Dışişleri, Davutoğlu'nun Atatürk'ten uyarladığı 'vecizeyi' konuşuyor

Dışişleri, Davutoğlu'nun Atatürk'ten uyarladığı 'vecizeyi' konuşuyor

Semih İdiz

(Milliyet, 28 Temmuz 2012)

Hükümetin dış politika yönetimine ve bunun mimarı sayılan Dışişleri Bakanı Davutoğlu’na dönük, üstelik yakışıksız ifadelerle de bezenen sert eleştiriler artıyor. Davutoğlu’nun ortaya attığı ve Atatürk’ün “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözünün esprisiyle uyumlu olan “komşularla sıfır sorun” sloganı, aslında herhangi bir olumsuzluğu içermiyor.

Tam aksine, iyi niyetli ve kulağa hoş gelen barışçıl bir yaklaşıma işaret ediyor. Tabii, yaratılmış olan “dış politikada her şey AKP ile başladı” yaklaşımını reddeden eski dışişleri bakanlarından İlter Türkmen de bu konuda haklı. Sonuçta, hassas coğrafyanız nedeniyle, “komşularla sıfır sorun” ilkesi dış politikamızın her zamanki temel yaklaşımı olmuştur.

Atatürk’ün sözü de ortada zaten. Tek fark geçmişte bunun “iyi komşuluk” olarak ifade edilmiş olmasıdır. Ancak “iyi komşuluk” ilkesi Türkiye’nin elinde olmayan nedenlerle her zaman işletilememiştir. Nasıl ki “sıfır sorun” politikası artık “sahadaki gerçekler” yüzünden zora girdiyse, geçmişte de aynısı olmuştur.

 

Bakanlık’ta rahatsız olanlar var

 

Davutoğlu’nun sloganları için Atatürk’ten ilham alarak ilginç uyarlamalara gittiğini gösteren başka işaretler de var. Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesi de bunu gösteriyor.

Sitenin açılış sayfasında, sol alt köşede, Atatürk’ün portresi ve “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” sözü yer alıyor. Sağ üst köşede ise Davutoğlu’nun yandan portesi ve üstünde tırnak içinde “Hattı diplomasi yoktur, sathı diplomasi vardır, o satıh bütün dünyadır” yazıyor.

Bu bile Davutoğlu’nun kendisini hangi düzeyde gördüğünü ortaya koyuyor. Kendi bakanlığında da bundan son derece rahatsız olanlar var. Ancak, kendisine sempati duyan kıdemli köşe yazarlarının dahi, özellikle Suriye bağlamında, “kumar oynuyor” şeklindeki sert eleştirilerine rağmen, Davutoğlu’nun özgüveni sarsılmıyor.

Nitekim bu eleştirileri çarşamba akşamı bir iftar yemeği sırasında yanıtlarken, “Tarihte ancak ve ancak zihninde bir ideal ve gönlünde bir hedef taşıyanlar kalıcı iz bırakırlar” demiş. Bundan kendisinin “tarihte iz bırakma” peşinde olduğunu anlıyoruz ki, birçok kişiyi işte tam bu yaklaşım endişelendiriyor.

Bu bağlamda, “Dış politika şahısların idealist emellerini gerçekleştirdikleri değil, ulusal çıkarın, tehdit algılamalarına dayanan soğukkanlı hesaplar ve gerçekçi öngörülere göre korunarak ileri götürüldüğü alandır” deniyor. “Atatürk farkı” da işte bu noktada ortaya çıkıyor.

Düşmanıyla dahi köprüleri atmayan Atatürk, fırsatları iyi değerlendirip sınırları zorlayan, ancak evdeki bulgurdan olmamak için limitleri çok iyi kavrayan bir liderdi. Bunu hem Lozan’da, hem de sonrasında açıkça gösterdi. Bu nedenle de, Davutoğlu’nun ifadesiyle, “tarihte kalıcı iz bıraktı.”

 

Oyun kurucu olmak hayali

 

Uygar dünyanın, Ortadoğu’da artan ve AKP’nin öngörüp kontrol edemediği gibi, nereye kadar gidip nerede duracağı belli olmayan karmaşa karşısında Atatürk’ten daha çok söz ediyor olması da bundandır.

Suriyeli Kürtlerin emellerini dizginlemek için önümüzdeki günlerde Erbil’e gideceği açıklanan Davutoğlu, çarşamba günkü iftar yemeği sırasında “Bugün Suriye’nin geleceğinde en etkili söz sahibi ülke, kaderdaşı olarak Türkiye’dir” demiş.

Burada hemen “hangi Suriye?” sorusu akla geliyor. Davutoğlu, Sünnilerin Suriye’sinden mi, Alevilerle Hıristiyanlarınkinden mi, yoksa Kürtlerin Suriye’sinden mi söz ediyor? Zira Türkiye’nin şu anda Suriye’deki herkesle “kaderdaş” olmadığı kesin.

Bu arada Başbakan Erdoğan’ın son açıklamaları, zar zor açılan Ankara-Erbil hattının da bozulabileceğini gösteriyor. Zira Davutoğlu’nun öncülüğünde “bölgesel oyun kurucu” olma hayaliyle yaşayan Ankara’nın, Kürtler bağlamında “oyun bozucu” olmaya çalışacağı anlaşılıyor.

Ancak, bu saatten sonra bunu başarabileceği şüpheli olduğu kadar, AKP’nin Suriye konusunda yakın işbirliğine girdiği ABD’nin Ankara’yı Kürt emellerine karşı destekleyeceği de kuşkulu.

Özetle, “hattı diplomasi, sathı diplomasi...” derken, giderek eldeki bulgurdan da olma riskiyle karşı karşıyayız.