Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, hükümetin milli para çağrısını desteklediklerini belirterek, "Şu anda milli para, yerli ürün konusunda da imamlarımız, vaizlerimiz ve müftülerimiz aracılığıyla, milletimize rehberlik etmeye çalışıyoruz. Hac ve umre hizmetlerinde, ücretlerin dolarla ödenmesinden 2 yıl önce vazgeçmiştik" dedi.
Mekke'de Yeni Şafak'ın sorularını yanıtlayan Erbaş, "Tarikatlar ve cemaatler olarak bilinen teşekküller her şeyden önce sosyolojik bir gerçeklik. Bunun görmezden gelinmesi ya da ötelenmesi bu gerçekliği değiştirmemekte, bilakis vakıayı perdeleyerek görünür olmasını engellemektedir. Bu durumu hukuken yok saymak gerçeği değiştirmemekte, bilakis dini istismar etmek isteyenler için fırsat oluşturmaktadır" ifadesini kullandı.
Erbaş'ın söyleşisi şöyle:
* Özellikle FETÖ’nün neden olduğu tahribatın ardından “cemaatler ve tarikatların denetlenmesi”ni gündeme getirenler oldu. Siz de bir kontrol ve rehberlik mekanizması kurulmasından bahsettiniz. Bu mekanizma nasıl olabilir?
Bu olumsuz durumun en çarpıcı örneği FETÖ terör örgütüdür.
Dolayısıyla biz diyoruz ki: öncelikle bir asırdır yaşanan tecrübe de dikkate alınarak bu konular, akl-ı selim bir yaklaşımla, derinlikli ve kapsamlı olarak ilim adamları ve alan uzmanları tarafından müzakere edilmelidir. Güncel, popülist, gelişigüzel tartışma ve mülahazaların ötesinde, tarikat ve cemaat denilen yapıların birer sosyal gerçeklik olarak toplumsal ve dini işlevleri, din istismarının sebepleri ve etkileri, bu alandaki hukuki boyutun ve ideal tutumun nasıl olması gerektiği gibi konular etraflıca ele alınarak bir yaklaşım belirlenmelidir.
Özellikle temel ilkeleri ifade ederek dedik ki: dinin sivil yapısına gölge düşürmeyecek, özgürlüklere halel getirmeyecek ve din güvenliğini sağlayacak bir kontrol ve rehberlik mekanizmasının teşekkülü ve hukuki zemini, böyle bir süreçte Diyanet İşleri Başkanlığı’nın rolü ve katkısı gibi hususlar kapsamlı şekilde müzakere edilmelidir.
Ayrıca yine bu alandaki yapılacak çalışma ya da hukuki düzenlemenin, doğru dini bilgi ve samimi gayretle faydalı çalışmalar yapan oluşumları olumsuz etkilemeyecek, bilakis onlara da rehberlik edecek şekilde olması önemlidir. Böyle bir mekanizma sivil toplum oluşumlarına veya çalışmalarına zarar vermez aksine iyi ile kötü, yararlı ile zararlı birbirinde ayırt edilmek suretiyle samimi ve faydalı iş yapmak isteyen sivil oluşumlarının önü açılmış olur.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, anayasal sorumluluk olarak, toplumu din konusunda aydınlatma görevi gereği, din işleri yüksek kurulu ve bünyesindeki alan uzmanları başta olmak üzere ülkemizdeki ve dünyadaki ilim adamları ile bu konularda gerekli araştırma ve çalışmalarını yapmakta, görüşlerini devletimiz ve milletimiz ile paylaşmaktadır. Bu manada yapılacak bütün çalışmalara da katkı sunmaya ve öncülük etmeye hazırdır.
* Bu alanda başlayan bir çalışma var mı? Cemaatler, tarikatlar ya da kanaat önderlerinden bu konuda size fikir beyan eden oldu mu?
Elbette Diyanet İşleri Başkanlığımız ihtiyaç oldukça toplumun her kesimi ile bir araya geliyor, müzakereler yapıyor. Bu anlamda zaman zaman sivil toplum kuruluşu temsilcileri ya da kanaat önderi diye bilinen kimseler ile de görüşüyor. Zaten birçok vesileyle açıkça ifade ettiğim gibi, inancımızı, değerlerimizi istismar etmeyen, dinin ana kaynaklarına ve ilkelerine ters düşmeyen, toplumun huzuruna ve kardeşliğine zarar vermeyen kişi, grup ya da oluşum zararlı kabul edilmez ve sakıncalı bulunmaz.
