Eski Sabah Grubu patronu Dinç Bilgin, TBMM Darbeleri ve Muhtıraları Araştırma Alt Komsiyonu'nda 28 Şubat ve 27 Nisan'ı anlattı. Bilgin, "Türkiye koptu, biz de koptuk. Şimdiki gibi bir başbakan, şimdiki gibi bir meclis olsaydı, böyle araştırma komisyonları, darbeleri araştırma komisyonları kurulabilseydi, Türkiye'nin başına bunlar gelmezdi" dedi. Bilgin, Mehmet Barlas'ın o dönemde 25 bin dolar aldığını söyledi.
Bilgin, 28 Şubat döneminde 4 ulusal, bir yerel gazete, 40'a yakın dergi, 2 ulusal televizyon kanalı sahibi olduğunu, daha sonra Etibank ortaklığı ile bir bankacılık serüveni yaşadığını ve 11 ay tutuklu kaldığını, 12 yıl geçmesine rağmen hüküm giymediğini söyledi.
Bilgin, 28 Şubat sürecinde Sabah gazetesi yazarlarından şikâyetlerini dile getirmek için öğle yemeğine davet edildiği Genelkurmay’da dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ve dönemin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümg. Erol Özkasnak’la tartıştıklarını anlattı. Bilgin, “Beni içeri aldılar. Hoş almayan 20 dakika geçirdik. Bir ağız dalaşı oldu. Ben de onlara karşılık verdim” dedi.
Bilgin, o günü şöyle anlattı: "O tarihte Çetin Altan da Sabah’taydı. Baba Altan tepki çekiyordu. Belli rütbe üstündeki askerlere servis edilen bir bülten bana gösterildi. Bültende, Altan’ın yazısının altında ‘Aslında şöyle deniliyor’ diye yazıyordu. Ben bunu görünce gazetenin keyifli okunması gerektiğini, belli rütbeli askerlerin okuduğunu anlayacağını ve böyle olmaması gerektiğini söyledim. Bir ağız dalaşı oldu ben de onlara karşılık verdim, tatsızlık oldu. Yemekte Özkasnak yoktu. Havadan sudan konuşuldu. Bana mektup filan yazılmadı, bana gazetecilerin işten atılması söylenmedi."
Dinç Bilgin, “Genellikle o tip telkinler Ankara büroları üzerinden yapılır onlar da bazılarını eksiltip bazılarını katarak İstanbul’a bildirirler, genel yayın yönetmenleri de patrona anlatır. Bana manşet telkini yapılmadı" dedi
TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu, gazetecilerden sonra bugün medya patronlarını dinledi. Komisyonun ilk davetlisi Eski ATV ve Sabah gazetesinin patronu Dinç Bilgin oldu.
Bilgin, “Ben iyi bir işverendim. Arkadaşlarıma büyük imkanlar sağladım doğrudur. Benim fakirleşmem bir büyük talihsizlik. Sabah gazetesi grup olarak bir büyük suikaste maruz kaldık. Kimin yaptığını bilemem. Belki bize biçilen görevi yapamayacağımız, yapmadığımız varsayıldı. Ben Ankara’da sık sık siyasi lobi yapan bir gazete patronu değildim. İstanbul’da biraz eğlenerek gazete yapıyordum. Askerle hiç ilişkim olmadı, İstanbul’da orduevine bile gitmedim” dedi.
Bilgin, tüm darbeleri yaşadığını, Eti Bank’tan dolayı 11 ay tutuklu kaldığını anlattı ve “2000 senesinden sonra bütün malvarlığımı kaybettim şimdi emekli gazete sahibiyim” dedi.
Bilgin'in komisyona verdiği bilgiler şöyle:
“Ben daha önce de anlattığım gibi 28 Şubat dönemine gelinen günlerde, Türkiye’nin en büyük iki basın kuruluşunun bir tanesinin patronuydum. Çok büyük servetim vardı, her şeyim vardı. 2000 senesinin sonuna doğru hiçbir şeyim kalmadı. O döneme gelmeden önce Doğan Grubu ile benim grubum arasında inanılmaz rekabet vardı. Bu iş bir ara siyasi arenaya da yansıdı.Biz DYP’ye, Doğan Grubu Anavatan partisine destek oldu o tarihte. Bir gazetenin dağıtımını yapmaktan vazgeçtiğimiz doğrudur. Mali sorumluluk altında olmamak için o yola başvurduk, siyasi sebep yoktu. Bu gazete Akşam gazetesiydi. Akşam televizyon promosyonu nitekim iş sonunda adliyelik oldu. Ben bugün kamuya borçlu değilim. Bütün borçlarımı ödedim."
"Doğan Grubuyla doğrudur, kıyasıya rekabet halindeydik. Zaten Sabah gazetesi de pek büyümüştü. Büyük reklam gelirlerine varmıştık. Büyük İstanbul sermayesi de bizim kavgalarımızdan pek hoşlanmıyordu. Kavga etmeyin diyordu. O tarihe kadar ben basının yaramaz çocuğum. Konformizm mikrobu bana da geldi. Ama manşetleri ortak atma gibi şeyler olmadı. Ama rekabeti durdurduk, rekabet kalmadı."
