Independent gazetesi, Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği'nin Suriye özel temsilcisi Kofi Annan'ın Şam ziyaretinin başarısızlıkla sonuçlandığını aktarıyor.
Gazete, Annan'ın, altı maddelik barış planını hayata geçirme konusunda Suriye lideri Beşar Esad'ı ikna edemediğini aktarıyor.
Gazeteye konuşan üst düzey Suriyeli muhalif lider Hatim el Mali de Annan'ın planının çıkmaza girdiğini belirterek, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi adım atmalı. Bu olmazsa, kendi ordumuzu kurabilmemiz için silah almamıza izin verilmeli" diyor.
Guardian'da yer alan bir analizde, Birleşmiş Milletler'in Bosna ve Ruanda'daki katliamları engelleyemediği hatırlatılıyor. Gazetenin diplomasi editörü Julian Borger yazısında özetle şöyle diyor:
"Annan ilk kez katliamların ortasında diplomatik nezaketini korumak zorunda kalmıyor. Kofi Annan, Ruanda'da 1994'teki Tutsi soykırımı ve bir yıl sonra Srebrenitsa'da sekiz binden fazla Müslüman erkeğin öldürüldüğü katliamda Birleşmiş Milletler'in barış gücü operasyonlarının başındaydı. İkisinde de Annan'ın komutasındaki Birleşmiş Milletler askerleri o topraklarda olmasına karşın, korumaları altındaki insanların öldürülmesini engelleyemedi."
"Annan 1997'de Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri olduğu zaman hem Ruanda hem de Bosna'yla ilgili soruşturma başlattı. İkisinde de 'BM sekreteryası katliamları durdurabilmek için daha fazlasını yapabilirdi' sonucuna varıldı. Annan iki olayda da özür dilemesine rağmen diğer yetkililerle birlikte görevinde kaldı."
"Ruanda'daki Birleşmiş Milletler komutanı soykırımdan üç ay önce Annan'a bir faksla tehlikeyi bildirdi ve operasyon için izin istedi. Annan komutana operasyon izni vermedi ve soykırım planlarını hükümete bildirmesini istedi. Komutanın birliklerini takviye talebi de reddedildi, aksine askerlerin sayısı azaltıldı. BM'nin komutana cevabını ilk duyuran kişi olan Amerikalı gazeteci, Birleşmiş Milletler'in Şam'a zayıf ve uysal mizaçlı Annan'ı göndererek fiilen Esad rejimine koruma sağladığını, Suriye'deki Barış Gücü gözlemcilerinin hiçbir işlevi olmadığını söylüyor."
Lahey'de dün Sierra Leone'deki iç savaşta isyancılara silah sağladığı gerekçesiyle eski Liberya Cumhurbaşkanı Charles Taylor’ı 50 yıl hapis cezasına çarptıran mahkemenin eski başkanı Geoffrey Robertson, "Şimdi Taylor, sonra Esad" diyor.
Robertson şöyle devam ediyor:
"Adaletin bir hızı var ve Taylor hapsedildi. Onu şimdi başka tiranlar izleyecek. Uluslararası adalet için asıl sorun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki diplomatlar ve siyasetçilerin Suriyeli çocukların evlerinde süngülenmesi emrini verenleri uluslararası ceza mahkemesine göndermeyi reddetmesidir."
Financial Times gazetesi, Mısır'da geçen hafta yapılan başkanlık seçimlerini yorumladığı başyazısında 'Mısır'ın ikilemi: İslamcılar güveni ancak geniş tabanlı bir koalisyonla yeniden tesis edebilirler" diyor.
Yazıda 16-17 Haziran'da yapılacak ikinci turda Müslüman Kardeşler'in adayı Muhammed Mursi ile Mübarek döneminin Hava Kuvvetleri Komutanı, eski Başbakan Ahmed Şefik'in yarışacağı anımsatılarak şu görüşlere yer veriliyor:
"Mısır demokratik yönetim yolunda büyük adımlar atıyor olabilir ama Mısırlıların oylarıyla ortaya çıkan tablo Mübarek'in devrilmesinden sonraki 15 aylık süre içinde artan gerginliği daha da derinleştirecek gibi görünüyor. İlk turda oy kullananların yüzde 50'den fazlası tercihlerini daha ılımlı ya da laik partilerden yana kullanmasına rağmen seçmenler şimdi aşırı uçtaki iki aday arasından seçim yapmak zorunda. Kim kazanırsa kazansın istikrar kaybedecek."
"Mursi'nin kazanması ihtimalinden kaygı duyan iktidardaki askeri konseyin yeni anayasa hazırlanırken cumhurbaşkanının yetkilerini yeniden tanımlamaya hazırlandığı söyleniyor. Bunun Mursi kazanırsa yetkilerini kısmayı hedeflediği belirtiliyor. Bu geriye doğru atılmış bir adım olur ve gerilimi tırmandırabilir. Bir demokraside askerlerin devletin fonksiyonlarına karar verme rolü olamaz."
