Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMOB) ve Türk Tabipleri Birliği (TTB) ortak düzenledikleri basın toplantısında “İktidar aşılama konusunda da başından beri belirsizliği derinleştiren yaklaşımı ile toplumda aşı tereddüdüne yol açmış, aşı karşıtlarının işini kolaylaştırmıştır" denildi.
Basın toplantısına DİSK Ankara Bölge Temsilcisi Tayfun Görgün, KESK Eş Genel Başkanı Mehmet Bozgeyik ve TMMOB Yönetim Kurulu II. Başkanı Selçuk Uluata katılırken; ortak açıklamayı TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı okudu.
Toplantının açılışında yurdun dört bir yanında doğanın katledildiği ve canlıların yaşamını yitirdiği yangınlara ilişkin kısa bir açıklama yapan Korur Fincancı; “Yangınlara zamanında ve yeterli müdahale edilememesi, iktidarın politikasızlığının bir parçası. Bunun bedelini tüm canlar olarak ödüyoruz” dedi. İktidarın politikasızlık veya idare etme halinin salgınla mücadelede de kendini gösterdiğini ifade eden Korur Fincancı, aşılamadaki eşitsizlikleri gidermek için Diyarbakır ve Şırnak’ta tabip odaları öncülüğünde yürütülen kampanyaların somut adımlar için iyi birer örnek olduğunun altını çizdi.
Fincancı'nın okuduğu ortak açıklama ise şöyle:
"Salgından Çıkışın Yolu Bellidir!
Türkiye’de 1 Temmuz 2021 tarihi itibarıyla tüm sınırlamaların kalktığı, sınırların ardına kadar açıldığı gün 5.288 olarak bildirilen, sonraki birkaç günde dört binli rakamlara düşen COVID-19 vaka sayıları; Sağlık Bakanlığı’nın resmî rakamları ile dahi en az dört kat artarak 22 bini geçmiş bulunmaktadır. Çok daha bulaştırıcı olduğu bilinen Delta türü ise hâkim tür olma yolunda hızla ilerliyor.
İktidar güvenlikçi aç-kapa ve şeffaflıktan yoksun politikalarıyla toplumda belirsizliği körükleyip duyarsızlığa yol açarken artan vakalar ve yeterli yaygınlık ve hıza ulaşamayan aşılama ile yurttaşlarımızın sağlıklı yaşam hakkını ihlal etmeye devam ediyor. Yükümlülüklerini yerine getirmeyen, aşı çağrısı yapmaktan dahi uzak duran iktidar, yurttaşları sorumlu olmaya çağırdığında, samimiyetten uzak bu tutum, insanların tepkilerine yol açıyor.
Salgının başından beri verileri gizleyen, emek ve meslek örgütleriyle toplumun tamamını salgınla mücadelenin dışında tutan iktidarın bizatihi kendisidir. Yükümlülüklerini yerine getirmeyenler, insanları sorumlu olmaya çağırdıklarında bu çağrının karşılık bulmayacağı açıktır. Her alevlenmede yükümlülüğünü yerine getirmeyen, bilimsel bilgi değil politik tercihleriyle hareket eden iktidarın her COVID-19 hastasında ve bu hastalığa bağlı ölümlerde sorumluluğu vardır. İktidar aşılama konusunda da başından beri belirsizliği derinleştiren yaklaşımı ile toplumda aşı tereddüdüne yol açmış, aşı karşıtlarının işini kolaylaştırmıştır. Sorumlu politikalarla bilgi edinme hakkımızı önceleyen bir yaklaşım yerine aşıların ne zaman geleceği, miktarı ve bilimsel değerlendirme süreçlerinin toplumla paylaşılmamasının bedeli ne yazık ki ağır oldu ve biz bu bedeli ödemeye hâlâ devam ediyoruz.