"Bankası olmayan gazete patronu yoktu o dönemde hiç. Ben 28 Şubat'ta banka sahibi olmadım. Ondan çok daha sonradır. İhaleyi kazanan ben değilim, Cavit Çağlar'dır. Ben sonradan büyük bir hata yaparak ortak oldum. Bankasının kötü durumda olduğu bana söylenmedi."
"Bizim bankamız yönetiminde general yok. Vural Beyazıt doğrudur. Rasyonel akıllı gerekçesini söylemek mümkün değil. Ercan Arıklı’nın tavsiyesiyle amiral Vural Beyazıt’ı yönetim kuruluna aldık. Zamanın ruhu o tarihte farklıydı hataydı, onun da kabul etmesi hataydı. Etibank’la bazen Eti madenciliği karıştırıyorlar. Vural Beyazıt’tan başka asker Etibank’ın yönetim kurulunda yoktur."
"İhaleyi almak için Cavit Çağlar'ın baskı yapıp yapmadığını bilmiyorum, Mesut Yılmaz’a beni ortak et diye bir yaklaşımım olmadı. Bir gece Cavit Çağlar telefon açtı bana. O zamana kadar da aramız da pekiyi değildi. Etibank’ı aldığını söyledi, benim ortak olmamı önerdi.’Cavit benim uykumu kaçırma dedim, benim öyle şey yapacak halim yok’ dedim. Unuttum ertesi gün gazetede söyledim. Aman patron yapalım dediler. Etibank’ta ben bütün borçları ödedim ve banka zararı oluşmadı. Oluşmadığına dair kendisi bana yazı da verdi. Etibank’ta kamu zararı oluşmamıştır.Bizim destek olduğumuz Doru Yol Cavit Bey’in değil Tansu Hanımın Doğru Yoluydu. Türkiye çok garip olmuştu."
"Özelleştirmeler yapılıyor, mesela elektrik ihalesinde, Trakya bir medya kuruluşuna bursa başka bir medya kuruluşuna veriliyordu. Medya kuruluşları kamu ihalelerini alıyorlardı. O dönem ben Sabah olarak dışında durdum hiçbir ihaleye girmedim. Etik olarak çok büyük yanlışlar vardı. Basının bu tür işlere girmemesi lazımdı, basının işinin salt gazetecilik olması lazımdı. Sabahın işi yalnız gazetecilik ve televizyonculukken çok başarılıydım sonra başka şeylere burnumu sokunca bir anda sıfıra indim."
"Bedrettin Dalan’dan imar izni de arsa da bina da almadım. Kendimle ilgili her yıl yat aldığım doğru değil. Dörder beşer yıl aralıklarla aldım. Yatlara gemilere meraklıydım. 1965 senelerinden itibaren teknelerim vardı bunlar doğrudur. Zenginleştikten sonra bir rahatlama iyi yaşama merakı doğrudur."
"Bunların hepsi benim bankacılığa başlamadan önce. Şimdiki aklım olsa yapmazdım. Türkiye gerçekten bütün müesseseleriyle ayarı kaçmış bir Türkiye’ydi. O günleri hatırlayın. Basın 4. güç olmaktan daha yukarıdaydı, neredeyse 3, 2. güç durumundaydı. Biz Sabah ve ATV olarak kendimizi o işlerden ayrı tuttuk. İhale peşinde koşmadık ve almadık. Cavit Çağlar’la ortak olmam benim için facia oldu. Onun dışında bu tip işlere girmedim. Girilmesine karşıyım ama girip de iyi işler yapanlar da var, onlara da sözüm yok."
"Bundan sonra Türkiye’de şimdiki durum iç açıcı değil bana göre gazetecilerin kamuyla ilişkileri olmasın ki gerçek gazetecilik yapabilsinler, işleri salt gazetecilik olsun. Ben aynı zamanda gazete patronuydum ama gazeteci gazete patronuydum. İşin farkında olmamam mümkün değildi. Bir Türkiye düşünün şimdi Balyoz'dan mahkûm olan general 35. maddeden bahsetmişti hatırlarsınız. Türkiye koptu biz de koptuk gazeteciler olarak. O zamanki Türkiye başka bir Türkiye’ydi, Başbakanlar farklı başbakandı. Şimdiki başbakan gibi başbakan, şimdiki meclis gibi meclis olsaydı, böyle araştırma komisyonları, darbeleri araştırma komisyonları kurulabilseydi, Türkiye'nin başına bunlar gelmezdi."
"Orada yeter derecede demokrat cesur olmadığımız doğru o tarihte. Buna sağduyu demek çok ayıp olur. Ama o zamanı bir hatırlayın, Türkiye’yi hatırlayın. Genelkurmay başkanlarını bırakın üst düzey generallerin beyanatı ortalığı titretirdi. Öyle bir Türkiye’de genetiği pek sağlam olmayan bir basın, muhalefeti hep seçilmişlere karşı yapmış atanmışları bunun dışında bırakmış bir basın geleneği. Son derece demokrat, cesur, askeri darbelerle mücadele eden bir basın çıkmadı o dönem çıkamadı. Uzlaşmak basının işine geldi."
