Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, euronews'e mülakat veren Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas'ın göç konusuna ilişkin ifadeleri hakkında Bakanlığa yöneltilen bir soruya yazılı cevap verdi. Sözcü Aksoy, "Türkiye, Avrupa Birliği'nin sınır muhafızı veya sığınmacı kampı değildir ve olmayacaktır. Düzensiz göç olgusundan fazlasıyla muzdarip ülkemiz sadece adil yük ve sorumluluk paylaşımı istemektedir." ifadelerini kullandı.
Euronews'un haberine göre, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy, Euronews'in Küresel Tartışmalar programına konuk olan Avrupa Komisyonu Başkan Yardımcısı Margaritis Schinas'ın göç konulu açıklamalarına yanıt verdi. Aksoy, Avrupa Birliği'nin kurucu anlaşmalarının koruyucusu olması gereken Avrupa Komisyonunun, Avrupa Birliği sınırlarında yaşanan hak ihlalleri ve geri itmeler konusunda bugüne kadar ciddi bir inceleme başlatmadığını belirterek şu şekilde konuştu:
"Bu nedenle Komiser Schinas'a, öncelikle Yunan görevliler tarafından işlenen Pakistanlı Muhammad Gulzar cinayetini, Ege Denizi'nde ve Meriç Nehri'nde AB ajanslarının gözü önünde devam eden geri itilme olaylarını, sığınmacıların halen iltica başvurularının alınmamasını, uluslararası anlaşmalar ve AB iltica direktifine aykırı ulusal uygulamaları ve insan hakları savunucularına yönelik şiddeti araştırması gerektiğini hatırlatırız
Türkiye, Avrupa Birliği'nin sınır muhafızı veya sığınmacı kampı değildir ve olmayacaktır. Düzensiz göç olgusundan fazlasıyla muzdarip ülkemiz sadece adil yük ve sorumluluk paylaşımı istemektedir. İnsan hakları ve sığınmacı hakları göz ardı edilerek AB'nin dış sınırlarının korunması, AB'nin kurucu anlaşmalarının inkar edilmesi anlamına gelecektir."
Schinas, hazırlanması planlanan AB Göç ve Sığınma Sözleşmesi'ne ilişkin şu ifadeleri kullanmıştı:
"Bu anlaşmayı, üç katlı bir bina olarak hayal ediyoruz.
Buna göre, birinci katı, Avrupa’nın göçmen akışını yönetmek için önemli olan menşe ve transit ülkelerle sağlam ilişkiler kurulmasını sağlayacak, çok güçlü bir dış boyut olarak düşünüyoruz. Bu ülkelerin, vatandaşlarını orada tutmak ya da hayatlarını Akdeniz’de insan kaçakçılarının insafına bırakmaya zorlamak yerine, onlara fırsatlar sunması için koşullar yaratmalıyız.
İkinci kat, en son Evros'ta gördüğümüz gibi, dış sınırlarımızın ortak ve güçlü bir şekilde yönetilmesine odaklanacak. Avrupalılar ve Frontex’in, özellikle kriz zamanlarında, dış sınırlarımızı korumaya yardımcı olmak için çok hızlı bir şekilde harekete geçme imkanı var. Ve bunun sözleşmenin merkezi bir özelliği olacağını ümit ediyoruz.
Son olarak üçüncü ve muhtemelen en önemli kat elbette dayanışma ve yük paylaşımı olacaktır. Bunu yeni Dublin olarak adlandırabiliriz"