Fethullah Gülen'in liderliğini yaptığı Gülen cemaatinin başarısızlıkla sonuçlanan darbe girişiminin planlayıcısı ve uygulayıcısı olduğunun ileri sürülmesinin ardından Türkiye'deki diğer cemaatler de tartışma konusu oldu. "Bütün cemaatlerin aynı kefeye konulmaması gerektiğini" söyleyen Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in açıklaması 'cemaatlerin denetimi'ne dair tartışma başlattığı belirtildi. AKP Isparta Milletvekili Sait Yüce, tartışmaya dair "Devlet cemaatleri denetleyemez. Cemaatler kendi içlerinde kendilerini denetlemek durumundadırlar" dedi. Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı ise değerlendirmesinde "Her kurum kendi halinde bırakıldığında yozlaşır. Cemaatler de böyledir. Diyanet ve ilahiyatçılar bu alanı boş bırakıp, bu yapıların müntesiplerini ve toplumu aydınlatmadıkları için sorumludur" görüşünü savundu. Star yazarı Ahmet Taşgetiren de tartışmaya dair "Bu yapılar Diyanet ile iç içe olmak durumunda. Çünkü dini bir hizmet verme misyonuyla yola çıkıyorlar. Diyanet’in toplumu daha sağlıklı bilgilendirmesinin de bir tür denetim niteliği taşıyacağını düşünüyorum" ifadelerini kullandı
Karar'ın haberine göre, Diyanet'in cemaatleri incelemesine dair değerlendirmeler şöyle:
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, Hacc dönüşü Türkiye’deki dini hayata katkı sunan bütün sivil dini yapılarla bir araya gelerek değerlendirme yapacaklarını söyledi. Görmez, 'FETÖ üzerinden bütün dini yapıların zan altında bırakılmaması gerektiğini ancak benzer hataların başka yapılar tarafından tekrar edilmemesi için de tedbir alınması gerektiğini belirtti. Diyanet’in girişimi, "Cemaatler devlet kontrolüne mi alınmak isteniyor" sorusunu gündeme getirdi.
AKP Isparta Milletvekili Sait Yüce: "FETÖ’nün yurt içinde ve yurt dışında yapmış olduğu tahribatı gidermek için devlet kurumlarının gayreti yetmez. Devletin cemaatleri denetim altına almak gibi bir niyeti yok. Devlet cemaatleri denetleyemez. Cemaatler kendi içlerinde kendilerini denetlemek durumundadırlar. 15 Temmuz olayı, cemaatler için de önemli dersler çıkaracak sonuçlar doğurmuştur. İslamiyet’e layık doğruluğu yaşayan cemaatler zaten ülkesine vatanına faydalı cemaatlerdir. Devletin onlarla bir alıp veremediği olamaz. Devletler cemaatler arasındaki sınır karşılıklı olarak ihlal edilmemelidir."
Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Ramazan Altıntaş: "FETÖ yapı olarak bu cemaat kavramının çok dışında. Dolayısıyla cemaatlerle o yapıyı birbirinden ayrıştırmak gerekiyor. Bütün cemaatlerin, tarikatların şeffaf olması, denetlenebilir, kontrol edilebilir olması gerekmektedir. Sanki Diyanet resmi bir kurum olarak bütün cemaatleri denetliyor konumuna gelirse bu da zarar verebilir. Son zamanlarda cemaatlerle Diyanet arasında sıcak ilişkiler kurulmaya çalışıldı. Tekrar soğuk ilişkilere geçilebilir. Kardeşlik hukuku çerçevesinde eğer bir çalışma yapılırsa, böylesine müşterek bir istişareden mutlaka olumlu sonuçlar doğacaktır."
Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı: "Cemaatlerin itikadi açıdan sorgulanmaları gerekiyor. Mesela, veli, kutup, gavs, müceddid, mehdi, mesih vb. kavramlarla ifade edilen ‘Kutsal Şahsiyet’ inancı tarikat ve cemaatlerin ortak kabulüdür. Bu tür inançların Kuran-ı Kerim’de asla yeri yoktur. Her kurum kendi halinde bırakıldığında yozlaşır. Cemaatler de böyledir. Diyanet ve ilahiyatçılar bu alanı boş bırakıp, bu yapıların müntesiplerini ve toplumu aydınlatmadıkları için sorumludur. Bundan sonra yapılması gereken, toplumu tasavvuf ve cemaatler konusunda doğru bilgilendirip yanlışa düşmesini önlemektir. Devletin denetim işlemini de despotizme yönelmeden yapması gerekir. Eğer siz devletin görevi olan denetleme, meşru çizgide tutma görevinizi yapmaz da onların suç işlemesine ortam hazırlarsanız suça ortak olmuş olursunuz."
Star yazarı Ahmet Taşgetiren: "Cemaatler Türkiye’nin ve İslam’ın realitesidir. Cemaatlere meşruiyet zemini sağlamak gerekiyor. Bunun aynı zamanda şeffaflığı getireceğini düşünüyorum. Yani örtülü çalışma gibi bir zorunluluğun içine itilmemeli. Kamuya açık olduğunda sosyal denetimi de kendiliğinden olacaktır. Evet, acı tecrübeler yaşanmıştır ama o cemaat de 40 yıllık birikimini heba etmek noktasına gelmiştir. Bundan büyük sosyal denetim olamaz. Bu yapılar Diyanet ile iç içe olmak durumunda. Çünkü dini bir hizmet verme misyonuyla yola çıkıyorlar. Diyanet’in toplumu daha sağlıklı bilgilendirmesinin de bir tür denetim niteliği taşıyacağını düşünüyorum."
Medrese Alimleri Vakfı Başkanı M. Tayyip Elçi: Kendilerini tarikat ve cemaat gibi gösterip farklı faaliyetlerde bulunanlar için bir çarenin olması gerekir. Bir üst kurul oluşturmak suretiyle. Bu Diyanet bünyesinde olabilir, Başbakanlık bünyesinde olabilir. Bir üst kurul kurulması ve bu üst kurulun da RTÜK’ün televizyonları izlemesi gibi Kur’an ve sünnete muhalif giden, İslam hizmetini istismar edip milleti ifsat eden, din hususunda gerçekten ehil olmayan kişi ya da cemaatleri denetlemesi kanaatimce faydalı olabilecek bir şeydir ama bu cemaat ve tarikatların özerk yapısına müdahale edip onları devlet tekeline alma gibi bir sonuca sebebiyet vermemelidir.
Araştırmacı Ümit Şimşek: "İnsanlar gibi insanların meydana getirdiği toplulukların da denetimden uzak kalması düşünülemez; ancak bunu yaparken özgürlüklerin kısıtlanmaması, bir suçlu örgütün kabahatiyle suçsuz toplulukların töhmet altında bırakılmaması gibi esasların yanında, kimin kim tarafından ve nasıl denetleneceği gibi sorular da ortaya çıkıyor. İki noktaya temas edecek olursak;
"1- Cemaatlerin malî bakımdan mutlak surette şeffaflığa kavuşturulmasında fayda görüyorum. Kasalarına giren her kuruşun hesabını kamuoyuna açmakla cemaatler itham altında kalmaktan kurtulurlar. Ancak bu denetim, malî bir denetimdir; Diyanet ile ilgisi olan bir husus değildir.
"2- İtikad açısından yapılacak denetlemenin getireceği birçok problem vardır; bunların dikkate alınması gerekir. Diyanet İşleri Başkanlığı, şimdiye kadar Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından verilen fetvalarda Ehl-i Sünnet çizgisini muhafaza etmiştir; bu çizginin kırılmaması gerekir. Ancak son zamanlarda bazı cereyanların, özellikle Ankara İlâhiyat Fakültesinin kuruluşunda rol oynayan iradenin rengini yansıtan bazı cereyanların Diyanet üzerinde etkili olmaya çalıştığını da gözardı edemeyiz. Hayatında bir vakit namazını camide imam arkasında kılmamış insanlar tarafından yapılacak bir aşı ile Diyanet’in kimyası değişecek olursa, ortaya çıkacak olan yeni yapının cemaat konusuna çözüm getirmek yerine toplumda yeni yaralar açacağından endişe edilmelidir. Bu durumda, cemaatlerden önce, Diyanet’in yapısının sağlam tutulması ve bunun garanti altına alınması gerekiyor. Cemaatlerin kim tarafından nasıl denetleneceği, ondan sonra tartışılabilir.
