Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı: Sur'da AKP'ye yakın kişilerin mülkleri kamulaştırma dışı!

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı: Sur'da AKP'ye yakın kişilerin mülkleri kamulaştırma dışı!

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı Fırat Anlı, 15 mahallesinden 6 bin 300 parselinin kamulaştırıldığı Sur ilçesinde AKP’ye yakın isimlerin mülklerinin ise kamulaştırma dışı bırakıldığını öne sürdü.  Anlı isim vermeden, ‘’Halka küfretmeyi kendilerine meslek edinmiş Artvin’deki şirket şu anda Sur’la ilgileniyor” sözleriyle Mehmet Cengiz’i işaret ederek, Cengiz İnşaat’ın Sur’daki rant için sırada olduğunu söyledi.

Evrensel’den Meltem Akyol ve Fırat Topal’a konuşan Anlı’nın sözleri şöyle:

-25 Mart’ta Resmi Gazetede yayımlanan acele kamulaştırma kararına geleceğiz ama önce Sur’da durum neydi, ne oluyor şu anda?

Ne yazık ki bizdeki bilgiler de çok sağlıklı değil. Eylül ayından bu yana Sur’da beş kez sokağa çıkma yasağı ilan edildi. En son ilan edilen yasak 2 Aralık’tan bugüne devam eden bir yasak. Türkiye tarihindeki en uzun süreli, en kapsamlı sokağa çıkma yasağı. Şu an 5 mahallemizde, bazı mahallelerin bir bölümünde, geri kalan mahallelerin tamamında halen yasaklı bir durum var, buralar abluka altında. Görebildiğimiz; insanların geri dönmemeleri için bu yasak kaldırılmıyor. Çünkü oradaki tablonun içerisinde çok ciddi savaş suçu işlendiğine dair deliller var. İşte geçtiğimiz gün oradan çıkarılıp atılan molozlar, yıkıntılar arasında insan cenazelerine denk gelinmesi, tablonun düşündüğümüzden de vahim olduğunu gösteriyor. İkincisi de bu arada Koruma Kurulundan bu durum yasallaştırılmaya çalışılıyor. Surların etrafına beton blok konulmuştu, kurul bundan sonra karar aldı. Molozlar aylardır çıkarılıyordu, kurul yeni karar aldı. Güvenlik kulübeleri oluşturulmuştu, kurul sanki buna yasal bir kılıf bulma noktasına geldi...

-Peki nasıl oluyor bu, Koruma Kurulu’nu bağlayan bir yasa yok mu, bir düzenleme vs?

Bunların hepsi tespitli suç ve kesinlikle hem Türkiye’nin iç hukukunda hem de Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası hukukta bütün görevliler, bu işle ilgili muhatapların tamamı yargılanacak ve ceza alacaklar. Bunu engellemeye dönük, yani oradaki delilleri, oradaki görsel kanıtları ortadan kaldırmaya ve düşündükleri o rant projesine, Sur’a dair o düşündükleri projeye alt yapı oluşturmak üzere de yıkımlarına hız vermişler. 

 

‘Bir tarih, bir kültür bir hayat yok ediliyor’

 

-Çatışmalarda zarar gören bölgeler mi yıkım yapılan yerler?

Çatışmadan etkilenmemiş, çatışma bölgesinin dışında olan yerlerde de ciddi yıkım olduğunu biz tespit ettik. Elimizdeki görüntülerde iki büyük bulvar açıldığı görülüyor, iki üç kamyonun yan yana geçebileceği bulvarlar açıldı. Yine tarihi tescilli yapıların tamamen yıkıldığını gördük. Örneğin Mehmed Uzun Evi belediyemiz tarafından kamulaştırılmıştı ve orada bir müze çalışması vardı. Baştaki görüntülerde evin çok fazla hasar görmediği tespitliyken şu anda o eve dair hiçbir yapı kalmadığını görüyoruz. Buna benzer bir çok yapı, neredeyse sıfır noktasına kadar yıkıldı, oradaki malzemeler, taşlar, yani kendisi birer tarihi, kültürel miras olan tüm malzemeler molozmuş, enkaz parçasıymış gibi hiçbir inceleme yapılmadan, hiçbir uzman görüşüne başvurulmadan götürülüp Dicle Üniversitesi’nin oradaki boş alana dökülüyor. İnsanların hayatı, insanların geçmişleri, kişisel eşyaları, fotoğrafları, ailelerine ait manevi değeri çok yüksek varlıklar kepçenin altında ezilerek, yok edilerek kamyonlarla, panzerler eşliğinde götürülüp, bir tarih, bir kültür, bir hayat yok edildi, ediliyor. Tablo çok vahim ama sağlıklı bir değerlendirme yapılabilmesi için bağımsız, uzman heyetlerin Sur içerisine girmesi ve tek tek bu ölçümleri yapması lazım. 

