Dink ailesinin avukatı: Hrant Dink cinayetinde birden fazla 'ilk kurşun' var

Dink ailesinin avukatı: Hrant Dink cinayetinde birden fazla 'ilk kurşun' var

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink’in öldürülmesine ilişkin kamu görevlilerinin yargılandığı dava devam ederken bir yandan da 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında soruşturmalar ve gözaltılar başladı. Cinayetten tam 9 yıl sonra ilk kez bir asker tutuklanırken Savcı Gökalp Kökçü sevk yazısında “15 Temmuz’a giden yolda Hrant Dink cinayeti ilk kurşundu” ifadesini kullandı. Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu da, “Bu cinayette birden fazla ‘ilk kurşun’ var” dedi. Bakırcıoğlu,  bu sözlerinin nedenini şöyle açıklıyor: “Bütün deliller toplanmalı, irtibatlar açığa çıkmalı, şüpheli ve sanıkların ifadesi alınmalı. Bu karar hangi tarihte alındı, kim tarafından alındı, kimlere aktarıldı ve nasıl icra edildi, bu süreç nasıl işledi? Tüm bunlar açığa çıkartılmalı ki Dink cinayetindeki sorumlulukları ve bu cinayeti işleyenleri çok açık biçimde tarif edebilir duruma gelelim."

Bakırcıoğlu’nun Dink cinayeti davası ve soruşturmasına ilişkin Agos’a verdiği açıklamalar şöyle: 

Kamu görevlilerinin yargılandığı Hrant Dink cinayeti davasının yeni celsesinin tam ortasındayız. Trabzon Emniyeti'nden  Ercan Demir’in savunması geçen celse yarım kalmıştı. Onun savunmasıyla devam ettik 2 gün boyunca ve Trabzon İstihbarat Şubesi’nin bu cinayetteki rolü üzerine epeyce bir münakaşa oldu. Dolayısıyla oradan başlamak istiyorum. Trabzon Emniyeti İstihbarat Şubesi 2006'nın Şubat ayında bir yazıyla bunu İstanbul'a bildiriyor. “Yasin Hayal her ne olursa olsun Hrant Dink'i öldürmeyi kafasına koymuş”. Duruşmada benim de izleyebildiğim kadarıyla bundan sonrası üzerinde duruldu aslında. Tamam bunu bildirdiniz ama bundan sonra ne yaptınız? Ercan Demir iki nokta üzerinde durdu. Kendisinin Erhan Tuncel’in çelişkili ifadeleri üzerinden suçlandığını söyledi ve Nisan ayında da Erhan Tuncel'in "vazgeçildi" ifadesinin üzerine ellerindeki en son  bilginin bu olduğu üzerine bir savunma kurdu. Nasıl görüyorsun sen Trabzon İstihbarat'ın pozisyonunu?

 

15 Şubat 2006 tarihinde Mc Donalds'ı  bombalayan Yasin Hayal'in Hrant Dink'i "ne pahasına olursa olsun öldüreceği" kayıt altına alınmış. 17 Şubat 2006 tarihinde bir evrak daha hazırlanmış ve 15 Şubat 2007 tarihindeki evrakta yer alan bilgilere dayanılarak benzer ifadeler kullanılmış ve radikal fikirlere sahip, Ermenilere karşı büyük bir kin besleyen Yasin Hayal'in Hrant Dink'i hedef olarak seçtiği ve Hrant Dink’e yönelik ses getirici bir eylem yapmayı tasarladığı bilgisi yazılmış. 17 Şubat 2006 tarihinde evrak İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü'ne gönderilmiş. 15 Şubat tarihli evrak ile 17 Şubat tarihli evraklar aynı zamanda İstihbarat Daire Başkanlığı’na Ankara'ya da gönderilmiş. Trabzon Emniyeti'nin bu bildiriminin kendisini biz her daim önemli bulduk. Fakat “Ne pahasına olursa olsun öldürecek” bilgisine sahip olan Trabzon Emniyeti'nin aslında bu bilgiyi edindiği an itibariyle elde edilen bilgileri Trabzon Valisi'ne, Trabzon Cumhuriyet Başsavcılığı'na, Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'na, Trabzon'da bulunan MİT Bölge Başkanlığı'na yazılı şekilde iletmesi ve hemen bu örgüte ve yapıya dönük operasyon yapılmasının hazırlık çalışmalarına girmesi gerekmekteydi. Yapmadıkları işlemin kendisi budur.