Araştırmacı Yazar Metin Karabaşoğlu: "Cemaat ve tarikatlar, 1400 yıllık İslami mirasın birer gerçeği. Onları hastalık unsuru olarak görmek bence patolojik bir yaklaşım. Şu anda bazı unsurlar tarafından yapılan, cemaat ve tarikat olgusunun kendisini Fetullahçılık üzerinden patoloji olarak tanımlamaktır. Bu bence acımasız, haksız ve bu toplumun genetik kodları açısından da son derece tehlikeli ve sıkıntılı bir yaklaşım olarak görüyorum. Bu Fetullahçılığın faturasını cemaatlere ve tarikatlara kesmeye kalktığınızda bu defa dini alanın El Kaide, DAİŞ gibi akımlar veyahut zıttı bir noktada duran, hani Batı karşısında ‘teslim olalım, kurtulalım’ mantığına sahip unsurlar tarafından doldurulması gibi bir ihtimal söz konusu. Dolayısıyla olması gereken yaklaşım, ortada belli sorunlar olduğunu kabul etmek ama yapıların kendisinin patolojik olmadığını da dikkate almaktır. Yer yer patolojik durumlar da çıkmıştır. Patolojiler nereden çıkıyor, o patolojiler nasıl tedavi edilebilir diye bir çalışma gerekiyor. Burada iki şeyin kritik olduğunu düşünüyorum. Birincisi şeffaflaşma kesinlikle lazım. Yani hem söylem itibariyle daha aleniyet, gün yüzüne çıkabilme hem de mali kaynaklar itibariyle denetlenebilir hale gelme, şeffaflaşma ama bunun olabilmesi için de bu yapıları illegal yapılar olarak algılayan devlet anlayışının da aşılması gerekiyor."
Müderris Mehmet Ünsal: "Nasıl mülkiyenin bir reisi vardır, dini kurumların reisi de Mehmet Görmez Hoca’dır. Kendisine hürmetimiz vardır. Eğer bir tarikat sahibi dini alet ediyorsa, suçu varsa kapatılsın fakat her dini kuruma aynı muamelede bulunulmasını kabul etmiyoruz."
Kutsal topraklarda haccın son günü Diyanet İşleri Başkanlığı’nın davetiyle bir araya gelen 40’a yakın ülkenin hac organizasyonu başkanları, bayramlaşarak, bu seneki haccın değerlendirmesini yaptı. Misafirlerine bir konuşma yapan Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez “Haccın aynasından baktığımızda, hac bize ahireti yaşatıyor. Bizi ahiretimize, ebedi dünyamıza taşıyor. Tavaf ile hesap gününü öğretiyor, Arafat ile mahşeri yaşatıyor, ihram ile kefeni hatırlatıyor” dedi. Görmez şöyle devam etti; “Haccın varlığı umuttur, muştudur, yeniden diriliştir. Hac daima dirilişin provasıdır. Kurban, bütün bu değerlere dönüşün habercisidir.” Görmez ayrıca 15 temmuz darbe girişimi sonrası İslam ülkelerinin verdiği destek için de teşekkür etti. Aralarında Suriye, Umman, Irak, Kuveyt, Filistin, Çin, Malezya, Rusya, Nepal, Hindistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Slovenya, Vietnam, Kafkasya, Balkanlar, Afrika ülkeleri gibi yaklaşık 40 ülkenin katıldığı program, eski Filistin Din İşleri ve Evkaf Bakanı İsmail Said Rıdvan’ın İslam coğrafyası için yaptığı dua ile sona erdi.