DİSK'li Çetin: Afganistanlı sendikacılarla ortak mücadele mümkün

DİSK'li Çetin: Afganistanlı sendikacılarla ortak mücadele mümkün

Röportaj: Cem Sey

 

DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası İstanbul Konut İşçileri Şube Başkanı Nebile Irmak Çetin geçtiğimiz günlerde Afganistan’a giderek, orada sendikal faaliyette bulunan kadınlarla bir eğitim çalışması gerçekleştirdi. Türkiye ve Afganistan’daki sendikalar arasında son yıllarda tamamen kopuk olan ilişki, bu şekilde ilk defa canlanmaya başladı. T24, Nebile Irmak Çetin’le Afgan sendikalarının ve sendikalarda aktif kadınların durumunu ve iki ülke sendikalarının işbirliği olanaklarını konuştu.

 

Sendikalarda görevli kadınlara eğitim vermek için bir hafta Afganistan’a gittiniz. Nasıl oldu bu?

Almanya’nın Friedrich Ebert Vakfı Afganistan Temsilciliği’nden Afganistan’da sendikal çalışma yürüten kadınlarla buluşmamızı sağlayacak daveti aldığımda doğrusu çok heyecanlandım. Oradaki zorlu yaşamı tahmin ediyordum. Arkadaşlarım, “ne işin var ya, orası tehlikenin kol gezdiği bir ülke” gibi caydırıcı uyarılarda bulunuyordu. Bundan ürkmeme rağmen, Afganistan’da kadınların yaşamına duyduğum merak ve onlarla temas etme isteğim ağır bastı. Bu nedenle daveti kabul ettim. Bir haftayı aşkın sürede Afganistanlı kadınlarla bir arada olmanın sıcak samimiyetini henüz üstümden atmış değilim.

 

Ülkeyi beklediğiniz gibi mi buldunuz?

Uzun süredir savaş ve çatışma yaşayan Afganistan, savaşın her yönüyle kendisini hissettirdiği bir ülke. Hâlâ işgal altında. “İleri demokrasi” adına “sivil” fon girişi çok fazla. Bu da insanları kendi kültür ve değerlerinden uzaklaştırıyor. Ülkede heryerde alınan olağanüstü güvenlik tedbirleri kimsenin can güvenliği olmadığını gösteriyor. İnsanlara aşılanan bu korku bireysel ve kolektif haklar için dayanışmalarının önünde engel oluşturuyor. İşsizlik ve yoksulluk ile insanların birbirine güven duymaması hali, beklentilerimin üzerindeydi. Başkent Kabil’de altyapı olmayışı, trafik sorunu ve şehir içindeki baskı ve yasaklar da beklentilerimi çok aşıyordu. Şehir sokakları çok militarist ve erkekti. Yok denecek kadar az sayıda kadına rastladık.  Kadınlar için güvenilir bir ülke olmadığını düşünüyorum. Kadınların işi çok zor.

 

Kadınların durumu, Afganistan’a 2001 yılında yapılan dış müdahalenin gerekçelerinden biriydi. Bugün Afgan kadınları ne durumda?

2001 öncesi Taliban döneminde kadınlar burka giymeye zorlandı, kız çocukların okula gitmesi yasaklandı. Tecavüz ve kadın cinayetleri, kadına gözdağı olsun diye orantısız devam ediyordu. Çalışmaları da yasaktı. Karzai hükümetine, ABD başta olmak üzere, verilen dış desteğin en önemli gerekçesi kadın sorunu ve okula gönderilmeyip küçük yaşta evlendirilen kız çocuklarının durumuydu. Aradan geçen sürede bunun samimi olmadığını kanıtladı.

 

Yeni bazı haklar elde etmediler mi?