 

Bakanlık çağrıyı bize değil, müteahhitlere yaptı

 

Rant... En çok konuşulanlardan biri bu, hatta meseleyi tamamen ranta bağlayanlar da var...

Çevre ve Şehircilik Bakanlığı burada Diyarbakır Büyükşehir Belediyesini muhatap almıyorsa; TMMOB’u, Baroyu, kentin alan yönetimi ve bu konudaki uzmanlarını muhattap almıyorsa ve çağrısını müteahhitlere yapıyorsa, toplantılar müteahhitlerle yapılıyorsa buradaki tablo çok nettir. Diyarbakır’ın temsiliyetinin yüzde 90’ı buna karşı duracaklarını, kabul etmeyeceklerini, yasal yollara, demokratik yollara başvuracaklarını ifade ettiler. 

 

‘Proje belediyenin ise niye belediye ile görüşmüyorsun’

 

-Peki, Başbakan ‘bunu 2012’de belediye ile birlikte hazırladık, o zaman itiraz etmiyorlardı şimdi ne oldu’ diyor. Birlikte hazırlanan bir plan mı bu, siz neye itiraz ediyorsunuz?

Eğer 2012’deki belediyenin hazırladığı ‘Koruma İmar Planı’ uygulanacaksa niye belediye ile bunu görüşme ihtiyacı hisettmiyorsunuz? Niye sahibiyle bunu tartışmıyorsunuz da ‘ben sizin dediğinizi yapacağım ama sizinle yapmayacağım ya da size rağmen yapacağım’ diyorsunuz. Böyle bir mantık olabilir mi, biz defalarca randevu talebinde bulunduk, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na, Kültür Bakanlığı’na, Kalkınma Bakanlığı’na. Yani bu işi yürüten üç bakanlıkla ve başbakanla... 

 

‘İnsanlar toplantı var diye gitti Başbakan konuşup kenti terk etti’

 

-Başbakan Diyarbakır’a geldiğinde sizin herhangi bir talebiniz oldu mu görüşmek için ya da gelen yetkililer sizinle görüştü mü, bilgi verdi mi?

Bırakın randevu vermeyi Diyarbakır’a geldiklerinde belediye ya da bu işin birinci derecede muhatabı olan alan yönetimi ile temas kurma gereği bile duymadılar. ‘İşte bu halkın zor gününde gelmişiz, onların derdine derman olmak istiyoruz, onlara bir katkı sunmak istiyoruz, bu ekonomik çöküntüye bir destek olmak istiyoruz, belediye ya da bu platform bunu engelliyor’ yalanının arkasına kimse sığınmasın. Ankara yarattığı bu tahribatın bedelini ödemek zorunda. Esnafa ödeyecek, şehre ödeyecek, orada yaşayan insanlara, halka ödeyecek bundan kaçamaz. Bunu bir lütuf olarak ifade etmesin Başbakan. Fetih namazı kılar gibi Cuma namazına gelip orada hiç kimseyi dinlemeden, kent dinamiklerini yanıltarak, çünkü insanlar toplantı olduğunu bilerek oraya gittiler, başbakan konuşmasını bitirir bitirmez terk ediyor orayı. 

-Yani Başbakanı dinlemeye gidenler de mi tepkili?

Sorabilirsiniz. O toplantıya giden insanların tamamı buruk bir şekilde ayrıldı, tek kelime dinleme nezaketini göstermediler. Klasik ‘ben devletim, ben yaparım’ şeklinde ve AKP ile bütünleşmiş bir devlet mantığından söz ediyoruz. Altını çizerek söylüyoruz buna karşı iç hukukta, uluslararası hukukta haklarımızı savunacağız, burası dağ başı değil, Türkiye’de derebeylik sistemi yok. Birileri buna özenebilir ama biz buna izin vermeyeceğiz. Gelsinler anlatsınlar projelerini, bütün şehrin dinamikleriyle birlikte biz bunu tartışmaya varız, bizim de söyleyeceklerimiz var, bizim de itirazlarımız var. 

 

‘Plazalar ve yer altı çarşıları neden kamulaştırılmadı?’