 

Bundan Trabzon Emniyet Müdürü haberdar, değil mi?

 

Trabzon İl Emniyet Müdürü bilgi sahibi çünkü İstihbarat Daire Başkanlığı'na gönderilen evraklar il müdürünün görüldü imzasıyla gönderilmek zorunda, dolayısıyla Trabzon İl Emniyet Müdürü bundan haberdar. O dönemki İl Emniyet Müdürü de Ramazan Akyürek. Şimdi birinci boyutu aslında bu operasyonlar sürecinin başlatılmaması. İkincisi ise o tarihten sonra Yasin Hayal'in faaliyetlerini yoğunlaştırmasına, ilk başta kendisi yapacakken sonradan vazgeçip bunu başka birine yaptırmaya karar vermesine kadar bir çok değişiklik meydana gelmesine rağmen bunların hiçbiri kayıt altına alınmamış ve ilgili birimlere de iletilmemiş. Tabii Trabzon İl Jandarma Komutanlığı  görevlileri aslında  bu cinayetin işleneceği bilgisine sahipler ve daha da ötesi Dink cinayetini organize etme uğraşı içerisindeler. Biz Trabzon MİT Bölge Başkanlığı görevlilerinin de en az Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri kadar ve Trabzon İl Jandarma görevlileri kadar bu cinayetin işleneceği bilgisine sahip olduğu düşüncesindeyiz . Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü eğer yazılı şekilde bunu Trabzon'da bulunan MİT Bölge Başkanlığına ve Trabzon İl Jandarma Komutanlığı'na bildirmiş olsa idi bu durumda bu kurumlar Dink cinayetinin önlenmesine dönük işlem yapmak zorunda kalırlar ve bugün “Biz bu cinayetin işleneceği bilgisine sahip değildik” savunmasını da yapabilir olmaktan çıkarlardı. Operasyon yapılmamıştır ve cinayet tasarısında meydana gelen hiçbir değişiklik de kayıt altına alınmamıştır. Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından 15 ve 17 Şubat 2006 tarihli evrakların kaleme alınması haricinde aslında Trabzon Emniyeti'nin Dink cinayetini önlemeye dönük tek bir işlemi de bulunmamaktadır.

 

Erhan Tuncel meselesi üzerinden gideyim. Evet, Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin temel savunma argümanlarından birincisi ,“Biz cinayetin önüne geçmeyi tasarlamıyor olsaydık, bu evrakı kaleme almazdık” İkincisi ise, “Bütün bu süreç boyunca aslında o grupla ,Yasin Hayal ile ilişkili olan Erhan Tuncel tarafından bize bilgi aktarılmadı veya yanlış bilgi aktarıldı” argümanıdır.” Oysa ki birincisi bu bilgiye sahip olunduğu an cinayet tasarının önlenmesine yönelik operasyon çalışmaları başlatılmalıydı. İkincisi de  Erhan Tuncel Mc Donald’s eylemini Yasin Hayal ile birlikte gerçekleştiren biri. Yasin Hayal'in yakın arkadaşı ve ideolojik olarak da Yasin Hayal ile aynı angajmana sahip. Bu nedenle sağlıklı bilgi vermeyeceği aslında Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerince ön görülen bilinen bir husustur. 15 Şubat 2006 tarihi itibariyle “Ne pahasına olursa olsun Hrant Dink'in öldürüleceği” kayıt altına alındığı an itibariyle zaten Erhan Tuncel ve Erhan Tuncel gibi yardımcı istihbarat elemanlarının devre dışı bırakılması ve bütün kurumlarıyla Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin meseleyle doğrudan ilgilenmesi gerekirdi. Dolayısıyla Erhan Tuncel'in güvenilmezliği Erhan Tuncel'in sağlıklı bilgi aktarmadığına dönük söylemleri ve savunmalarının hiçbir değeri bulunmuyor.

