Diriliş Postası: Devlet dediğin sen dizi izlerken büyüyen çocuğun siyasetçi olmuş hali değil midir?

Diriliş Postası: Devlet dediğin sen dizi izlerken büyüyen çocuğun siyasetçi olmuş hali değil midir?

Kendisini 'Hür yandaş gazete' olarak tanımlayan Diriliş Postası, gazetenin Genel Yayın Yönetmeni Erem Şentürk imzasıyla yayımlanan başyazısında, "MİT uyuyor mu", "Polis ne iş yapıyor" ve "Asker nerede" gibi serzenişlerin anlamsız olduğu, "kafası çalışan akılsız nesiller yetiştiren eğitim sisteminin kafaya takılması gerektiği" ifade edildi. Çocuklarına islamı, vatanı, bayrağı anlatmayan ailelerin çocukları için asker, polis ve ajanların yapacak bir şeyi olmadığı öne sürülen yazıda, "Zaten devlet dediğin nedir ki, sen dizi izlerken, dedikodu yaparken kendi kendine büyüyen bir çocuğun büyüyüp siyasetçi olmuş hali değil midir?" dendi.

Gazetenin, "Nerede bu devlet, çocuklar ölüyor çocuklar!" başlığıyla yayımlanan (25.02.2016) başyazısı şöyle: 

Dış tehdidi olmayan bir devlet yoktur. Her devletin her dönemde birden fazla dış tehditleri olur. İttifaklar, askeri stratejiler, sosyal stratejiler derken alınan onlarca tedbirle bu tehditler devletten uzak tutulur. Yok oldukları anlamına gelmez sadece uzaktadırlar. Buldukları ilk zayıf anda tehdit yaklaşır ve kendi amacına yönelik faaliyet içine girer. Zayıflık aidiyet derdi olan eğitimsiz nesil anlamına gelir.

Size göre kötü, hainlik, arkadan vurma, düşmanlık olan bir faaliyet başkası için kendi devletinin faydasına, hedeflerine hatta devamına hizmet ediyor olabilir. Sözün özü, ihanet eden aslında dünyanın başka bir yerinde kahraman olabilir.

Bu dış tehdit denilen tehlikenin uzakta duran pasif halinden, yakına gelmiş aktif hale geçebilmesi için olmazsa olmaz ilk ihtiyacı içeriden bir irtibat kurabilmesidir. İçeriden gerçek bir temasla irtibat, size göre ihanet olan ona göre ikna sürecinin tamamlanması demektir. Bütün terör eylemleri bu mekanizmayla can bulurlar. Bu sistemi engelleyebilecek bir asker, bir polis, bir istihbarat teşkilatı şu anda dünya da yok. Zaten bu saydıklarımdan oluşan güvenlik bürokrasisi denilen yapılanmanın böyle bir sorumluğu da yok. Güvenlik güçlerinin görevi bu irtibat, yani ihanet, yani ikna edilme gerçekleştikten sonra başlar.

Yani “MİT uyuyor mu”, “Polis ne iş yapıyor” ve “Asker nerede” gibi serzenişler aslında anlamsız. Bu noktada şu şekilde sormalıyız. Anneler nerede? Babalar nerede? Evlerin bereketi, başımızın büyükleri dedelerimiz büyük annelerimiz nerede? Öğretmenler nerede? Gazeteciler, fikir adamları, yazarlar sanatçılar nerede?

Çünkü dış tehdit bu ülkenin bir evladını kendi ülkesine ateş etmeye ikna edebiliyorsa, insanları öldürenler kendilerini kahraman sayabiliyorsa, vatan, bayrak, namus, gelecek gibi birleştirici kavramlar tarafların sembolü haline dönüşebiliyorsa yapılan hesap hatası siyasi değil sosyolojiktir. Bu sosyolojik hesap hatasının altında başta Kemalist diktanın yıkıcı etkileriyle tahrip olmuş aidiyet dertlerinin yanında hayatı dünyadan ibaret sayan kafası çalışan akılsız nesiller yetiştiren eğitim sistemini kafaya takmalıyız.

Eğitim sisteminden kasıt Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Eğitim Bakanı değil. Onların bu konuyla alakası bile yok. 5 yaşında bir erkek çoğunu seven dört yetişkin kadını izledim. Biri teyze, bir anneanne, bir komşu ve bir de anne. “Çok can yakacak kızları peşinden sürükleyecek” diye sevmeye başladılar ve anne kreşte oğlunun kızları nasıl öptüğünü anlatırken oğlunu tuhaf bir erkek olarak tarif edip böbürleniyordu. Aynı kadın çok geçmeden yarım saat sonra kocasının telefonunda başka kadınlarla nasıl mesajlaştığını kız kardeşine anlatırken ağlamaya başladı. Kızları peşinden sürüklemeyi marifet sayan, gördüğü her kızı öpmeye yeltenen bir çocuk olarak büyütülen o sübyan yarın evlendiğinde onun da karısı ağlayacak muhtemelen. Evlatlarına amentüyü, ahireti, vatanı, bayrağı, namusu anlatmayan, anlatmak da yetmez gözünün önünde örnek olmayan anne babaların yetiştirdiği çocuklar için asker, polis ve ajanların yapacak bir şeyi yok. Birini PKK yakalar, öbürünü DAEŞ sonra taziye çadırı mı kuralım yoksa inkâr mı edelim diye düşünürken “nerede bu devlet” diye anlamsız cümleler kurarız. Ne yapsın devlet evine girip deli gibi izlediğin diziyi kapatıp evladını yetiştir diye kulağından tutup çocuğun karşısına mı oturtsun anne babaları. Zaten devlet dediğin nedir ki, sen dizi izlerken, dedikodu yaparken kendi kendine büyüyen bir çocuğun büyüyüp siyasetçi olmuş hali değil midir?