2004’te yürürlüğe giren Afganistan Anayasası kadınların bireysel haklarını tanınmıştı. Ama 2004 yılında parlamentonun 188 sandalyesinin 68’i kadınlara aitti. Karzai ilk seçimde üç kadına parlamentoda görev vermişti. Şimdi bu sayı bire düşmüş. Kadınların yüzde 90’ının hâlâ okuma-yazması yok. Hükümet kadınları tecavüz ve cinayet gibi suçlara karşı korumuyor. Anayasada çocuk evliliği yasak olmasına rağmen hâlâ küçük kız çocukları evlendiriliyor. Kamu yaşamında rol olan kadınların can güveliği yok. ABD, Karzai hükümeti ve Taliban’ın uzlaşma olasılığının arttığı da hesaba katıldığında, kadınların 2001 yılında elde ettiği “eğitim, çalışma yaşamına katılım ve hareket özgürlük alanı” gibi kazanımlar, çekilme sonrası tümüyle tehdit altında olacak. Durağan bir süreç dışında hayatlarında değişen çok şey yok. Etraflarında hâlâ korku ve endişe kol geziyor. Afganistan’da kadınların gelecekleri belirsiz. Bir umutsuzluk var. Buna rağmen, mücadelede kararlılar. Doğrusu, Afganistan kadını bugün küçük de olsa “kazanım” saydıkları hakların 2014 sonrası bir çırpıda yokolabileceği endişesini taşıyor. Bu kaygıyı anlıyor ve endişeleniyorum.

 

Ya sendikalarda durum nasıl?

Yanılmıyorsam 55 yıllık geçmişi olan sendika, 2011 tarihinde yaptığı kongrede NUAWE adını aldı ve Sayın Maruf Kadiri de genel başkan seçildi. 35 şehrin 15’inde şubeleri, 29 bölgede ise temsilcilikleri var. Devlet memurları ile özel sektörde çalışan işçiler aynı sendikada örgütleniyor, her üye işçi sendikaya ayda 10 Afgani aidat ödüyor. Ancak güvenlik sorunları, birçok bölgeye örgütlenmek için girmelerini hâlâ engelliyor.

 

Bu şiddet ortamında Afganistan’da sendikal hakların geleceği var mı?

İnsan hakları, hukuk, güvenceli iş ve örgütlü emek mücadelesinin rafa kaldırıldığı Afganistan’da ABD ve AB ülkeleri büyük fonlar kaydırarak göstermelik ve geçici şekilde hakları kabul ettirmeye çalışmış gibi gözükse de, bu hakların hiçbir garantisi yok. Savaş durgunluğunun ve İLO sözleşmesinin bazı maddelerine hükümetin şimdilik uyum gösteriyor olmasının daimi olacağı kanısında değilim.  Zorunluluk gereği hükümet ve sermaye, uluslarası çalışma yaşamı mevzuatı ve şimdilik sendika ile uyumlu olmaya çalışıyor. Ancak aynı zamanda emekle çelişkisi olan bu güçler, emeğin karşısında yeralıyor ve emeği sömürüyor. Burada bence sendika, sınıfın değer yapısına uzak bir ilişkilenme biçimi içinde. İlerde sendika kaçınılmaz olarak bu ilişkilenmeden dolayı ciddi bir zorluk yaşayacaktır.

Bu çelişkili duruma rağmen hayatların pamuk ipliğine bağlı ve can güvenliğinin olmadığı Afganistan koşullarında sendikanın başkanı, yönetimi ve kadınların bu denli yürekli bir iş yapmaları çok önemli ve takdire şayan.

 

Kadınların sendikal örgütlenmesi ne düzeyde?

Toplam 127 bin üyesi olan sendikanın 28 bin 854 de kadın üyesi var. Son kongrede, tüm işyerlerinde kadınların çalıştığı bölümlerin temsilcisinin kadın olması ve sendika içinde özgün bir kadın çalışması yürütme kararı almış ve tüzüklerine de koymuşlar. Doğrusu bu karar olağanüstü. Çünkü Türkiye’de işçi sendikalarının hiçbirinde böyle bir karar hâlâ yok. Yani Türkiye sendikalarının çok ilerisindeler.

