Dink cinayetinin istihbaratçıları ne dediler?

Dink cinayetinin istihbaratçıları ne dediler?

Alper Görmüş

Al Jazeera Türk

Dink cinayetinde nihayet sorgulanmalarına izin verilen istihbaratçı polisler, Dink’in “kesinlikle öldürüleceğini” kaydeden istihbarat raporu ile ilgili olarak topu birbirlerine atıyorlar.

Dink ailesinin avukatlarından Hakan Bakırcıoğlu, geçtiğimiz günlerde Al Jazeera Türk’e verdiği söyleşide, kamu görevlilerinin “şüpheli” sıfatıyla ifadelerinin alınmasının “önemli bir gelişme” olduğunu söyledi. Bakırcıoğlu, geçtiğimiz günlerde IMC televizyonunda katıldığı bir programda da, savcı Yusuf Hakkı Doğan’ın yürüttüğü soruşturmadan memnun olduklarını ifade etti. Bakırcıoğlu’na göre, savcı doğru sorular soruyordu ve kanaatine göre, bu sürecin sonunda kamu görevlilerini suçlayan bir iddianame yazacaktı. Bakırcıoğlu programda, şâyet bu gerçekleşirse, kamu görevilleri hakkında Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “Kasten öldürmenin ihmali davranışla işlenmesi”ni düzenleyen 83. maddesinde belirtilen cezaların istenebileceğini de söyledi. Bu madde, 20 yıldan 25 yıla kadar hapis cezaları öngörüyor.

Savcı Doğan’ın sanıklara yönelttiği sorular incelendiğinde, bu sorular geniş bir yelpazeye yayılsa da, odaklanılan noktanın, Hrant Dink’in kesin olarak öldürüleceğini kaydeden istihbarat raporu olduğu açık bir biçimde görünüyor.

Böyle olması son derece doğal. Çünkü unsurları incelendiğinde, ortada böyle bir rapor varken cinayetin engellenememesini kasıtsız, basit ihmaller ve insani zaaflarla açıklayabilmek neredeyse imkânsız görünüyor.

Bu incelemede biz de “soru yelpazesi”nin öbür unsurlarını ihmal edecek, sadece savcının bu rapordan yola çıkarak cinayetin öncesinde görev yapan istihbarat yetkililerine yönelttiği soruları ve şüphelilerin bu sorulara verdikleri cevapları ele alacağız.

Raporun içeriği

Söz konusu rapor, cinayetin işlenmesinden (19 Ocak 2007) yaklaşık bir yıl önce 15 Şubat 2006’da Trabzon Emniyeti’nde istihbarat elemanı olarak çalışan polis memuru Muhittin Zenit tarafından Trabzon İstihbarat Şube Müdürü (bugün Emniyet Genel Müdürlüğü - EGM İstihbarat Dairesi Başkanı) Engin Dinç’e sunulmuştu. Raporun en önemli noktalarını, bizzat savcı Yusuf Hakkı Doğan’ın özetlemesiyle hatırlayalım:

“Soruldu: Trabzon’da Muhittin Zenit tarafından düzenlenen F4 raporunun birinci paragrafında Dink’e karşı büyük bir eylemde bulunulacağı söyleniyor... İkinci paragrafta Dink’in öldürüleceği yazılı... Üçüncü paragrafta eylemciler(in) eyleme giderken baz istasyonlarının takibine takılmamak için cep telefonlarını yanlarında götürmeyecekleri, köyde bırakacakları (belirtiliyor)... Dördüncü paragrafta silahı köyden temin edecekleri (yazılı)... Beşinci paragrafta raporu düzenleyen memurun değerlendirmesi var, ‘bu kişiler kafaya koydukları eylemi yaparlar, bu haberin önemsenmesi gerekiyor’ deniyor.”

Savcı Doğan bu özeti, raporun yazıldığı tarihte Trabzon Emniyet Müdürü, cinayetin işlendiği tarihte ise EGM İstihbarat Daire Başkanı olan Ramazan Akyürek’i sorgularken yapıyor ve ardından şu soruyu soruyor: “Bu rapor size sunuldu mu?”

Akyürek’in cevabı şöyle:

“Bu rapor bana sunuldu. Esasında birinci paragrafta yer alan ses getirici eylem ve son paragrafta bu kişiler kafaya koydukları eylemi yaparlar şeklindeki bilginin İstanbul’a aktarıldığı açıktır.”

‘Neden öldürüleceği bilgisi aktarılmadı?’

Savcı soruyor; “Neden öldürüleceği bilgisi aktarılmadı?”

Akyürek’in cevabı:

“Ben esasen bu detayları hatırlamıyorum. Hrant Dink’e yapılacak eylem ile ilgili olarak o dönemde istihbarat müdürü olan Engin Dinç yazıdan ayrıca İstanbul istihbarat şube müdürlüğü ile konunun paylaşıldığını  söyledi. Biz o yazıda Hrant Dink’in öldürüleceği kelimesi üzerinde durmadık, zaten ses getirecek bir eylem denildiğinde aynı şeyi anladık.”