"Şefik'in seçilmesi daha büyük bir risk. Devrimin yıktığını seçimlerin geri getireceğini söyleyen protestocular birkaç gün önce Şefik'in seçim bürosunu yaktı. Ayrıca İslamcıların kontrolündeki bir parlamentoyla cumhurbaşkanı arasında sürtüşme yaşanması riski var."
Financial Times'ta yer alan bir yorumda Fransa'da kemer sıkma önlemlerine karşı söylemiyle seçilen Cumhurbaşkanı François Hollande'ın etkisiyle Avrupalı liderlerin büyümeye odaklı bir politikadan söz etmesine rağmen Avrupa Komisyonu'nun Fransa, İspanya ve Kıbrıs'a aksi yönde önerilerde bulunduğunu aktarıyor.
Gazeteye göre Avrupa Komisyonu Euro bölgesindeki 14 ülkeden kemerleri sıkmasını istedi. Komisyon, Fransa'dan 2013'e kadar bütçe açığını kapaması için alacağı önlemleri belirlemesini, rekabeti artırmak için işgücü piyasasında yeni düzenlemeler yapmasını isterken bazılarınca kurtarma paketine ihtiyacı olabilecek bir sonraki ülke olarak görülen Kıbrıs'tan emeklilik yaşını yükseltmesi ve vergi kaçağını önlemesi ve bu yılki bütçe açığını kapaması için ilave önlemler alması talep etti.
Gazete, Komisyon'un Fransa'dan talep ettiği önlemlerin yeni cumhurbaşkanının programıyla çelişeceğine dikkat çekiyor.
Suriye'de tırmanan gerginlik ve Liberya eski devlet başkanının elli yıl hapse mahkûm edilmesi, bugünkü Alman basınında öne çıkan konular.
Frankfurter Allgemeine Zeitung, Suriye'ye karşı aslında bir askeri müdahale istenmediğine dikkat çekiyor:
“BM Güvenlik Konseyi katliam nedeniyle Suriye'deki rejimi sert bir dille kınadı. Koordineli bir girişimle de Batılı hükümetlerle birlikte Türkiye ve Japonya, ülkelerindeki Suriyeli büyükelçileri sınır dışı etti. Bu adımla birlikte diplomatik yaptırım cephaneliği tükeniyor. Son adım olarak BM Güvenlik Konseyi'nin tüm olanakları meşru kılacak bir karar tasarısı ise Rusya ve Çin tarafından engelleniyor. Ancak alınacak karar da sadece tehditlerin daha da tırmandırılması olacaktır. Zira Batı dünyasında hiç kimse Suriye'ye askeri bir operasyonu ciddi bir şekilde düşünmüyor. Ne Amerikalılar ne de Fransa Devlet Başkanı…”
Märkische Allgemeine Zeitung da Moskova'nın Suriye politikasına değinerek şu değerlendirmeye yer veriyor:
“Suriye'deki Alevi Esad rejiminin Şii İran'la ve Irak'ın Şii başbakanı El Maliki ile sıkı bağları bulunuyor. Esad devrilirse yerine geçecek Sünni çoğunluktan bir temsilcinin işi zor olacak. Batı'nın iktidar değişimini şiddetle dayatması ortalığı saman alevi gibi tutuşturabilir. Bu yönde BM Güvenlik Konseyi'nin vereceği bir yetkiyi ise Rusya ve Çin engelleyecektir. Kremlin her katliamın ardından barış planına işaret ediyor. Ancak ateşkesle alay eden Esad'ın kendisi. BM'den çıkacak bir karar, askerî müdahale anlamına gelmiyor. Ama büyük ihtimalle Rusya'nın sadık bir adamından ve silah müşterisinden uzaklaşması demek olacaktır. Esad bu mesajı görmezden gelemez. Zira cinayetleri sona erdirmek Moskova'nın elinde.“
Frankfurter Rundschau gazetesinin yorumu ise şöyle:
“İşi kolaydan alıp bu savaş rönesansının nedeni Batılı başkentlerdeki sorumsuz savaş düşkünlerinde aranabilir. Yani pahalı savaş araçlarını nihayet deneyebilmek için yeni bir jeopolitik düzensizlik tasarlayan şahinlerde. Ama daha iyi bakılınca, Batılı demokrasilerde siyasetin, kendi vatandaşlarının öfkesine yanıt vererek savaşa girdiği görülür. ‘Askerî çözüm' çağrısının yüksek sesle dile getirilmesi ve giderek güçlenmesini sağlayan, hassaslaşmış bir kamuoyunun azınlıkların bastırılması, temel insan haklarına yönelik ağır ihlaller ve sivillere yönelik korkunç katliamlara gösterdiği anlaşılabilir öfkedir.”