 

Yine de bütün savunma bunun üzerine kuruluyor ve deniliyor ki “Nisan ayında Erhan Tuncel bize bu eylemden vazgeçildiğini söyledi”. Yani gevşemeyi biraz böyle izah ediyorlar, bir de “Zaten biz Erhan Tuncel'le de Kasım ayında irtibatı kestik”deniyor. Fakat burada tabii şöyle bir soru insanın aklına geliyor. Koca bir İl Emniyet Müdürlüğü, güvenilmez ve sağlıklı bir bilgi vermez bulduğu bir isim üzerinden mi tüm bu operasyonu yürütmüş?

 

Savunmaları bu. Aslında bu belge yani 8 Nisan 2006 tarihli evrak Erhan Tuncel'le yapılan bir görüşme sonrasında hazırlanmıştır ve Erhan Tuncel'in ağzından şunlar beyan edilir: “Yasin Hayal'in İstanbul ilinde AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink isimli şahsa yönelik eylem gerçekleştirmeyi düşündüğünü söylemiştim. Bu fikrinden sonra Yasin ile sizin talimatınız gereği devamlı olarak görüşüyorum ve bu süreçte böyle bir eylemi yaptığı takdirde hem kendisinin hem de ülkemizin büyük bir zarar göreceği konusunda işliyorum.” Biz mahkemedeki beyanlarımızda da aslında bu rapora gönderme yaparak beyanda bulunduk. Erhan Tuncel bu raporda dahi Yasin Hayal'in ikna olduğunu söylemiş değildir. İkna etmek için uğraştığını söylüyordu..

 

Evet, “Bundan vazgeçildi” diye bir laf yok aslında...

 

Vazgeçtim diye bir laf yoktur. “İkna” yönteminin Emniyet'in başvurduğu bir yöntem olarak anlatılması kabul edilebilir değil. Kolluk güçlerinin Dink cinayeti gibi önemli toplumsal ve siyasal sonuçlar doğuracak bir tasarıda başvuracağı bir yöntem olamayacağı açık.  Yapılması gereken operasyon düzenlemektir, cinayet öncesi. Üçüncüsü, metin arasında geçen bir şeyi de ben çok önemsedim, der ki Erhan Tuncel, “Yasin Hayal'le bu süreçte böyle bir eylemi yaptığı takdirde kendisinin ve ülkemizin büyük zarara göreceği konusunda işliyorum.”

 

‘Bu süreçte’ cinayet işlenirse ülke zarar görecek, yani alt metinde aslında bu vardır. Dolayısıyla süreç, şartlar farklılaştığında  Dink cinayeti işlenebilir bir cinayettir, bu ifade bu nedenle ilginç bir ifadedir.  Erhan Tuncel'in sonraki dönemlerde gerçek dışı beyanda bulunmuş olma ihtimali vardır  fakat Muhittin Zenit, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi'nde bir dönem ifade vermişti, müdahil taraf olarak biz de katılmıştık “Yasin Hayal'in bu eylemden vazgeçtiği bir dönem olmuş mudur?” diye bir soru yöneltmiştik. Muhittin Zenit de “Yasin Hayal’in fikrinde süreklilik vardı, vazgeçtiği bir dönem olmadı. Nasıl yaparım, kimle yaparım arayışı içerisindeydi” dedi. Aslında Yasin Hayal'in her daim bu eylemi yapma kararlılığı var, zaten 15 Şubat 2006 tarihli evraklarında da kendileri, “Yasin Hayal ne pahasına olursa olsun öldürecek” diye de yazmış vaziyetteler.

