Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Kaya, HDP tabanından yüzde 10’luk bir kısmın referandumda “evet” oyu verdiğini ifade ederek, “Bu jestin de tek beklentisi vardır. Yeniden çözümle ilgili AK Parti’den adım atmasıdır” dedi.
Referandum sonuçlarını T24’e değerlendiren DİTAM Başkanı Mehmet Kaya, seçimlere adil ve eşit koşullarda girilmediğini söyledi. Sonucun daha önce açıklanan kamuoyu anketlerinden de açıklanacağı üzere beklenen bir sonuç olduğunu ifade eden Kaya, özetle şu değerlendirmeleri yaptı:
"Bazı spekülatif anketler dışında çokta yanılma olmadı Türkiye genelinde. Seçim öncesi hiçbirimiz gerçekten böyle net mesajların verileceğini düşünmedik. Türkiye’ye baktığımız zaman bir şekilde gerçekten vatandaşların kutuplaşmayı istemedikleri ve bir şekilde Avrupa’dan ayrılmak istemeyen ve milliyetçi dilin doğru olduğuna inanmayan çok önemli ve güçlü bir kesim var. Bu kesim ülkenin sosyal, siyasal ve ekonomik anlamda güçlü ve büyük illeri bir şekilde bu referandumda bu yönteme hayır dedi. Başkanlık demek doğru değil bu sonuç tek adam yönetimini de kapsıyor aynı zamanda savaşçı ve milliyetçi dili de kapsayan bir oy profili çıktı. Yani bunu başarı olarak görmek doğru değil. Niçin? Çünkü bu koalisyonun, yani AK Parti, MHP, Büyük Birlik Partisi, milliyetçi ve Kürt meselesinde güvenliği öne koyan, Ortadoğu’da bölünme fobisini ortaya koyan Türkiye’de yüzde 75 oy kitlesi var. Ve seçim süresince MHP ve AK Parti hep bunu işledi. Bunun karşılığında yüzde 51’lik bir oyun çıkması toplumun bu ölü politikayı benimsemediğini açıkça ortaya koyuyor."
"Bölgenin akışına baktığımız zamanda bölgede bence önemli mesajlar verildi. HDP açısından değerlendirecek olursak, HDP alması gereken, kendi taban oyunu korudu. 7 Haziran ve 1 Kasım seçimlerini emsal alalım. Onlar farklı koşullarda oluşan oylardı. 7 Haziran seçimlerinde HDP’ye bir misyon yüklenmişti. O misyon da Türkiye’de barışı sağlayıp PKK’yi silahtan arındıracak bir siyasi güç olarak insanlar oy verdi. HDP liberallerden, muhafazakarlardan, AK Parti’nin tabanından ve herkesten oy aldı Türkiye genelinde. O Türkiye’de ilk defa oluşmuş bir havaydı ve o oylar HDP’nin oyları değildi. 1 Kasım’da aynı şekildeydi. Farklı konseptle girildi. Çatışmayla birlikte seyreden bir seçimdi. Oradaki oy oranı da gerçek anlamda HDP’nin oy oranıydı. Ama şunu iyi biliyoruz ki HDP’nin siyasi tabanın oyu bugün aldığı oydur. Hangi oylar gitti. Bence HDP’nin barışı sağlayacağı anlamında verilen oylar 1 Kasım’la birlikten HDP’den uzaklaştı. Tarafsız ve başka partilerin tabanından gelen oylar uzaklaştı."
"Bugün onun için HDP’nin aldığı oy kendi oyları ve Kürt tabanıdır. Bu oy aslında oldukça yüksektir dönüp baktığımız zaman. Her ne kadar 7 Haziran’dan bugüne yaklaşık yüzde 10 civarında bir düşüş gösterse bile aslında yüksek bir oydur. Bu yalnızca HDP oyu da değildir. Bu aynı zamanda şöyle bir oydur. Bu, AK Parti’nin ülke içerisindeki güvenlik politikasını ve Ortadoğu’daki Kürt karşıtı politikasını kabul etmeme oyudur. Ret etme oyudur. Bunun doğru algılanması lazım. Çünkü AK Parti, bir yerde icraatlarımız oylanacak şeklinde ifadeler kullanmıştı seçim öncesi. Onun için buna karşı Kürtlerin yüksek sesle hayır dediğini gördük. Ve AK Parti’ye giden yüzde 10 oyun da emanet değil motive etme oyu olarak algılıyorum. Stratejik bir oydur diye düşünüyorum."
"AKP’yi yeniden çözüm sürecine çağırma oyudur. AKP’ye verilen yüzde 10 AK Parti’nin bölgedeki politikasını tasvip eden değildir. Tam tersi AK Parti’ye ufakta olsa uzatılan küçük bir jest elidir. Bu jestin de tek beklentisi vardır. Yeniden çözümle ilgili adım atmasıdır. Dönüp baktığımız zaman bana göre bugün Kürtlerden AK Parti’ye “evet” verenlerin de “hayır” verenlerin de temel beklentisi AK Parti’nin bu süreci yeniden çözüm sürecine götürmesidir. Kürt sorununu çözecek olan şuan yine en güçlü aktör Recep Tayyip Erdoğan ve başkanlık sistemi olduğuna inandıkları için “evet” dedi Kürtler. Bölgedeki “hayırcılar” da “evetçiler” de AK Parti’nin yurt içinde güvenlik politikasından vazgeçmesi, yurtdışında ve Ortadoğu’da da Kürt karşıtı politikayı terk etmemesini istiyor. Aslında bu mesajlar açık ve nettir. Ama bugüne kadar zaten çözüm sürecinin yürümemesi bölgede çatışmaların yeniden tırmanmasının ve diyalogun kopmasının en önemli sebeplerinden biri AK Parti’nin Kürt reseptörlerinin çalışmamasıdır. Yani algılamayı doğru yapamamasıdır. Süreci doğru okuyamamasıdır. Kürtlerin taleplerini ve davranış kalıplarını doğru okuyamamasıdır. Bu nedenle AK Parti’nin aldatıldık diye ifade ettiği kavram aslında reseptörlerinin doğru olmamasından kaynaklanan doğru algılamamadır. Kürt sorununu küçümsemedir. Ve kendi Kürt siyasetçisinin de bu sorunu doğru bir şekilde parti gündemine taşıyamamasıdır."
"Şimdi eğer 7 Haziran’dan bugüne kadar referandumdan çıkan sürecini, yani yüzde 10 civarında AK Parti’nin “evet”ini desteklemesini son dönemde uyguladığı politikanın doğruluğu olarak kabul ederse bu bölgede tamamen tabela partisi haline dönüşür. Belki de bu tablo, AK Parti için yeniden bölge partisi olma anlamında önüne çıkan son şanstır. Kürtlerin de partisi olma anlamında önüne çıkan son şanstır. Bunu doğru okuyarak değerlendirmek zorundadır."