Savcı, “öldürmek” fiilinin açıkça telaffuz edildiği bir rapor aktarılırken neden bu fiilin kullanılmasından imtina edilip, onun yerine “ciddi bir eylem” ifadesinin konduğu sorusuna verilen bu cevaptan tatmin olmamış olacak ki, sorgunun sonunda rapora yeniden dönüyor ve oradaki kuvvetli ifadelerden birini daha hatırlatıyor:

“İstanbul Emniyetine gönderilen 17/02/2006 tarihli yazıda ‘Hrant DİNK’e yönelik ses getirecek bir eylem yapılacağı’ yazılı idi, oysa ki istihbarat daire başkanlığına gönderilen 15/02/2006 tarih ve 09 sayılı F4 raporu içeriğinde ‘Yasin HAYAL ne pahasına olursa olsun Hrant DİNK’i öldürecek” ibaresi açı açık yazıyordu.”

Bir kez daha aynı soruyla karşılaşınca, Akyürek’in cevabı şöyle oluyor:

“Bu soruya en sağlıklı cevabı o dönemde Trabzon İstihbarat Şube Müdürü olan ve bu dönemde de İstihbarat Daire Başkanı olan Engin DİNÇ verebilir.”

Dinç’in bildiklerini Akyürek de biliyordu

Burada birkaç soru öne çıkıyor...

Birincisi: Akyürek’in bu soruya kendisinin değil Engin Dinç’in “sağlıklı” bir cevap verebileceği yönündeki cevabı, sadece Akyürek’in, Dinç’in bilip de kendisinin bilmediği bazı bilgiler söz konusuysa geçerli olabilir. Daha somut olarak söylersek, şâyet Akyürek sadece orijinal rapordan derlenerek İstanbul’a gönderilen bilgi notunu görmüş olsaydı cevabı anlamlı olabilirdi. Oysa soruyla ilk karşılaştığında verdiği cevaplardan anlıyoruz ki, sadece İstanbul’a giden bilgi notunu değil raporun orijinalini de okumuştur.

İkincisi: Akyürek’in “bu zaten böyle anlaşılır”, “ciddi eylem deyince öldürmek anlaşılır” savunması ikna edici mi? Gerçekten öyle mi anlaşılır? Bunu okuyanların (yani İstanbul İstihbarat Şube Müdürlüğü yetkililerinin) bu ifadeden mesela Dink’e karşı öldürme kastı taşımayan fakat “haddini bildirme”ye yönelik herhangi bir “ciddi eylem” anlamı çıkartmaları ihtimali yok mudur? Mesela bir yerde kıstırıp dövmek gibi?

Ramazan Akyürek, ifadesinin başka bir yerinde İstanbul polisinin Dink’e koruma sağlamamasını yanlış bulup eleştirirken, bir yandan da bunda bir kasıt görmediğini söylüyor ve İstanbul polisindeki bu tarz durumlara ilişkin “kanıksama”ya dikkat çekiyor:

“Ben bu cinayetin işlenmesinde ilgililerin kastı olduğunu düşünmüyorum, yerel makamların bu konuda sahip olduğu bilgileri kanıksamış olduklarını düşünüyorum.”

Bu ifadeden de üçüncü soru çıkıyor: Polisteki bu genel “kanıksama” havasının farkında olan bir emniyet müdürü nasıl olur da “öldürme” fiilini “ciddi bir eylem” olarak tercüme edip uyarının etkisini azaltır?

Ve bu fasıldan son soru: Acaba İstanbul’a gönderilen raporda “öldürme” sözcüğü telaffuz edilmiş olsaydı İstanbul Emniyeti Dink’i koruma yönünde daha farklı bir usül izler miydi? Bu sorunun cevabı “evet”se, raporda “öldürme” yerine “ciddi bir eylem” ibaresinin tercih edilmesindeki sorun daha da ciddi bir hal alır.

Nitekim Trabzon İstihbarat’tan kendisine “Dink’e karşı ciddi bir eylem gerçekleştirilecek” bilgisi gelen İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ahmet İlhan Güler, savcı Yusuf Hakkı Doğan’a verdiği ifadede savunmasını bu nokta etrafında oluşturacak, “öldürme” fiili telaffuz edilseydi davranış biçimlerinin farklı olacağını belirtecekti.

Ahmet İlhan Güler’in, kendisine gelen bilgi notunda Hrant Dink’in öldürüleceği yazılı olsaydı davranış biçimlerinin farklı olacağı ve Dink’i kesinlikle korumaya alacakları yönündeki ifadesi önemli... Fakat bu çerçevede onu da zorlu sorular bekliyordu. Çünkü o da, “Dink’e karşı ciddi eylem olacak” bilgisine sahip olduğu halde, “Madem ölüm tehdidi yok, o halde herhangi bir şey yapmaya da gerek yok” diyerek, rapordan bağlı bulunduğu İstanbul Emniyet Müdürü’nü bile haberdar etmeyen bir istihbarat müdürü pozisyonundaydı.

Yazının kaynağına ulaşmak için tıklayın