Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "2020 yılı Türkiye Raporu bu sene de AB'nin önyargılı, yapıcılıktan uzak ve çifte standartlı yaklaşımını yansıtmaktadır" ifadelerine yer verildi.
Dışişleri Bakanlığı, Avrupa Komisyonu 2020 Türkiye Raporu'na ilişkin yazılı açıklama yaptı.
TIKLAYIN AB Komisyonu'nun 2020 Türkiye Raporu açıklandı: Terörle mücadelede alınan önlemler orantılı olmalı
Bakanlıktan yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"Avrupa Komisyonu bugün 2020 yılı Genişleme Strateji Belgesi ile Türkiye dâhil tüm aday ve potansiyel aday ülkeler için hazırlanan Ülke Raporlarını açıklamıştır. 2020 yılı Türkiye Raporu bu sene de AB’nin önyargılı, yapıcılıktan uzak ve çifte standartlı yaklaşımını yansıtmaktadır. Bu raporda da AB yerine getirmediği sorumluluk ve taahhütlerine değinmezken temelsiz argümanlarla ülkemizi eleştirmektedir. Özellikle yönetim sistemimiz, seçimler, temel haklar, bazı yargı kararları ve idari kararlar ile terörle mücadeleye yönelik olarak alınan meşru önlemlerin yanı sıra dış, güvenlik ve ekonomi politikalarımıza ilişkin önyargılı, haksız ve orantısız eleştirileri raporun objektiflikten ne kadar uzak olduğunu göstermektedir."
"Türkiye her şeyden önce, bazı AB çevrelerince sergilenen dar görüşlü tutumlar nedeniyle müzakere süreci engellenen ve buna rağmen bu sürece sahip çıkan bir aday ülkedir. AB’den uzaklaşmadığı gibi, bazı çevrelerin uzaklaştırma çabalarına rağmen AB üyelik sürecine bağlıdır. Komisyonun Raporda bunu güçlü bir şekilde vurgulaması ve genişleme stratejisinde ve uygulamada aday ülkeler arasında “Batı Balkanlar” ve Türkiye şeklinde ayrım yapmaması beklenirdi.
Raporun Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerine ilişkin bölümleri tamamen Yunan-Rum tezlerine dayanmaktadır. Bu durum Komisyonun tarafsızlığına leke düşürmektedir. Ne Kıbrıs sorununun çözümüne ne de Ege ve Doğu Akdeniz’in istikrarına katkı sağlayan bu yanlı ve hukuk dışı bakış açısını reddediyoruz. Dahası Yunan-Rum ikilisinin, AB-Türkiye ilişkilerini bu raddede rehin alabilmesi, Birliği stratejik akıl ve vizyondan uzaklaştırmakta, AB’nin çıkarlarına da zarar vermektedir. Kimsenin hakkında gözü olmayan Türkiye, kendinin ve Kıbrıs Türklerinin haklarını korumaya kararlılıkla devam edecektir.
Raporda, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslına ilişkin bölüm Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamaları ve PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Bu bölümde kullanılan dil, Avrupa’daki AB ve Türkiye karşıtı radikal kesimleri mutlu etmekten başka bir amaca hizmet etmemektedir. Türkiye evrensel değerler çerçevesinde, güvenlik ile temel haklar, demokrasi ve hukukun üstünlüğü dengesinde hareket etmektedir.
Ayrıca, ortak değerler üzerine kurulu bir güç olduğunu iddia eden AB’nin 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarını halen müzakerelere açmamış olması ciddi bir tezat teşkil etmektedir. Türkiye, insani temele dayanan düzensiz göç yönetimi politikasında AB’den övgü değil, külfet paylaşımı ve 18 Mart Mutabakatının tüm taahhütlerini yerine getirmesini beklemektedir.
Raporda, Türkiye ekonomisinin Birlik içindeki rekabet baskısı ile piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesinin iyi düzeyde olduğu vurgulanmakla birlikte, ülkemizin izlediği bazı politikalar işleyen piyasa ekonomisi kriteri açısından eleştirilmektedir. Ülkemiz gerek ticaret gerek yatırımlar bakımından AB pazarıyla ileri düzeyde bütünleşmiş olup, AB’de yaşanan ekonomik sorunlar ve küresel piyasalardaki dalgalanmalardan doğrudan etkilenmektedir. Ancak Türkiye gerekli önlemleri alarak, AB üyesi ülkelerin bile derinden etkilendiği bu zor süreci, asgari hasarla atlatmaya çalışmaktadır. Öte yandan AB’nin, Gümrük Birliği’nin güncellemesi müzakerelerini başlatmazken, bu konuyla ilgili alanlarda gerileme olduğunu belirtmesi manidardır.
Raporda 21 fasılda ülkemizin genel uyum düzeyinin iyi olduğu belirtilmekte, son bir yılda ise 17 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı teyit edilmektedir. Raporda belirtilen uyum düzeyi, Türkiye’nin katılım sürecinde karşılaştığı siyasi engellere rağmen, AB müktesebatına uyum çalışmalarını sürdürmek konusundaki iradesinin en açık ifadesidir.
Samimi arzumuz, AB’nin aday ülke Türkiye’ye bazı çevrelerin bencil ve dar görüşlü çıkarları açısından değil, kıtamızın daha büyük ve ortak çıkarlarıyla, ortak vizyonundan bakması; üyelik perspektifi doğrultusunda Türkiye-AB ilişkilerinin tüm boyutlarıyla geliştirilmesi ve ilerletilmesidir."