T24 - Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı'nın Ankara'daki binası dış cephesi cam ve alüminyumdan oluşan bir yapıya sahipken son katı plastik doğramadan ve sonradan yapılmış bir izlenim veriyor.Radikal gazetesi yazarı Sıtkı Süreyya Önder, TİB binasıyla ilgili olarak, "Fotoğrafa dikkatli bakın, üst kata kadar olan yerler kompozit alüminyum panelle kaplı ama son kat bildiğiniz plastik doğrama. Arama kararı olan yargıcı bile sokmadıkları binanın yasallığı konusunda derin şüphelerim var" dedi. S. Süreyya Önder'in Radikal gazetesinde "Dinleyen nağmeler" başlığıyla yayımlanan (17 Ekim 2010) yazısı şöyle: 80'li yıllarda ben Ankara’da öğrenciydim. Ulus Postanesi’nden Adıyaman’a ‘karşı taraftan ödemeli’ telefon yazdırırdım. Cebimizde para-pul olmadığından uydurduğumuz bir yoksul icadıydı ödemeli yazdırmak. Birçok öğrenci tarafından da kullanılan milli sporlarımızdan birisiydi. Karşı taraf ödemeli bir çağrı alınca, çağrıyı yapanın sıhhat ve afiyette olduğunu anlar ve çağrıyı kabul etmediğini belirtirdi. Böylece kimsenin cebinden para çıkmadan iletişilmiş olunurdu. Teknolojik bir icadı, kendi amacı dışında kullanmak konusunda kimseler elimize su dökemez. Şanzımanlı çamaşır makinesinde ayran çalkalayan ve yağını süzen bir milletiz biz. Üretici firma, bu durumu görünce aynı makinenin ‘yayık’ versiyonunu çıkarmıştı da kimseler itibar etmemişti. Çamaşır makinesinin halinin bir başka olduğuna iman edilmişti bir kere.
80’li yılların emniyet teşkilatı şimdikiler gibi ferasetli değildi, pazuları kuvvetli ama aklı seyrek olanlar özellikle seçilirdi. Bu tevatür değil, başıma geldi de oradan biliyorum. Cunta tarafından yakalanıp sorguya alındığımda işkenceciler, “Sen ne zaman arasan anan telefonuna bile çıkmadı” diyerek benim hayırlı bir evlat olmadığıma hükmedip, gönül rahatlığıyla dövmüşlerdi.
***
O günlerden bu günlere geldik. Memleketin sorunlarının aslında diyalog eksikliğinden kaynaklandığını öne sürme furyasında “Birbirimizi dinlemesini öğrenmeliyiz” lafı slogan olma noktasına geldi. Her slogan gibi, bunu da dibinden anladık, artık birbirimizi dinliyoruz. İlle de sizin dinlemenize gerek yok! Dinleyenler dinlediklerini sizinle paylaşmak hususunda pek cömert davranıyorlar. Artık bir mühim kişinin çok özel konuşmalarının internet çarşısına düşmediği gün yok.
Bu memleketin derdiyle dertlenen birisi olarak TİB rakamları yüreğime su serpti. Mahkeme kararıyla dinlenen sayısı 70.000’in üzerindeymiş. Bütün ömrünü günlük elli kelime sarfiyatıyla ikmal eden, bu elli rakamının yarısını da küfürle dolduran bir ahalinin içinde dinlenmeye değer 70.000 insan olması geleceğe umutla bakmamı sağladı.
***Umudumu kıran birkaç şey var. Dinlemeye karar veren iki hâkim tam on kere kendileri ve yakınlarının dinleme kararlarını da imzalamışlar ama fark edememişler!
Şimdi buna ne demeli?
Bir de bizi dinleyen merkez aşırı sıcakta çalışmayabiliyormuş. Hatta birkaç kez böyle dinleyememe durumu yaşanmış. Bir Anadolu sözüdür, “çoktan olan terazinin tezekten olur dirhemi” derler.
Bu sözdeki ‘çok’ terbiye gereği yazılmıştır.
Şahsen bir de TİB’e güvenimi sarsan iki şey var.
Birincisi, binanın en üst katı kaçak gibi gözüküyor. Son kata kadar uzay üssü mimarisi, son kat Laz müteahhit estetiği. Fotoğrafa dikkatli bakın, üst kata kadar olan yerler kompozit alüminyum panelle kaplı ama son kat bildiğiniz plastik doğrama. Arama kararı olan yargıcı bile sokmadıkları binanın yasallığı konusunda derin şüphelerim var. Girebilecek olan zabıtayı alnından öper, anasını yeniden evlendirirler. İkincisi, Genelkurmay ve MİT dinlenemiyormuş! Ben buna bir şey yazarım ama telefonumu dinlerler diye korkuyorum. Mesela anam telefonda “Nasılsın oğlum?” dediğinde, “Yağmur yağor, dam akor, çörten şorlor, yitom yitom getmor” diyorum. Şimdi bunu çözmek için birisi Adıyamanlı olmak üzere birkaç kripto uzmanına ihtiyaç var. Devlete yeterince yük oldum, yeni masraf kapısı açmayayım.