Dolayısıyla herhangi bir kişi ya da grup; ümmet bilinci yerine sadece kendi dar grup aidiyetini doğru kabul edip bunun dışında düşünen ve yaşayanları “hakikatdışı” görüyorsa, kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayanı ötekileştiriyorsa, şahısları hakikatin yerine ikame ediyorsa, şiddete meyilliyse ve kendi bilgisini sahih dini bilginin önüne geçiriyorsa, bu yapı dini bir cemaat kimliğinden uzaklaşmış demektir.
Onun için sahih dini bilgiyi ve şeffaf olmayı önemsiyoruz.
Bu manada görüştüğümüz insanların da yaklaşımlarını olumlu bulduğumu söyleyebilirim. Zira din istismarcıları en büyük zararı dine ve milletimize hizmet edenlere vermiştir. Ve bu manada samimi ve doğru çalışmalar yapanlar bunun farkındadır. Ben samimi bir yaklaşım ve doğru bir yöntemle meseleyi ele aldığımızda sıkıntılarımızı çözebileceğimize inanıyorum.
* Mekke’de, milli para ve milli ürün kullanması için çağrı yaptınız. Teşkilatlarınıza da bu yönde mesaj gönderdiniz. Bu mesajdan biraz söz eder misiniz?
Malumunuz millet olarak ekonomik açıdan küresel bir müdahaleye maruz kaldık ve hamdolsun istiklal ve istikbalimize kastedenler başarılı olamadılar ve Allah’ın yardımıyla olamayacaklar.
Biz de bunun için aziz milletimize ve teşkilat mensuplarımıza, milli paramızı kullanmak, lüks ve israftan kaçınmak ve milli ürünleri tercih etmek başta olmak üzere her türlü fedakârlık, maddî ve manevî açıdan kenetlenme çağrısı yaptık. Zaten gördüğünüz gibi, tarihten beri nice zorlukları birlik ve beraberlik ruhu ile aşmış aziz milletimiz, sistematik şekilde maruz kaldığı bu çok boyutlu saldırılar karşısında da üzerine düşeni yapmaktadır.
Teşkilat olarak zaten tasarruf konusunda daha önce gönderdiğimiz bir genelgemiz vardı. Onu güncelleyerek yeniden gönderdik. İnanıyorum ki başta müftülerimiz olmak üzere bütün mensuplarımız her zaman olduğu gibi, bu konuda da gerekli hassasiyeti gösterecek ve milletimize rehberlik edecektir.
* Diyanet’in bu konuda hızlı adım atması dikkat çekti...
Diyanet İşleri Başkanlığı olarak devletimizin aldığı kararlarda “milletimize rehberlik etme noktası”nda hızlı davranıyoruz. Şu anda milli para, yerli ürün konusunda da imamlarımız, vaizlerimiz ve müftülerimiz aracılığıyla, milletimize rehberlik etmeye çalışıyoruz. Hac ve umre hizmetlerinde, ücretlerin dolarla ödenmesinden 2 yıl önce vazgeçmiştik. Ve ben bütün milletimize çağrı yapıyorum. Türk Lirası’nın değerini artırmak, yerli malı kullanmak ve üretimimizi her alanda artırmakla olur. Hiçbir alanda dışa bağımlı olmamalıyız. Buna ihtiyacımız var. İhtiyacımız olan her alanda üretim yapmalıyız. Sanayide, teknolojide, tarımda… Bu potansiyele sahip bir milletiz. Yeter ki çalışalım, gayret edelim, yerli malı kullanalım. Niye yabancı markaları kullanıyoruz ki.
* Türkiye’deki hacı adaylarının hep yaşlı olduğundan söz edilir. Tavafa gelenlere ve Mekke sokaklarına baktığımızda gerçekten de hacı adaylarımızın diğer ülkelerden gelenlere nazaran daha yaşlı olduğu görülüyor…
Çeşitli faktörler var. Eskiden, “dünyadan elini ayağımı çektim, ölüm de yaklaşmış, hadi bir de hacca gidelim” duygusunda olanların sayısı fazlaydı. Yıldan yıla haccın genç yaşta yapılması gereken bir ibadet olduğunun farkına varan insanlarımızın sayısı artıyor. O yüzden genç yaşta hacca başvuranların sayısı artıyor.
* Yaş ortalaması nasıl?