 

Kadınlar bu fırsatı aktif olarak değerlendiriyor mu?

Sendikanın kadın birimi, işyeri kadın temsilcileriyle ortak ve koordineli çalışıyor. Kadınların çoğu haklarını bilmediğinden Anayasa, İslami kanunlar, İş Kanunu ve uluslararası sözleşmelerden doğan hakları konusunda bilgilendirme toplantıları yapılıyor. Kadına yönelik her türlü şiddete karşı önleyici tutum belirlemekten tutun hamilelik, süt izni, eşit işe eşdeğer ücret, işyeri değişikliği ve vardiya usulü uygulamasında yaşanan ihlâller konusunda bilgilendirme ve eğitim çalışmaları var.

Her işyerinde toplumsal cinsiyet eğitimi vermek ve her işyerinde kreşler kurulması da planlarına dahil. Ayrıca, içinde ev eksenli çalışan kadınların el emekleriyle ürettiği ürünlerin pazarlandığı 14 dükkân olan bir kadın parkı var. Burada çalışan herkes sendika üyesi. Perşembe ve Cuma günleri açık olan parka sadece kadınlar geliyor. Bu günlerde ortalama 3-5 bin kadın parkı ziyaret ediyor. 8 Mart, 25 Kasım ve Newroz gibi özel günlerde bu sayı 10 bini buluyor.

 

Kadınların sendika içindeki konumunun güçlü olduğu anlaşılıyor?

Pek öyle değil. Çünkü tüm bu olumlu gelişmeye rağmen, her yerde olduğu gibi sendikal yapıda da “erkek desteği” kadın iradesinin önüne geçiyor. Kadınlar strateji belirliyor, planlama yapıyor ama bunların hayata geçmesi erkeklerden oluşan yönetimin onayına tabi. Keza çocuk ve ebeveyn bakımı, çoğu çalışmayan eş, baba ve ağabeyleri tarafından maaşlarına el konarak, emek ve iradeleri üzerinde tahakküm oluşturan erkek egemen düzen, kadın mücadelesinin önünde büyük bir engel. Kendileriyle çalıştığımız 16 kadının çoğu dini ve erkeği kutsamıyor. Haklarını biliyorlar ve duyarlılar. Ama Afganistan koşullarında hak aramanın ne denli zor olduğunu bildikleri için de gerçekçi beklentilere sahipler.

 

Sizin çalışmanız onlara ne kazandıracak?

Çalışmaya katılanlar, sendikada çalışmaya başladıktan sonra, çevrelerinde ve aile içinde kendilerine karşı bir farkındalık ve saygınlık oluştuğunu ve bunun hayatlarındaki en önemli değişim olduğunu söylemekten çekinmiyor. Bu kazanımı korumaya kararlı görünüyorlar. Deneyimlerimizi paylaşmamız ve önerimizle sendika içindeki statülerinin daha etkin olması için mücadele edeceklerine inanıyorum. Çünkü bunca yaşadıkları acıya rağmen kendileriyle barışık ve çok güçlüler. Sendika yöneticisi erkeklerin de, “kurtuluşun kadın mücadelesiyle mümkün olacağı” şeklinde söylemleri olması bir avantaja dönüştürülürse, bizden daha şanslı olabilme ihtimalleri çok büyük.

 

Nasıl bir çalışma yaptınız?

Bir hafta içinde Afganistan’da sendikacı ve sendika temsilcisi kadınlar ile tanışma fırsatı bulduk. Ülkelerimizin yasaları hakkında birbirimizi bilgilendirmenin yanısıra kadın emeği ve sendikalarda kadınların söz ve karar sahibi olacak düzeye gelebilmeleri için mücadele yöntemlerini konuştuk. Çünkü dünyanın her yerinde kadın yoksullaşıyorsa da, bu en çok savaşın toplumu yoksullaştırdığı ülkelerde yaşanıyor.  Kadını ucuz iş gücü olarak gören sermaye en angarya, kuralsız, güvencesiz ve örgütlenmesi zor işlerde kadın emeğini sömürmeyi tercih ediyor.

