"Diplomasiye boş tehdit anlamına gelen 'Türkiye’nin kırmızı çizgileri' deyişi girerse kimse şaşırmasın!"

"Diplomasiye boş tehdit anlamına gelen 'Türkiye’nin kırmızı çizgileri' deyişi girerse kimse şaşırmasın!"

Cumhuriyet yazarı Ali Sirmen,  ABD Başkanı Donald Trump'ın "Kudüs'ü İsrail'in başkenti olarak tanıma" açıklamasının ardından Türkiye'nin “Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızı çizgisi” olduğu açıklaması yapmasını değerlendirdi. "Son birkaç yıldır uygulanan dış politika, artık Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin kof bir blöf olduğunu göstererek, bu tür açıklamaların kimse tarafından ciddiye alınmaması sonucunu doğurmuştur" diyen Sirmen, "Yakında, uluslararası diplomasi sözlüğüne ciddiye alınmaması gereken boş tehdit anlamına gelen bir deyim olarak 'Türkiye’nin kırmızı çizgileri' deyişi girerse kimse şaşırmasın" dedi.

"Keşke devletlularımız 'Kudüs kırmızı çizgimiz' demeselerdi. Belki o zaman bizi ciddiye alanlar çıkardı" diyen Sirmen'in "Kudüs, kırmızı çizgimizdir" başlığıyla (9 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:

Sinemanın dehalarından Stanley Kubrick’in 1964 yapımı Dr. Strangelove adlı yapıtı, ABD’nin nükleer silah taşıyan uçak üslerinden birinin komutanının bir hezeyan sonucu kendi inisiyatifiyle Sovyetler’e nükleer saldırı ateşleme girişimiyle başlayan olaylar dizisinin, sonunda nasıl topyekûn nükleer savaşa yol açtığını anlatır.  Nükleer dehşet dengesinin dorukta olduğu bir dönemde çekilen bu kara komedide işlenen tema o dönemde uzmanların gerçekten de tüylerini diken diken eden ciddi bir olasılıktı.  Aradan yarım yüzyıldan fazla zaman geçti. Sanal bir kahraman olan General Jack D. Ripper değil de başka bir gerçek delinin ateşlediği bomba dünyayı sonu nereye varacağı henüz bilinmeyen bir kargaşanın içine atıverdi.  Kanlı canlı çılgın ABD Başkanı Trump’ın ateşlediği bomba, Kudüs’ün İsrail’in başkenti olduğunu tanıma ve ülkesinin büyükelçiliğini oraya taşıma kararıydı.  Böylelikle, nükleer dehşet dengesinin geride kalmış olmasına rağmen, insanlığın kaderinin hâlâ delilerin elinde olmasının sürdüğünü herkes gördü.  Gırtlağına kadar popülizm batağına batmış Trump’ın dünya kamuoyunun büyük çoğunluğu tarafından olumsuz karşılanan son kararının mantıklı bir açıklamasını yapmaya uğraşanlar fena halde zorlandılar.

***

Türkiye’nin siyaset arenasında oybirliği ile kınanan Trump’ın kararına gerekçe ararken ileri sürülenler içinde üzerinde en titizlikle durulması gerekeni, eski Güvenlik Danışmanı Michael Flynn’in Rusya’nın son başkanlık seçimlerine müdahalesi konusunda yalan söylediğini kabul edip mahkeme ile işbirliği yapmaya karar vermesi üzerine, içeride başı daha da sıkışan Başkan’ın basın ve kamuoyunda etkisi olan çevrelerde kendisine destek sağlayacak, dikkatlerin başka noktaya çekilmesine yol açacak bir girişime ihtiyacı olduğu savıdır.  İçeride sıkışmış olan Trump, Kudüs kozunu oynarken İslam dünyasında oluşacak tepkiler ve tırmanması beklenen terörün sansasyonel girişimleriyle bir düşman hayaleti de yaratmayı tasarlayarak, bütün popülist politikacıların tuttuğu yola girmiştir.  ABD Başkanı, Kudüs politikasının getireceği rantın kendisini rahatlatacağını düşünüyor.  Kudüs rantına bel bağlayan ikinci kişi yine içeride yolsuzluk suçlamalarıyla durumu sarsılan İsral Başbakanı Benyamin Netanyahu’dur.  Trump’ın kararı ve hele hele onu izleyerek kimi ülkelerin büyükelçiliklerini Kudüs’e taşımaları halinde oluşacak olumlu havanın yaratacağı Kudüs rantı, Netanyahu’ya da rahat bir nefes alma imkânı sağlayabilir.

***

Bu iki lider gibi, kendi ülkesinde başı sıkışık durumda olan Türkiye’nin hâkimi Tayyip Erdoğan’ın da Kudüs rantına can kurtaran simidi gibi sarılacağı belli olmuştur.  Nitekim daha ilk dakikadan, “Ey Trump!..” seslenişleri Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın konuşmalarını süsler olmuştur. Bunları “EyNetanyahu!..”ların izleyeceğinden kimse kuşku duymasın!  Bu doğrultuda Ankara “Kudüs’ün Türkiye’nin kırmızı çizgisi” olduğunu açıklarken Kudüs rantına ne kadar bel bağladığını bir kez daha ortaya koyuyor ama bu arada ciddiyetinin sorgulanmasına neden olacak bir hata yapmakta olduğunu fark etmiyordu. Gerçekten de son birkaç yıldır uygulanan dış politika, artık Türkiye’nin kırmızı çizgilerinin kof bir blöf olduğunu göstererek, bu tür açıklamaların kimse tarafından ciddiye alınmaması sonucunu doğurmuştur.  Yakında, uluslararası diplomasi sözlüğüne ciddiye alınmaması gereken boş tehdit anlamına gelen bir deyim olarak “Türkiye’nin kırmızı çizgileri” deyişi girerse kimse şaşırmasın!  Keşke devletlularımız “Kudüs kırmızı çizgimiz” demeselerdi. Belki o zaman bizi ciddiye alanlar çıkardı.