Süddeutsche Zeitung ise Hollanda’nın Lahey kentindeki Sierra Leone Savaş Suçları Mahkemesi'nin Liberya eski devlet başkanı Charles Taylor davasında açıkladığı kararı konu alıyor. Mahkeme, Taylor'ı savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlemekten 50 yıl hapis cezasına mahkum etti:
“Taylor'a karşı bu sert kararın devlet başkanlığı koltuğunda oturan haydutlara verdiği mesaj işte tam da bu: Yaptıklarınız yanınıza kâr kalmayacak! Siz kanunların üzerinde değilsiniz! Er ya da geç yaptıklarınızın hesabını vermek zorunda kalacaksınız! Ama bir de kötü haber var. Mahkum edilenler yine küçük oyuncular. George W. Bush ve Tony Blair'e karşı devletler hukukuna aykırı bir şekilde giriştikleri Irak savaşı ile ilgili dava açıldığını hiç duydunuz mu? Ayrıca Taylor'a karşı bu yargı süreci, diktatörlerin hukukî açıdan temiz bir şekilde bertaraf edilmesi konusunda da pek örnek alınacak gibi değil. Çünkü dava süreci ortaya çok fazla kuşku ve çok az kanıt koydu.”
Bugünkü Avrupa basınında Suriye’deki gelişmeler ve İspanya’daki bankacılık krizine ilişkin yorumlar ağırlıkta.
Norveç gazetesi Aftenposten, BM’nin Suriye’deki arabuluculuk çabalarına yer veriyor:
“Eski BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın barış planı büyük bir kriz içerisinde. Planın temel noktaları şiddet eylemlerinin son bulması ve iki tarafın birliklerinin de çekilmesi. Annan’ın ateşkesin Esad rejimi tarafından bozulmasına yönelik gelen eleştirilere yanıtı ise suçun teröristler ve El Kaide’de olduğunu yönünde. Ancak BM gözlemcilerinin raporları bunun gerçekle çok da ilişkisi olmadığını gösteriyor. Bir yandan dışa karşı iyi niyetlerini ifade eden rejimin, aynı zamanda barış planının uygulanmasına yönelik tüm çabaları sabote ettiği de aşikâr.”
Avusturya'dan Der Standard, Suriye’deki duruma ilişkin şu satırlara yer veriyor:
“Her çatışmada bir ya da başka yönlere doğru bir dönüm noktası vardır. Suriye durumunda ise uluslararası toplum, Hula’daki olayların ardından kendisi için bir dönüm noktası belirledi: Artık eskisi gibi devam edemez. Uluslararası toplum nefret dolu bir tepki veriyor. Ancak bu, BM Güvenlik Konseyi’nde çatışma konusunda müşterek bir görüş olduğu anlamına gelmiyor. Bu, Rusya ve Çin’i, sanki tüm silahlı asiler diyalog ve barışla ilgileniyormuş gibi davranmamak gerektiği konusunda iknaya yetmiyor. Ancak yine de Moskova ve Pekin’de Esad rejiminin, daha uzun iktidarda kalsa da, gelecek için bir partner olamayacağı görüşüne doğru bir kayış söz konusu.”
İspanya'da Bankia'nın kurtarılmasına yönelik çalışmaların başlandığı yönündeki kulis haberleri piyasaları da etkiledi. Avusturya’dan Die Presse, İspanya’daki banka krizini ele alıyor:
“İspanya Başbakanı Rajoy, ülkenin, bankalarını AB yardımı olmadan kurtarmak istediğini söylüyor. Bankaların batık emlak kredileri yüzünden 150 milyar euro kaybettiği bir durumda bu oldukça zor olacak. Ancak Başbakan bankalar resmî olarak çalım atabilirken, vatandaşlara gerçeği nasıl açıklayabilecek? Şu anda bilmiyoruz ancak bankaların başkalarına güvenmediği kadar hiç kimseye bu kadar az güvenmez. Bütçeleme kurallarında hâlâ müzakere ihtiyacı var mı?”
Fransız Le Monde gazetesi ise İspanya’nın Avrupa borç krizi içerisindeki durumuna yer veriyor:
“Mariano Rajoy, gururlu ve biraz kırılmış bir biçimde, İspanya’nın dış yardım istemediğini sürekli tekrar ediyor. Rajoy’un çekinceleri anlaşılır. Ancak yüzde 6,5 oranında tahvil faizlerine rağmen, İspanya’nın hâlâ piyasaya erişimi var. Etkileyici yapısal reformlar gerçekleştirdi. Aynı zamanda başkalarının yaptığı gibi devamlı şikâyet etmeksizin etkileyici bir bütçe programı uyguluyor. Uluslararası Para Fonu ya da Brüksel’in boyunduruğu altında bulunmak aşağılayıcı olarak görülüyor olabilir. Kurtarma aracı olan Avrupa İstikrar Mekanizması şüphesiz İspanya’nın durumuna uymuyor. Ancak hiç olmazsa olası bir trajediye karşı tedbir niteliğinde. Euro’nun çıkarını düşünerek belki de Rajoy telefonu eline alıp Brüksel’i aramalı.”