DİNÇER: ''HAK

-DİNÇER: ''HAK-İŞ'İN YAKLAŞIMI OLUMLU'' ANKARA (A.A) - 22.10.2010 - Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Hak-İş'in, Et ve Balık Kurumu ile Karabük Demir Çelik İşletmelerinin özelleştirilmesindeki, Anayasa referandumunu desteklemesindeki ve kıdem tazminatı fonu kurulmasındaki modern yaklaşımlarının, çözümsüz katı muhalefet anlayışının terk edilebildiğini göstermesi bakımından anlamlı olduğunu söyledi. Hak-İş'in 35. kuruluş yıldönümü etkinlikleri kapsamında ''Demokratikleşme, Haklar, Özgürlükler ve AB: Solidarnosc'tan-AB Üyeliğine Polonya Deneyimi Paneli'' Rixos Otel'de düzenlendi. Toplantıya Devlet Bakanı Egemen Bağış, eski Polonya Cumhurbaşkanı, Nobel Barış Ödülü sahibi Solidarnosc'un kurucusu ve ilk başkanı, AB Düşünce Grubu Üyesi Lech Walesa, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Tuğrul Kutadgobilik, Türk-İş Genel Sekreteri Pevrul Kavlak, bazı büyükelçiler, Balkan ülkelerinden gelen sendikacılar, diplomatlar ve Türkiye'deki sendikaların yöneticileri katıldı. Walesa, toplantının yapıldığı salona gelişinde kendisine işçiler adına çiçek verildi. Bakan Dinçer, panelden önce yaptığı açılış konuşmasında, Walesa'yı Türkiye'de görmekten mutluluk duyduğunu ifade etti. Ömer Dinçer, demokratik toplumun vazgeçilmez unsuru olan sendikal hareketin, adalet ve eşitliğin sağlanmasında ve çalışma koşullarının iyileştirilerek çalışanların ekonomik ve sosyal haklarının geliştirilmesinde büyük rol oynadığını söyledi. Bu hareketin, sanayi toplumlarında özellikle örgütlenme ve toplu pazarlık haklarının gelişimine bağlı olarak güçlenen gelişmiş ekonomilerin önemli bir aktörü olmayı başardığını ifade eden Dinçer, sendikaların, bilgi toplumunda da değişen şartlara göre yeni bir yapılandırma ile toplumların temel ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümünde etkili olmayı başaracaklarına inandığını kaydetti. Dinçer, böylece sendikaların ülkenin vazgeçilmez temel kurum ve yapı taşlarından biri olarak, sivil toplumun ve demokrasinin gelişmesine katkı vereceklerini belirtti. Türkiye'de 1947 yılında çıkarılan ilk Sendikalar Kanunu ile çok sayıda sendikanın kurulduğunu anımsatan Dinçer, 1967'de Türk-İş'in kurulmasının ardından sırasıyla DİSK ve MİSK'in kurulduğunu, Hak-İş'in de 1970'li yılların ortalarında 7 bağımsız işçi sendikasının bir araya gelmesiyle çalışma hayatındaki yerini aldığını anlattı. Hak-İş'in temel özelliğinin kuruluşundan itibaren ülke gerçeklerini dikkate alan ''yapıcı ve uzlaşmacı'' bir sendikacılık anlayışına sahip olması ve bu anlayışını geliştirerek, sürdürme çabası içerisinde bulunması olduğunu ifade eden Dinçer, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Nitekim ana tüzüğüne göre Hak-İş, ülke gerçeklerini göz önünde bulundurarak, çalışanların haklarını korumayı, milli ve manevi değerlere saygıyı hak ve hukuk kaidelerine uymayı ve bu değerlerle işçi ve işverenler arasında denge sağlamayı ve işbirliğini geliştirmeyi, iş ahengi ve barışını çatışmasız bir şekilde tesis etmeyi amaçlayan bir konfederasyon olarak kurulmuş olması bu düşüncemi desteklemektedir. Diğer bir husus ise Hak-İş'in farklı bir sendikacılık anlayışı ile 1990'lı yıllarda sendikacılığın bir sivil toplum örgütlenmesi olduğu görüşünü ön plana çıkarmasını önemsediğini belirtmeliyim. Ayrıca Hak-İş'in her türlü etkiden uzak olarak sosyo-ekonomik ve siyasi şartlardaki değişiklikler ve dünyadaki endüstri ilişkileri alanındaki gelişmelerle uyumlu ve özgür politikalar üretmeye odaklandığı söylenebilir. Hak-İş'in Et ve Balık Kurumu ile Karabük Demir Çelik İşletmelerinin özelleştirilmesindeki, Anayasa referandumunu desteklemesindeki ve kıdem tazminatı fonu kurulmasındaki modern yaklaşımlarıyla, çözümsüz katı muhalefet anlayışının terk edilebildiğini göstermesi bakımından anlamlıdır.'' Dinçer, kurulduğu günden bugüne kadar bütün konfederasyonların, ülkedeki çalışma koşullarının iyileştirilmesinde, örgütlenme bilincinin yayılmasında, endüstri ilişkilerinin büyük ölçüde sorunsuz yürütülmesinde önemli fonksiyonları yerine getirdiğini vurguladı. Dinçer, bunun ülkede demokrasinin yerleşmesine ve kurumsallaşmasına katkı sağladığını dile getirdi. Son çeyrek yüzyılda siyasal etkilerden uzak kalan sendikaların dünyada değişen sendikal harekete paralel bir duruş benimsemeye ve değişen yeni şartlara uyum sağlamaya çalıştığını belirten Dinçer, bu anlayış değişikliğinin çalışma hayatında sosyal barışın tesisi açısından yararlı olduğunu söyledi. 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren mevcut endüstri ilişkileri modelinin önemli bir şekilde değişmeye başladığını ve sendikal hareketin bu değişimden ciddi biçimde etkilendiğini ifade eden Dinçer, sanayi toplumundan bilgi toplumuna geçişle birlikte ortaya çıkan değişimin sendikaları Batıda yeni koşullarda sendikacılığa yönelttiğini ve bu kurumların üyelerine çok çeşitli hizmetler sunmaya başladığını belirtti. Dinçer, bu ülkelerde işçi sendikalarının işsizlerin, gençlerin, kadınların sorunlarına çözümler ürettiğini, mesleki eğitimden, sosyal yardımların organizasyonlarına kadar farklı alanlarda önemli roller üstlendiğini vurguladı. Dinçer, ''Değişen koşullara uyum konusunda anayasal düzeyde atılan adımların sürdürülmesi gerekmektedir. Benzer anlayışla hazırlanan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu için hazırlıkların sosyal diyalog zeminini esas alınarak sosyal taraflarla birlikte sürdürüldüğünü ifade etmek isterim. Ülkemizin çalışma barışına hizmet edeceğine inandığım bu yasaların bir taraftan ILO ve AB normlarına uygunluğunun sağlanması, diğer taraftan barış içinde tam bir mutabakat içinde çıkarılmasını önemsiyorum''dedi. Dinçer'in konuşması sırasında salonda kısa süreli elektrik kesintisi oldu.