 

Yine bu konu üzerinden devam etmek istiyorum çünkü önemli, yani savunmalar bunun üzerine kurulduğu için önemli. Bir de şu deniyor “Artık Kasım ayında güvenilmez bir eleman olduğu için Erhan Tuncel ile vedalaştık yardımcı istihbarat elemanı olarak, dolayısıyla o saatten sonra fazla bir bilgi akışımız olmadı.” Burada tabii iki soru akla geliyor, bir, bu kadar ciddi bir istihbaratın üzerinde siz nasıl irtibatınızı kesersiniz bu grupla, bir emniyet şubesi olarak. İki, madem istihbaratı kestiniz yerine niye birisini koymuyorsunuz? Bilmiyorum bu benim aklıma gelen bir soru ama sen ne dersin?

 

Aynı soruyu 2008 yılında tanık olarak dinlendiği  zaman da son savunmasını yapan Ercan Demir'e doğrudan ben sormuştum, “Güvenilmez bulduğunuz Erhan Tuncel’le bağınızı koparttıktan sonra yeni bir istihbarat elemanı yarattınız mı? Başka bir kaynağa ulaşmaya çalıştınız mı? Var olan istihbarat elemanlarınızdan birini bulup ilişkilendirmeye çalıştınız mı” diye de sormuştum. “Yardımcı İstihbarat elemanı yaratmak çok zor bir şeydir” gibi temeli olmayan bir savunma yapmıştı. Ben şunu da söyleyeyim, iddia edildiği gibi eğer Erhan Tuncel bir dönem sonra sağlıklı bilgi aktarmamış ise, bu iddiayı doğru dahi kabul etsek dahi bu durumda da bunun nedeni şudur; Erhan Tuncel bir zaman sonra aslında emniyetin bu cinayetin işlenmesine dönük herhangi bir tutum alma çabası olmadığını, belki de bir kısmının bu cinayetin işlenmesine doğrudan iştirak ettiklerini, bir kısmının cinayetin işlenmesine iştirak etmeseler de doğrudan,  aslında işlenmesinin önünü açacak tutumlar sergilediklerini görmüştür ve tutumu da bu nedenle değişikliğe uğramıştır.  Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin tavır ve tutumlarının, Erhan Tuncel'in tavır ve tutumlarını belirlediğini düşünmekteyiz.

 

Trabzon ile ilgili bir sorum daha var. İki tane kritik görüşme var: bir, cinayetten önce Engin Dinç, Erhan Tuncel'i alıyor ve bir görüşme yapıyor, Mayıs 2006 tarihinde. Bir de cinayetten bir gün sonra, cumartesi gece yarısı, Erhan Tuncel Trabzon Emniyeti’ne çağrılıyor, orada 14 saat kayda geçmeyen bir görüşme yapılıyor.  Bu gözaltı mı, ne olduğu belli değil. Hiçbir şekilde kayda geçmiyor. Bu iki görüşmeyi yan yana koyduğun zaman ne dersin?

 

