-nine huzurevinde. Zaten evlilik bitmek üzere. Birlikte yaşıyorlar. “Resmi baba”, “biyolojik baba” diye bir şeylerden söz ediyorlar.. Anne de “taşıyıcı anne” oluyor. Zaten kreşte büyümüş.

Evlenmiyorlar. Evlenenler de geç evleniyor. Çocuk istemiyorlar. İsteseler de olmuyor. Sakat doğum sayısı çok yüksek. Biyolojik ve psikolojik açıdan sağlıklı bir hayatları yok. Beslenmeleri de öyle. Evlenseler de çabuk boşanıyorlar. Evliliklerinde sadakat yok gibi. Devam eden evliliklerin mutluluk katsayısı çok düşük.

Böyle bir aile düşünün. Bu 5 kişilik ailede en az bir kişi alkolik ya da uyuşturucu kullanıyor. En az bir kişi homoseksüel, lezbiyen, ensest ilişki içinde, biseksüel cinsel bir sorun yaşıyor.. 5 kişilik bir ailede en az bir kişi, en az bir defa intihara teşebbüs etmiş. Bu 5 kişilik ailede en az bir kişi psikolojik destek almadan kendini yönetemiyor.. Ve bu 5 kişiden biri, doğum öncesi şartlar, sonrası sosyo psikolojik çevre, sağlık sorunu, şiddet sebebi ile ya da geriatrik olarak engelli kategorisinde.

Bırakın Kızılderililerin, karaderililerin, sarı ırkın başına gelenleri, 100 yıl savaşlarını, haçlıları, 1. ve 2. Dünya savaşını soğuk savaşını, darbeler, terör ve çatışmaları kendi halklarının yaşadıkları trajediden söz ediyorum. Sevgisiz, merhametsiz, dinsiz bir toplum.. Din dedikleri plesebo, kendi uydurdukları ritüeller ve seremonilerden ibaret. Akaidi yok, ibadeti yok, fıkhı yok, şeriatı yok, dine karşı bir din!

Evet “Avrupa’da yüksek işsizlikten, mültecileri entegre etmeye kadar çözülememiş çok sayıda sorun olduğu”nu söylüyor Juncker. Ve ekliyor: Avrupalılar bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalardan, kavgalardan ve çekişmelerden yoruldu”. AB yeterince birlik değil. Radikal bireycilik ve hedonizm ne aile bıraktı, ne din, ne de ulus. “Başarıyı kendilerinde, başarısızlıklar ötekilerde ya da birlik kurumlarında” diyen birileri Juncker’e göre krizi derinleştiriyor..

Baksanıza batı bir Suriye sorununu bile çözmek şöyle dursun yüzlerine gözlerine bulaştırdılar, içinden çıkılmaz hale getirdiler. İşin ucu kendilerine dokununca da paniklediler.. İdam cezasına karşılar ama, ilaç, gıda, siyaset yolu ile yığınların ölümüne göz yumuyorlar. Ölen kim, öldüren kim ona bakıyorlar sadece.. Aslında idama karşı gibi gözükürken savaş, terör ve darbeler karşısındaki tutumu açık bir çifte standart. Bu biraz da batılıların kanlı geçmişlerinden utancın sebeb olduğu psikolojik bir refleks, ya da vicdan şovu. Baksanıza ABD’de, Kongrede Avrupa, Avrasya ve Yükselen Tehditler Alt Komitesi’nde, “15 Temmuz Darbe Girişiminden Sonra Türkiye” konulu oturum gerçekleştirdiler. Oturuma Atlantik Konseyi’nden Aaron Stein, Amerikan İlerleme Merkezi’nden (CAP) Alan Makovsky, Gazetecileri Koruma Komitesi’nden (CPJ) Nina Ognianova ve Uluslararası Şiddet İçeren Aşırılıkları Çalışma Merkezi’nden, FETÖ’cü kaçak Ahmet Sait Yayla katıldı. Müttefikimiz, düşmanlarla aynı safta, bize karşı çözüm arayışında. Batının geldiği nokta bu..

Batı laik mi, Hristiyan reflekslerine mi sahip. Demokrat mı, darbelerin, terör örgütlerinin arkasındaki güç mü? Yoksa ne idüğü belirsiz bir yapı mı? Karar sizin. Selâm ve dua ile.