Sağlık Bakanlığı’nın elinde veriler olduğunu biliyoruz. Sağlık Bakanlığı tarafından salgının başından beri yaş, cinsiyet, sosyoekonomik durum, ek hastalıklar gibi verilerin yeterince paylaşılmaması (kısıtlı veri paylaşılması) salgının etkin bir şekilde kontrol edilmesinde alınacak önlemlerin belirlenmesini geciktirdi ya da önledi. Aynı durum aşılama sürecinde de devam etmektedir. Aşılama başladıktan sonra aşının salgın üzerine etkisinden yan etkisine kadar aşı ve bağışıklama ile ilgili bilgiler yeterince paylaşılsaydı, toplumda oluşan aşı tereddüdü aşılabilir, aşı karşıtlarının bilgiyi çarpıtarak oluşturduğu korku iklimini yok edebilirdi. Bilgi edinme hakkımızı yok sayma davranışı, sağlıklı yaşam hakkı ihlaline dönüşmüştür. Sağlık Bakanlığı halen bir aşı programı ya da kampanya ortaya koyamamış, yalnızca Sağlık Bakanı’nın attığı “tweet”lerle aşı programı yürütmeye çalışmaktadır. İktidarın diğer bileşenlerinin ise aşıya çağrı ya da aşı çalışmalarında sessizlikleri dikkat çekicidir. Toplumun Sağlık Bakanlığı bilim heyetinin de salgınla mücadeledeki yanlışlarla ilgili sesini duyması, tutum ve görüşlerini öğrenmesi elzemdir.
Salgında insanlar, anlamlı hiçbir sosyal ve ekonomik desteğe ulaşamadan, gittikçe daha da güvencesizleştirilen çalışma koşullarında ve açlıkla salgın arasında seçim yapmaya zorlanarak yaşam mücadelesi verdi. Hep birlikte intiharlarda artışla, yokluğun yoksulluğun derinleşmesiyle yüzleşmek zorunda kaldık. Güvencesiz, işinden olmamak için hastalığını gizleyen, salgına uygun önlemlerin alınmadığı toplu taşımalarla kalabalıkların içinde çalışmaya zorlanan insanlar, iktidarın “koruma” adı altında ayrımcılıkla evlerine kapattıkları yakınlarına bu virüsü taşımaya, sonra da sevdiklerine hastalık bulaştırmanın yüküyle baş başa kalmaya terk edildiler.
Sağlık çalışanları her alevlenmede yükleri daha da ağırlaşarak ama tüm haklardan yoksun bırakılarak çalıştırıldı. Yetmedi, salgınla mücadelede en önemli yerde olan; ama sağlık çalışanlarını tüketme projesi ile çoktan güvencesiz bırakılmış, yalnızlaştırılmış birinci basamak sağlık emekçileri cezalandırma yönergeleriyle karşı karşıya bırakıldı. Aile hekimliği binaları, soğuk zincir dolapları gibi birçok fiziksel ihtiyaç defalardır yaptığımız çağrı ve uyarılara rağmen düzeltilmemiş; salgına uygun düzenlemeler yapılmamıştır. Sağlık Bakanlığı ve iktidar, Dünya Sağlık Örgütü’nün dahi salgınla mücadelede olmazsa olmazlar arasında saydığı toplum ve sağlık emek örgütlerinin katılımı için yaptığımız çağrılara da kulak tıkamaktadır.
Salgınla mücadele etme yerine durumu idare etme politikaları bu topraklarda 150 binden fazla insanımızın fazladan ölümüne, milyonlarca insanın hastalanmasına neden oldu. Üzülerek söylemeliyiz ki tüm bunların yanında kronik hastalıkların bedeli sonradan anlaşılacaktır.
Salgından çıkışın yolu bellidir;
-Bilimsel temellere dayandırılmış bir sürveyans sistemi ve filyasyon ile hasta ve temaslılarının saptanıp izlenmesi, bu izlemin uygun kamusal koşullarda yapılması,-İhtiyaç duyan hasta ve temaslılara sosyal ve ekonomik desteğin verilmesi,-Aşılamanın hızlanması ve yaygınlaşması için etkili bir aşılama kampanyası başlatılması,-Toplumda aşılamaya güvenin artırılabilmesi için aşılama ve etkisi ile ilgili bilimsel bilginin gizlenmeden paylaşılması, toplum temsilcilerinin bağışıklama hizmetlerine katılması, yazılı görsel ve sanal medyanın etkin bir şekilde kullanılması,-Pandeminin başından beri hastalıktan korunmada etkinliği gösterilmiş olan kişisel ve kurumsal önlemlere (maske, mesafe, hijyen, havalandırma, kapalı ve kalabalıklardan uzak durma vb) devam edilmesi,-Sermayenin insafına terk edilen toplumun, sermayenin kâr alanı kılınan sağlığın yeniden bedensel, ruhsal, sosyal ve siyasal iyilik halini koruyacak demokrasi, adalet, özgürlük ve barış temelinde kurulması,-Salgınla mücadelenin sağlık emek örgütleri ve toplum temsilcileriyle birlikte yürütülmesi önerilir. "