Oradaki mesele şu: Mayıs ayında Engin Dinç ile yapılan görüşmede Engin Dinç cinayetin ülke için önemi sebebiyle rutin dışına çıkarak Erhan Tuncel ile görüştüğünü, tam da bu cinayetin önemi sebebiyle bunu yaptığını söyler; fakat ifadesinin devamında da Dink cinayetinin genel itibari ile konuşulduğunu Erhan Tuncel'in birkaç tane isim zikrettiğini ve fakat bu isimleri hatırlamadığını beyan eder.  Oradaki mesele şudur:  eğer bu cinayet tasarısının önemi hasebiyle yapılan bir görüşme varsa, siz İstihbarat Şube Müdürü iseniz ve Erhan Tuncel o görüşmede Dink cinayeti ile ilgili isimler zikrediyorsa bunu  mutlak surette kayıt altına almanız lazım. Aslında o görüşmedeki bilgilerin kayıt altına alınmaması da bu cinayetteki tutumlarına dair bir gösterge olarak ele alınabilir. Cinayetten sonra Erhan Tuncel ile 14 saatlik bir görüşme yapılmıştır, Trabzon Emniyeti'nde. O dönemde Engin Dinç yoktur Afyon'da görevlendirilmiştir, Faruk Sarı istihbarat şube müdürü ve Reşat Altay İl Emniyet Müdürüdür. Ve  muhtemelen Faruk Sarı, Ercan Demir, Mehmet Ayhan ve Erhan Tuncel'le muhatap olan bütün istihbarat görevlileri -ki Muhittin Zenit Bayburt'tan gelmiştir- hepsi görüşmüşlerdir ve görüşmeye katılmamış olan Trabzon İl Emniyetinin müdürü, şube müdürleri ve amirleri bu görüşme ile ilgili bilgi sahibidirler.  Bu görüşmede ne konuşulduğuna dair bugüne değin müdahil taraf olarak bizi ikna eden bir beyanda bulunulmadı. Bu görüşmeye dair Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü tarafından oluşturulan bir evrak da soruşturma ve dava dosyalarına sunulmadı.

 

İki görüşmede de ne konuşulduğunu tam olarak bilmiyoruz aslında…

 

Evet, aslında tam olarak bilmiyoruz.

 

Bu da bence bir problem olarak duruyor.

 

Bir diğer problem de şu: hakkında iddianame düzenlenmeyen başka görevlilerin de bu cinayete dâhil olduğunu düşünmekteyiz. Trabzon Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü’nün bu cinayetteki sorumluluğu bugüne değin tartışmaya açılmadı aslında, biz yargılama sırasında bunu tartışmaya açacağız. Cinayete iştirakin cinayetteki sorumluluğun Trabzon İl Emniyetinde daha geniş bir kesimin kapsandığını düşünmekteyiz. Zaten bu cinayette sorumluluğu olanların da yarattıkları veya yaratacakları her evraka çok ciddi şüpheyle bakmaktayız. Çünkü şu da açığa çıktı ki nasıl ki Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlileri cinayetten sonra bütün Trabzon İl Jandarma Komutanlığı arşivini yeniden düzenlemişlerse, benzer tutumu Trabzon İl Emniyet Müdürlüğü görevlileri de sergilemiştir. Dolayısıyla arşiv kayıtları, belgeler yeniden oluşturulmuş ve bir kısım evrak da imha edilmiş yahut adli soruşturmacı makamlara sunulmamıştır.

 

Bir de kaybolan F5 raporları meselesi var bu da çok konuşuldu duruşma boyunca. Bunu da bilmeyenler için tekrar üzerinden geçelim mi? Ercan Demir dedi ki, bunların hepsi Hrant Dink cinayetiyle ilgili evraklar değil, başka evraklar da var.  Ali Fuat Yılmazer bunların F5 evrakı olamayacağını çünkü F5 evraklarının kaybolamayacağını bir örneklerinin İstihbarat Daire Başkanlığı’nda olduğunu dolayısıyla bunların ancak istihbarat raporları olabileceğini söyledi. Sen nasıl bakıyorsun karşılıklı açıklamalara?

