Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Vakfe duasında, "Her işimize Rahman ve Rahîm isimlerini başlangıç eyledik. Lâkin işlerimizi adalet, hakkaniyet, merhamet ve şefkatle icra edemedik. Birbirimizden merhameti esirgedik. Şiddetin adını cihat, zulmün adını zafer koyduk" dedi.
Hürriyet gazetesinden Fatma Aksu'nun haberine göre, Mekke'de bulunan Mehmet Görmez, Vakfe duasında özetle şunları söyledi: “İslâm’ı hakkıyla temsil edemedik. Kur’an-ı Kerimi anlamadık, meramını doğru anlatamadık. Böldük, bölündük, kendimizi tek hakikat yolcusu ilan ettik, birbirimizi küfürle itham ettik. Kendimizi, düşüncemizi, mezhebimizi, meşrebimizi kutsadık. Şiddetin adını cihad, zulmün adını zafer koyduk. Senin rahmet dinini, “korku dini” zannedenler varsa, sorumlusu biziz.”
“Kendimiz için istediğimizi mümin kardeşimiz için isteyemedik. Haset ettik. Gıybet ve iftiraya bulaştık. Kul hakkına girdik. Kardeşimizden hoşgörüyü dahi esirgedik. Kusurumuz boyumuzu aşmış, günahımız asırlara taşmış. Söz veriyoruz. Açgözlüler yüzünden çocukların aç kalmadığı, Aylan bebeklerin minik bedenlerinin deniz kıyılarına vurmadığı bir dünyada yaşamayı, o dünyayı kurmayı bizlere lütfeyle Ya Rabbi!”
“Kandırılmış, beyinleri yıkanmış, dağlara çıkmış, kendi halkına ihanet ettiğini, kendi milletini arkadan vurduğunu fark etmeden eli silaha sarılmış insanlarımızı uyandır Allah’ım. Onları hain emellerine alet eden, huzurumuzu pusuya düşürmeye, vicdanımızı köreltmeye, beraberliğimizi sona erdirmeye çalışan cinayet şebekelerinin oyunlarını başlarına çevir Allah’ım.”
“Dünyaya aldandık, hırs ve tamahın girdabında boğulduk. Kendimize yabancılaştık, iffetin kıymetini, önemini anlayamadık, anlatamadık. Zulme seyirci olduk, mazluma hak ettiği desteği veremedik. Malımızı, makamımızı, her türlü imkanımızı senin rızana uygun bir biçimde kullanamadık. Cimriliğin, bencilliğin, çıkarcılığın karanlığında kaybolduk. Rızkına karşı nankörlük ettik, verdiğine rıza göstermedik, kısmetimizi kabullenmedik.”
“Omuzlarımızda kimlerin hakkı var, dilimizle kimleri ezdik, elimizle kimleri incittik? Senin evin gönüllerdi, biz nice gönüller yıktık. Senin rızan bir yetimin başını okşamakta, bir öksüzü sevindirmekte gizliydi. Biz bilerek ya da bilmeyerek kim bilir kaç yetimi yalnızlığa terk ettik, kaç öksüzü gizli köşelerde ağlattık. Komşumuz aç yatarken ondan habersiz kendimizi ağırladık. Sen muhtaçlara yardım için bizleri vesile kılmışken, biz sadece sana “Muhtaçlara yardım et Ya Rabbi!” diye dua etmekle yetindik. Şimdi hepsini burada sana itiraf ediyoruz. Zulme uğrayan kardeşlerimize el uzatamadık, onları çoğu zaman yalnız bıraktık, gözyaşlarına ortak olamadık. Peygamberimizin emrettiği üzere, bir vücudun uzuvları, bir binanın tuğlaları gibi olamadık. Kardeşlerimizin halleriyle hâllenemedik, dertleriyle dertlenemedik, acılarını acımız, sevinçlerini sevincimiz bilemedik. Ne yazık ki bizler, zihinleri bir, yürekleri bir, gayeleri bir, sevgileri bir, hüzünleri bir, kederleri bir, acıları bir kardeşler topluluğu olamadık.”