Tarhan Erdem
(Radikal, 12 Temmuz 2012)
Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün’ün, iki ay önce Meclis’te cemevi yapılması için başkanlığa başvurduğunu bir-iki gün önce duydum.
Başkan Cemil Çiçek başvuruyu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na göndermiş. Diyanet “Alevilik İslam içi bir oluşumdur, İslam dininin ibadet yerleri camilerdir” yönünde cevap vermiş. Bu görüşü esas alan Meclis Başkanı, Aygün’e ret cevabı verdiğini önceki gün söyledi.
Başkanın Diyanet’e sormasını “Meclis’in Diyanet’e teslimiyeti” olarak yorumlayan Aygün, demecini şu cümle ile bitirmiş: “Unutmayın, Alevilik dindir, ibadeti cemdir, ibadethanesi cemevidir.” Tartışma konusunu hükümetin görev alanı içinde görmüş olmalılar ki iki başbakan yardımcımız da konuya ‘görevli gibi’ girdiler!
Aleviliğin bir din olduğunu da İslam’ın içinde olduğunu söyleyenlerin de bulunduğunu belirten Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, Aygün’ün inancına göre hareket etmesini tavsiye etti. Bosna’ya giderken soruları cevaplayan diğer yardımcı Bekir Bozdağ, dinsel konulara hâkim görünüyordu:
“Bugüne kadar Aleviliği hiç kimse ayrı bir din olarak takdim etmedi. Müslümanların her yerde mabedi tektir. Bilmeyenler, Alevilikle alakası olmayan hususları Alevilikle ilgiliymiş gibi gösteriyor.” Bu sözlerin yansıttığı düşüncelerin hiçbirine katılmıyorum. Ayrı ayrı ele alarak görüşümü sizlerle paylaşacağım; katılmazsanız geleceğimiz için üzüleceğim. İlk sorum şudur; Meclis’in içinde ibadethaneye ihtiyaç var mı? Mescit olmazsa, kimin inancına zarar gelir, kimin inancında eksiklik veya değişiklik olur? Meclis’in ilk projesinde mescide yer ayrılıp ayrılmadığını bilmiyorum, 1960 öncesi yapılan projede olmadığını sanmıyorum ama varsa da yanlış olduğunu söylerim! Cami, kilise veya başkaları, aynı dine bağlı olanların, o dinin gereklerine göre, dindaşlarıyla, aralarında fark olmadan ibadet edebildikleri ortamlardır. Meclis’in içinde ibadethane gerekli görülebilir mi? İbadet edecek insan, Meclis dışında, varsa yakın bir ibadethanede Tanrısının huzuruna kabulü için niyaz eder, nasıl inanıyorsa o biçimde Tanrı’ya yakarır, dua eder. Kendisi farklı anlamda ibadethane olan parlamentoda bir inanç için ayrıcalık yapmayı laiklikle bağdaştırmak zordur. Olayın aktörlerinin yaptıklarına bakalım: Hüseyin Aygün’ün cemevi istemesinin nedenini anlayamadığımı itiraf etmeliyim! Aleviler laikliği korumada daha titiz olmalı değil midirler? Başvuru üzerine Meclis Başkanı’nın, Diyanet İşleri Başkanlığı’ndan görüş (fetva) istemesinin hangi yanını ele alayım, şaşırıyorum: İstek yazısını alır almaz reddedemeyişini mi; Aleviliğin İslam’ın içinde olup olmadığına karar verememesini mi, bunu, görevi ‘İslam dininin inançları, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek’ olan Diyanet’e sormasını mı; bir milletvekilinin Meclis’le ilgili isteğine özel işlem yapmasını mı anlamaya çalışmalıyım, bilemiyorum.
Meclis’e cemevi istenmesini ‘talep edilebilir’ gören ve reddedilmesi görüşüne Diyanet’ten destek arayan Meclis Başkanı’nın günlük siyaseti bırakamadığı anlaşılıyor. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın, ‘Meclis’e cemevi’ yapılmasını işinin bir parçası olarak görmesine ne dersiniz? Bekleyelim, vergi oranlarına karışması yakındır! İki başbakan yardımcısının da ‘Alevilik nedir? Ne değildir?’ üzerine düşünceleri çok ilgi çekici. Alevilik nerede başlar, nerede biter diye düşünmeyi, karar vermeyi, tedbir almayı hükümetin görevleri arasında görüyorlar. “Size ne?” diyen yok da ondan! Muhterem efendilerimiz neredeyse kim Alevi olmalı, kim olamaz diyecekler!
Bu yaşa geldim, şu konuşulanların, hükümet işinin içinde düşünülebileceğini hiç düşünmemişim! Sizce bu sözler, çağdaş bir devletin sahnesinden mi yansıyor; yoksa ortaçağ devletinin sahnesinden mi?