 

Öncelikle şuradan bakıyorum ben. Dink soruşturmasında ve yargılamasında ulaşamadığımız her evrak bu görevlilerin bu cinayetteki iştiraklerini yeniden açığa çıkartan evraktır. Eğer ulaşamıyorsak bu evraklara, ulaşamamamızın temel sebebi de budur. Eğer bu evraklar, işlerini yaptıkları, bütün süreci iyi yönettikleri sorumluluklarını layıkı ile yerine getirdiklerini ortaya koyan evraklar olsa idi biz bu evrakların tamamına ulaşmış durumda olurduk. Salt Trabzon Emniyet Müdürlüğü özelinde değil, Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlileri için de bu böyledir, İstihbarat Daire Başkanlığı için de bu böyledir, İstanbul Emniyet Müdürlüğü için de bu böyledir. Tamamı aslında yeniden evrak tanzim etmişlerdir gerçeğe aykırı evrak tanzim etmişlerdir yahut var olan evrakları imha etmişlerdir yahut da gizlemiş ya da tahrif etmişlerdir. Dolayısıyla hazırlanan evraklar F5 raporları mıdır yoksa İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne dönük raporlar mıdır bunu şu an bilemiyoruz.. Belki ilerleyen safhalarda açığa çıkar. Ama ister F5 formatında hazırlanmış olsun ister İstihbarat Şube Müdürlüğü’ne hitaben hazırlanmış raporlar olsun, eğer biz bu raporlara ulaşamıyorsak bunun tek sebebi bu raporların, bu görevlilerin cinayetteki iştiraklerini açığa çıkartacak evraklar olmasıdır.

Şimdi bir başka düzeyde de 15 Temmuz darbe girişimi sonrası hızlanan jandarmaya yönelik gözaltılar var. Şu ana kadar 9 jandarma tutuklanmış vaziyetteydi bir kısmı da gözaltında hala. Gözaltına alınanlar içinde Trabzon’dan Ali Öz de var. Birkaç ay önce olay günü orada olan Jandarmalar hakkında işlem yapılmaması şüphe uyandırıyor diye bir haber de yapmıştık, sen de görüş beyan etmiştin. Ama bu 15 Temmuz’dan sonra oldu. Burada jandarmaların tutuklanması kadar önemli olan bir gelişme, olay günü orada olan Jandarma İstihbarat elemanlarının FETÖ üyesi olduğu yönünde devlet tarafından gelen beyanlar var. Bir de tekrar davaya iade edilen Gökalp Kökçü’nün bu kişileri adliyeye sevk yazısında kullandığı bir cümle var, diyor ki ‘15 Temmuz’a giden yolda Hrant Dink cinayeti ilk kurşundu.” Bu iki gelişmeyi beraber düşünecek olursak bu kadar erken bir hüküm, soruşturmayı nasıl etkiler?

 