"Ben itiraf etmiyorum. Durumun resmini çekiyorum, Türk basınından bahsediyorum, Sabah’tan bahsetmiyorum. Yani o tarihte bütün müesseseleriyle iş sakata varmıştı, basın soyutlamadı. Şimdi aklım olsa davranabilir miydim pek emin değilim, ama davranmalıydım. Bana göre en önemlisi o günkü iklimdir. Bozuk bir iklimdi. Yalnız asker değil bir de yargı vardı. O tarihteki savcıları başsavcıları hatırlayın. Kahramanca direnen basın sonuç alabilir miydi pek emin değilim."
"Sizin komisyon araştırdığı kuvvet o kuvvet. Oradaki sorumlu benim, kimse bana Cavit Çağlar ile ortak ol demedi. Basındaki birliktelik rahat etmek, daha çok tekneye binebilmek, daha çok Avrupa’ya gidebilmek, tehditlerden uzak kalmak o da olabilir rahatlığın içinde o da var. Türkiye’deki genel hava sivil askeri vesayet."
"Komisyonda, Bilgin’in gazetelere çeşitli tarihlerde verdiği bazı demeçleri hatırlatılarak, Sabah’ın elden gitmesinin Hüsamettin Özkan, Zekeriya Temizel, Saadettin Tantan komplosu soruldu. Bilgin, “O günkü Türkiye’de partinin başına kim gelecek o tartışılıyor. Sadettin Tantan Mesut Yılmaz’ın yerine meraklı. Böyle bir dönemde gazete operasyonu yapmış olabilirler. Ben komplo kurdular demiyorum ima ediyorum. Hiçbir gerekçe bilemiyorum, bunu bir delile, kanıta bağlamam mümkün değil. Sabah’taki sahipliği değiştirmek olabilir, nitekim bu oldu. Ben artık Sabah ve ATV’nin sahibi değilim, ama işin içinde onlar mı vardı onu ben bilemem. Rahşan Hanım, Hüsamettin Özkan’ı önce sevdi, sonra sevmedi. Daha fazla söylersem adamlar bana dava açacaklar.”
BDP’li Sırrı Süreyya Önder, Bilgin’e, “Ecevit’in yerine yapılan hesaplar neydi? Bu tür darbe durumlarında parayı takip edeceksiniz. Anlıyoruz ki sizin üzerinizden servet transferi yapılmış. Siz zaten servet transferi ürünüsünüz. Helale haram kattınız banka işiyle” deyince, Bilgin’e, “Aynen dediğiniz gibi banka işiyle helale haram kattım. Ama gazetecilik faaliyetlerimde haram yoktu.. Çok büyük gazetecilik faaliyetlerim vardı. Bu faaliyetler servete yetti. Bıraktığım Yeni Asır net satış 120 bindi. Bu tarihte net satış yapan 3 gazete var. Bu işi ben bilen bir adamım.”
Bilgin, komisyona Önay Bilgin’le geldi. Bilgilerini teyit için arada bir destek aldı. Fatih Çekirge’nin 5 milyon dolara Uzan Grubuna gittiği duyumunu anlattı.
Bilgin, kendisinden bir gün önce komisyona gelen Barlas çiftinin işten atılmalarına yönelik iddialarına da çok tartışılacak yanıt verdi.
Dinç Bilgin, “Bir kere Barlas ailesinin 28 Şubat süreci içinde işlerine son vermedim. 3 bin çalışanım vardı onlar da benim çalışanlarımdı. Kendisi çok yüksek ücretli yazarımdı aynı zamanda bize rakip televizyonlarda programlar yapmaya başladı aramızdaki itilaf ondan doğdu arkasında siyasi bir durum yok. Sayın hanımefendiye (Mehmet Barlas'ın eşi) gelince inanın farkında değilim, Canan Barlas bizim çok önem verdiğimiz bir yazar değildi, saygısızlık yapmak istemem ama işine son verilip verilmediğinin farkında değilim. Mehmet Barlas’la ilgili tasarruf bana ait 28 Şubat sürecinden sonra. Başbakan Bülent Ecevit’ti. Bir patron tasarrufu olarak işine son verilmesini Zafer Mutlu'ya söyledim, hatta Zafer yapmayalım dedi. Düğünlerine gitmedim. Genel uygulama öyledir, ben yurt dışı gezisine çıkıyordum, Zafer’i çağırdım bu adamı gönder dedim, kabahat bana aittir. Mehmet Barlas'ın ücreti o tarihte 25 bin dolar da olabilir. Öyle bir para alıyordu ayda. Bir başka TV’de program yapınca işine son verdik. Basında böyle transfer ücretlerinin olması doğrudur. Yazarlar da istediği zaman ayrılır, patronlar da istediği zaman onları ayırabilir bu işler böyle gider" dedi.