Bu yıl yaş ortalaması 60. Türkiye için artık çok yaşlı sayılmaz, orta yaşlı diyebiliriz. Yaş ortalaması gittikçe de düşüyor.
* Eskiden nasıldı?
Bundan 10-15 sene önce 65-70 yaş arası idi. 1988’de ilk defa hacca geldiğimde kafilemizde neredeyse 60 yaşın altında kimse yoktu.
Şimdi vatandaşlarımız hacca çocuklarıyla birlikte yazılıyor. 60 yaş bize “yaş ortalaması gittikçe düşecek” umudu veriyor. Hac zorluğu itibariyle genç yaştakilerin, dinamik, sağlıklı insanların yapabileceği bir ibadet.
* Mekke’de hacı adaylarımızla bir araya geliyorsunuz. Ruh hallerini, heyecanlarını nasıl buldunuz?
80 bin hacı adayımız Mekke’de toplanmış durumda. Hasret, özlem, Beytullah aşkı, Ravza-i Mutahhara aşkı, hac aşkı, bir an gideyim diye beklemek ve bu heyecan müthiş atmosfer oluşturuyor. Burada, Mekke-i Mükerreme’de de çeşitli vesilelerle hacılarımızla bir araya geliyoruz. Türkiye’de yıllar boyu oluşan hasretin bitme ve “kavuşma anı”nda görülen o zirveyi müşahede ettiğimiz de gerçekten mutlu oluyoruz.
* Arafat heyecanı da başladı…
İnşallah yarın (bugün) Arafat’ta olacağız. Arafat’ta heyecan çok daha yüksek. Vakfe esnasında ellerin Rabbe açılması, milyonlarca kişinin hep bir ağızdan amin demesi ki Peygamber Efendimiz’in ifadesiyle “duamız kabul oldu mu” sorusunun dahi fazla olduğunu düşününce haccın ne muhteşem bir ibadet olduğunu bir kez daha anlamış oluyoruz. Kabe-i Muazzama’da kılınan bir rekat namaz, Kabe dışında kılınan yüz bin rekat namaza bedel.
* 2 milyon hacı adayı Mekke’de. Kargaşa görünmüyor. En düzenli hacı kafileleri de Türkiye’den gelenler. Nasıl çalışma yürütüyorsunuz?
Yaklaşık 40 yıllık tecrübeye sahibiz. Hazırlıklar, 4 binin üzerinde görevlinin titizlikle seçimi, eğitimleri, buraya gelecek hacı adaylarımızın ibadet ve organizasyon konusunda 6 gün süren teorik ve pratik eğitimleri gibi hazırlıklar yıl boyunca sürüyor. Dolayısıyla hem görevlilerimiz hem de hacılarımız buradaki bu büyük organizasyona herhangi bir aksamaya meydan vermeden entegre oluyor. Bizim Türkiye’de yıl boyu yaptığımız hazırlıklar buradaki organizasyonumuzun planlı ve düzenli olarak yürümesinde büyük önem arz etmektedir. Hac Bakanlığı ve hac ile ilgili diğer kuruluşlarla güzel ilişkiler tesis ediyoruz. Tüm bunlar organizasyonumuzun problemsiz yürümesine etki eden unsurlar.
* Organizasyon konusunda işbirliği yapılan ya da destek isteyen ülke var mı?
Hac organizasyonu düzenleyen pek çok ülke yetkilileri, gerek Arabistan’da gerekse Türkiye’de bizi ziyarete geldiklerinde organizasyonumuz konusunda bilgi istiyor. Çünkü burada pek çok İslam ülkesi içerisinde ülkemizin hac organizasyonu parmakla gösterilen birkaç organizasyondan biri. Ancak özellikle şunu iftiharla belirtmek isterim. Başkanlık ve Türkiye olarak burada gerçekleştirdiğimiz hac organizasyonu işleyişi içerisinde modern yemek fabrikaları kurulması, Arafat’ta klimalı modern çadırlar kurulması ve sağlık merkezleri kurularak buralarda hacılarımıza sağlık hizmeti verilmesi konularında diğer tüm ülkelere örnek olduğumuzu ve ilk olarak bu hizmetleri bizim başlattığımızı söyleyebilirim. Bunlarla ilgili detaya girmek gerekirse yemek fabrikamızda günlük yaklaşık 65 bin ekmek, 43 bin kişilik yemek ve yine 43 bin kişilik kumanya üretilmektedir.