Trabzon İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin İstanbul İl Jandarma Komutanlığı görevlilerinin bu cinayet için organize oldukları çok açık şekilde ortadadır. Bu organizasyona dair aslında 2 yıldan beri soruşturma dosyasında deliller toplanmaktaydı. Önemli delillere de ulaşılmıştı. Nihayetinde de buna dair çok somut olarak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın Terör ve Örgütlü Suçlar Bürosu tarafından Kasım 2015 tarihinde dosyada toplanan deliller üzerinden hazırladığı evrak vardı. O evrakta cinayet mahallinde Ogün Samast’a nezaret eden, gözlemci, takipçi oldukları düşünülen şahısların bulunduğu, bunlara dönük çalışmalar yapıldığı ve bu şahısların Trabzon ve İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’nda görevli olduklarına dair ciddi delil ve emareler bulunduğu kayıt altına alınmıştı. Aslında çok öncesine dair toplanan bilgilerin değerlendirilmesine ilişkin bir yazıydı bu. Müdahil taraf olarak o tarihten bu yana da artık jandarma görevlilerine dönük de bir operasyon yapılması sürecinin başlaması gerektiğini beyan etmekteydik. Dolayısıyla bu türden bir gözaltı, sevk ve ardından tutuklamanın kendisi Hrant Dink cinayeti için muazzam derecede önemlidir.  Gülen Cemaati-yapılanması-örgütü ile adı zikredilen kişilerin Dink cinayetinde önemli sorumlukları-iştirakler olduğu açık. Bu olayın bir yönü. Diğer yönü ise müdahil taraf olarak cinayete giden süreçle cinayet arasında çok ciddi bağlantı olduğunu 2007 yılından bu yana telaffuz etmekteydik. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanlığı’nın Sabiha Gökçen haberinden sonra ağır ifadeler içeren 22 Şubat 2004 tarihli  açıklaması, İstanbul Valiliği’nde MİT görevlilerinin de katılımıyla gerçekleşen görüşme, Hrant Dink hakkında suç duyurusunun yapılması, Agos gazetesi önündeki eylemler, hakkında açılan dava sırasında ‘ulusalcı’ tabir edilen yapıların eylemleri, fiziki saldırı girişimleri ve bu kesime yakın basın yayın organlarının Hrant Dink’e dönük aşağılayıcı ve hedef gösteren yayınların tamamının bu cinayete giden süreçte önemli taşlar olduğunu söylemekteydik. Dolayısıyla biz cinayete giden sürecin de cinayetin icrası kadar soruşturulması gerektiğini beyan etmekteydik ve bir süreklilik olduğunu söylemekteydik. Dolayısıyla da buradan meseleyi tartıştığımızda aslında bu cinayette birçok kişinin, yapının ortaklaştığını da yine beyan etmekteydik. Zaten bu cinayete ‘mutabakat cinayeti’ adını vermekteydik. Bütün deliller toplanmalı, irtibatlar açığa çıkmalı, şüpheli ve sanıkların ifadesi alınmalı. Bu karar hangi tarihte alındı, kim tarafından alındı, kimlere aktarıldı ve nasıl icra edildi, bu süreç nasıl işledi? Tüm bunlar açığa çıkartılmalı ki Dink cinayetindeki sorumlulukları ve bu cinayeti işleyenleri çok açık biçimde tarif edebilir duruma gelelim. Dolayısıyla da yapılan operasyonlar, gözaltı işlemi ve tutuklamalar önemlidir, önemli deliller mevcuttur fakat biz müdahil taraf olarak bugünden bir tanım yapmamaktayız. Bütün delillerin toplanmasını, karar mekanizmalarının, karar vericilerin ortaya çıkartılmasını beklemekteyiz. Bundan sonra sağlıklı bir değerlendirme olacağını düşünüyoruz. Bu sebepledir ki İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da önsel olarak tutuklamaya sevk yazısında bu belirlemeyi yapmasını da erken bir belirleme olarak olduğunu düşünmekteyiz.

 

Aslında az önce çizdiğin çerçevede birden fazla ilk kurşun var. Bu denebilir yani.

Evet kesinlikle doğru bir tanım yaptın zira Dink cinayetinde çok fazla ‘kurşun’ var.  

Tabii bu davada İstanbul Emniyeti de yargılanıyor bir taraftan. İstanbul Emniyeti’nden Ahmet İlhan Güler söz aldı ama daha tam savunmasını yapmadı. Trabzon Emniyeti üzerinde çok durduk da, İstanbul Emniyeti de kendisine bilgi gelmesine rağmen bu konuda bir hamle yapmamış gözüküyor. Bu açıdan ne dersin?