Kadın için tehlike barındıran bu sisteme karşı mücadelede ulusal ve uluslararası düzeyde dayanışmanın bir zorunluluk olduğu ve bu mücadelenin verileceği en uygun mekanizmanın da sendikalaşma ve sendikalarda kadınların etkili olması olacağının üstünde durduk.

 

Kadına yönelik şiddet gündeme geldi mi?

Savaşın egemen olduğu coğrafyada, kadın ganimettir. En ağır bedeli ödeyen, acının her türlüsünü yaşayan onlardır. Savaşlar, militarist erkek egemen yapıyı şiddetle besliyor. İşte, evde ya da kamusal alanda olsun, yani yaşamın her alanında, erkek şiddeti hergün artarak devam ediyor. Bu nednle, tabii kadına yönelik şiddet çalışmamızın önemli bir bölümünü oluşturdu. Erkek şiddeti tesadüfi değil, tümüyle politik. Buna karşı kadınların mücadelesi de politik olmalı. Bunu konuştuk. Afganistan kadınıyla yaşamlarımızda birçok benzerlik olması birbirimizi daha iyi anlamamızı sağladı. Birlikte çalıştığımız süre tüm sorunlarımızı paylaşmaya yetmemiş olsa da, Afganistan kadınlarını tanımaktan, mücadele kararlılıklarına tanıklık etmekten, birbirimize hayatın her alanından deneyim aktarmaktan çok memnun olduğumu rahatlıkla söyleyebilirim.

 

Ekonomik yapı içinde kadının yeri ne?

Kadınların çalışma koşulları ve sorunlarını yerine görmek isteğimizden, askeri üniforma dikimi yapılan ve 120 kadının çalıştığı bir fabrikayı sendikacı kadınlarla birlikte gezdik. Her bir hayat bir dramdı ve uzun metrajlı bir film konusuydu. Birçoğu eşini savaşta kaybetmiş, çocuklarının barınma, beslenme, sağlık ve eğitim bakımını tek başlarına üstlenmişti. Zor şartlarda buldukları iş karşılığında aldıkları ücret ise çok yetersiz ve temel ihtiyaçlarını bile karşılamayacak düzeyde. Sermaye, Afganistan kadınının bu çaresizliğinden faydalanmaya çalışıyor. Bundan dolayı kadınlar arasında sendikalaşma ve örgütlü mücadele yürütme kararlığı var.

 

Bütün dünya, önümüzdeki yıl yabancı ordular çekildikten Afgan kadınların durumunun ağırlaşmasından çekiniyor. Kendileri de bu endişeyi paylaşıyor mu?

Bugüne kadar yaşanan baskılar nedeniyle kadınlar zaten her zaman giyimlerinden, sosyal yaşamlarına, eğitimlerinden, çalışma hayatlarına kadar herşeylerini, her dönemin ideolojik yapısına göre sil baştan yapıp, yeniden düzenlenmek zorunda kalmış. Başörtülerini başlarına değil boyuna taktıkları, erkeklerle aynı ortamda “atan” oyunu oynadıkları, giyim kuşamda Batılı kadınlarla yarıştıkları dönemleri geçmişe dalarak anlattılar. Nöbetleşerek Afganistan’ı işgal eden güçler ve kadın düşmanı Taliban, kadınlar için hep aynı kabus. Bir kadın, “biz hem savaş lortları, hem din, hem erkek egemen, hem de çocuk egemenliği altındayız” dediğinde, “neden çocuk egemenliği” diye sordum. Verdiği cevap sözün bittiği yerdi: “Çünkü her kadın 7-10 çocuk doğuruyor. Onların bakımı da bizi esaret altına alıyor.” Toplumsal baskı sonucu bedenini kamufle eden kıyafetten nefret ettiğini çekinmeden söyleyen kadınlar da vardı.  Kısacası kendilerinden başka kimseye güvenmedikleri gibi, birgün mutlaka özgür olacaklarına da inanıyorlardı. Gerek şimdi, gerekse 2014’te çekileceğini ilan eden yabancı güvenlik güçlerinden sonraki dönemden endişeliler. Kısacası, yabancı orduların varlığının kendilerine birşey kazandırmadığını da, gidişlerinin birşey kaybettirmeyeceğini de biliyorlar. Kendileri için tek çözümün kendi mücadele kararlılıkları ve öz güçleri olduğunu belirtiyorlar. Öte yandan, clız da olsa, kadın kurtuluşuna yönelik gizli çalışmalar olduğunu da öğrendik.