Hrant Dink İstanbul’da yaşamaktaydı, Agos gazetesi İstanbul‘daydı, ikameti İstanbul’daydı, Hrant Dink hakkında davalar İstanbul’da açıldı, duruşmalar İstanbul’da görüldü, burada fiziki saldırı girişimi yaşandı. Hrant Dink’e dönük giderek ağırlaşan bir süreç var ve bizzat Hrant Dink’in kendisine dönük tehdidi anlattığı cinayetten önce, -cinayet günü yazdığı Güvercin Tedirginliği yazısını ayrı tutarak söyleyecek olursam- 5 tane çok net yazı vardı ve doğrudan kendisine dönük tehdidi anlatır bu yazılarında. Bütün bunların tamamı İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valilik görevlileri, İstanbul MİT Bölge Başkanlığı görevlilerinin bildiği hususlardır. Bütün bu süreçler bunların bilgisi dâhilinde gerçekleşmiştir. Biz, Trabzon Emniyet Müdürlüğü tarafından herhangi bir yazı gönderilmemiş olsaydı dahi re’sen Hrant Dink’e dönük koruma tedbirleri almakla yükümlü olduklarını söylemekteyiz, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü’nün İstanbul Valiliği’nin ve İstanbul MİT Bölge Başkanlığı görevlilerinin. Zaten koruma hizmetleri yönetmeliği 11. Maddesi de re’sen harekete geçme yükümlülüğünü getiren bir düzenlemedir. Bütün bu gelişmelerin yanı sıra bir de 17 Şubat 2006 tarihinde Hrant Dink’in Yasin Hayal’in hedefi olacağına dair yazı gelmiştir. Dolayısıyla artık o an itibariyle de o güne değin yapmadıkları işlemi yapmamalarını haklı kılacak hiçbir şey kalmamıştır. İstanbul Emniyeti de bu yükümlülüğünü yerine getirmemiştir. Dink cinayetinin işlenmesini olanaklı hale getirmişlerdir.

Ahmet İlhan Güler, Celalettin Cerrah hakkında dava açıldı fakat biz aslında İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü görevlilerinin daha geniş kesimleri hakkında iddianame düzenlenmesi gerektiğini beyan etmekteydik. Fakat kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildi, itiraz ettik, reddedildi. Konuyu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdık. Umut ediyoruz oradan bizim dediğimizi destekleyen ve iddianame düzenlenmesi gerektirecek karar çıksın. İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, İstanbul Valilik ve MİT İstanbul Bölge Başkanlığı görevlilerinin Dink cinayetteki sorumlulukları çok açık ortadadır. Benzer şekilde İstihbarat Daire Başkanlığı görevlileri Hrant Dink’in öldürüleceği bilgisine sahiptirler.

Trabzon  Emniyeti operasyon yapmamış, İstanbul İl Emniyet Müdürlüğü, Valilik ve MİT görevlileri koruma tedbiri almamışlardır. İstihbarat daire başkanlığı da burada hem operasyon yapılması hem koruma tedbiri alınması noktasında harekete geçmesi gerekirken harekete geçmemiştir dolayısıyla onların da iştiraki vardır. Trabzon İl Jandarma komutanlığı görevlilerinin ve İstanbul İl Jandarma komutanlığı görevlilerinin de doğrudan bu cinayetin icrasında olduğuna dair çok ciddi deliller bulunmaktadır. Dolayısıyla tüm bu kurum görevlilerinin bu cinayette çok ciddi şekilde iştirakleri ve sorumlulukları mevcuttur.

Bundan sonrasına dair şunu da sorabilirim. Jandarma operasyonundaki gözaltı ve tutuklananlar hakkında iddianame ileri tarihlerde hazırlanacak. Ve bu iddianame davaya dönüşeceği için onların yargılanmasına başlanacak. O dava ile şimdiki dava herhalde birleştirilecek. Dolayısıyla herhalde önümüzde uzun bir süreç olacak.

Birkaç yılı bulacak bir yargılama olacağını düşünüyorum ben. Trabzon Jandarma Komutanlığı görevlileri hakkında Trabzon’da sürmekte iki ayrı dava vardı, o davalar burayla birleşecek. Trabzon ve İstanbul Jandarma Komutanlığı görevlilerine dönük  soruşturma var ve soruşturmanın uzandığı noktalarda açığa çıkan bilgiler çok daha farklı kişilerin de soruşturulmasını ve haklarında iddianame hazırlanmasını getirebilir.

Dolayısıyla iddianame düzenlenecek ve hepsi İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki davayla birleşmek zorunda. Bu yapıldığı zaman oldukça uzun zaman bir yargılama süreci olacaktır diye düşünüyoruz. 

Bu söyleşi Agos'ta yayımlanmıştır