 

Afganistan’da herkes Türkiye’ye ve Türkiyelilere büyük sempati duyuyor. Bunun nedeni ne sizce?

Evet, bir Türk hayranlığı var. Bunun birçok sebebi var. İnanç ortaklığı ve kültürel benzerlik belirleyici. Bunun yanııra cemaat ilişkileri var. Cemaat okul ve yurtlar açmış, ticari ilişkiler geliştirmiş. İki ülke hükümetleri arasında ideolojik benzerlik söz konusu. Yani girift bir ilişki var. Doğaldır ki bu ilişki biçimi Türkiye ve Türkiyeliye sempati yaratıyor. Bir de, Türkiye’deki toplumsal muhalefeti bilen ve sempati duyan sosyalist, halkların barışını isteyen ve kadın hakları mücadelesi verenler var. Onlar da, “neden temasımız yok; cemaat ideoloji ve sermayesiyle burada propaganda yapıp alan açıyor kendisine. Türkiyeli halklar, sosyalistler ve kız kardeşlerimiz bizden bihaber mi” şeklinde serzenişte bulunuyor. 

 

DİSK ve Afgan sendikalarının bundan sonra daha yoğun bir işbirliğine gitmesi mümkün mü?

DİSK kuruluşundan bugüne egemenlerin hedefi oldu, ağır bedel ödedi. 1 Mayıs 1977 katliamı, 1980’de faşist güçlerin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler’i vurması sadece iki örnek. NUAWE sendikası da geçmişinde benzer müdahalelere maruz kalarak ağır bedel ödemiş. Hâlâ çok mal varlığı olmasına rağmen faaliyet yürütebilecek bütçesi bile yok. Çünkü mal varlığına farklı güçler ve kişiler elkoyarak birbirine peşkeş çekmiş. Yani varlık içinde yokluk yaşıyor. Emeğin rengi, dili, inancı, cinsiyeti ve farklılığı yoktur. Emek dayanışmayla büyür, emek mücadelesi toplumsallaştığı ve uluslararasılaştığında anlam kazanır, dikkate alınır. DİSK ve NUAWE’nin mücadelesinde bunca benzerlik varken, ayrı ülkelerin benzer kültürel ve değer ortaklıklarını da esas alacak ortak bir mücadele yürütmeleri mümkündür. Örgütlenme modeli, emek mücadelesi ve kadın emeğiyle ilgili politikalarda dayanışma içinde olabilirler. Gördüklerimizi ve duyduklarımızı DİSK ile paylaşacağız. DİSK, Afganistan ve benzer ülkelerle sınıf dayanışması ve halkların kardeşliği temelinde, savaş bölgelerinde barışın teminatı ve işçilerin dayanışması için sendikalarla işbirliğine girebilme rolünü mutlaka üstlenebilir. Aynı şekilde, Afganistan’daki NUAWE yöneticileri de dayanışmayı zorlayabilir. Ben emeğin birleşik dayanışma mücadelesinin emeğin özgürleşmesini sağlayacağına, emeğin özgürleşmesinin ise hakların ve barışın teminatı olacağına inanıyorum.