 

-2012 yılındaki belediyenin de dahil olduğu planda, halkın bölgeyi terk etmesi ya da başka bir bölgeye taşınması öngörülüyor muydu?

Hayır, o insanların orayı terk etmesi söz konusu değildi. Orada oturan insan orada oturmaya devam edecek. Oysa Sayın Bakanın açıklamasında biz şunu çok net biliyoruz: Devletin ödemesi gereken tazminat yerine şirket, kapital mantığıyla bakmanın tipik örneğidir bu; ‘Biz bunu peşinat sayacağız, onlara şehrin dışında TOKİ marifetiyle konutlar yapacağız, kutu gibi, götüreceğiz o insanlara bunları satacağız ve onları kredilendirip onlardan da parasını geri alacağız.’ 2012 İmar Planı bunu demiyor. Bir diğer örnek şehrin en önemli aksları maalesef önceki dönemlerde yer altı çarşısına dönüştürülmüş, Celal Güzelses Yer Altı Çarşısı, Turgut Özal Yer Altı Çarşısı... Buralar kamulaştırılmadı. Niye kamulaştırmıyorsunuz? AKP’ye yakın olan, AKP’de siyaset yapmış ya da AKP ile dirsek teması içerisinde olmuş kişilere ait bazı yapılar da yine kamulaştırma dışı tutulmuş ve bunlar çok çirkin yapılar...

-Bunu net bir bilgi ile mi söylüyorsunuz?

Elbette ki... Bakanlar Kurulu kararında parsel parsel 6 bin 300 o bölgede bizim tespit ettiğimiz yer var. Bu yerlerin hiç birisinde bu dediğimiz şahısların mülkü yok. Yani 6 katlı, 7 katlı ismi plaza, çirkinlik plazaları, bunlar kamulaştırma dışında tutulmuş, yüksek yapılar, yeni yapılar, çirkin yapılar...

 

‘Sur’u Ankaralılaştırma devletleştirme projesi’

 

-İzinleri belediyeden çıkmıyor mu?

Bunlar imara aykırı yapılar, yani belediyenin ruhsatlandırmadığı, sonradan kaçak bir şekilde yapılan yapılar. Niye bunlar yok? Yani zavallı, gariban, köyünden gelmiş işte 2 odalı bir yerde kalan halkın tamamının evlerini yıkıyorsunuz ve zarar görmediği halde yıkıyorsunuz ama bunlara karışmıyorsunuz. O zaman kimse 2012 imar planından, buradaki insanların iradesinden, ciddi anlamda ‘Sur’u Ayağa Kaldırma Projesi’nden bahsetmesin. Bu Sur’u yeni bir işgal projesidir, Sur’u, Diyarbakır’ı Ankaralaştırma projesidir, kamulaştırma adı altında devletleştirme projesidir. 

 

‘Cerattepe’deki şirket Sur’daki rant için sırada’

 

-Peki gerçekten hükümet, iddia ettiği gibi 2012’deki, belediyenin de dahil olduğu plana uygun çalışıyor olabilir mi?

Bakın ben bu kentte yaşayan bir vatandaş olarak 2012 ‘Koruma İmar Planı’na uygun bir çalışma yürüttüklerine inanmak istiyorum ama zerre kadar inanmıyorum. Çünkü şu an bu projeyi yapan ekip müteahhitlerdir. Bakanlık bürokratları falan bilmiyor, Diyarbakır’daki ilgili mekanizmadakiler bilmiyor, bilenler büyük firmalar, Türkiye’de bilmeyen kimse yoktur, halka küfretmeyi kendilerine meslek edinmiş kurumlardır ya da şirketlerdir bunlar..

-Kim onlar, hangi şirketler?

Artvin’de gördük bunları mesela, Artvin’deki şirket şu anda Sur’la ilgileniyor. Bu kadar açık ve bunu da maalesef Diyarbakır’ın ya da coğrafyamızın müteahhitleri üzerinden yapmak istiyorlar. Yani taşere etmek istiyorlar. ‘Biz hükümetle anlaşalım büyük pastayı biz alalım, küçük dilimler halinde size verelim’ diyorlar. Bunu almak için Ankara’da inanılmaz bir yarış var ve hareketlilik var: Şimdi burada halklar var mı yok, burada kültür var mı yok, tarih var mı yok, inanca saygı var mı yok, şehir iradesi var mı yok. Eğer 2012 Koruma İmar Planına uygun hareket edeceklerdiyse sayın Başbakan Diyarbakır’da Ulucami’deki şu sözünü nasıl izah edecek; ‘Bizim yapacağımız yapılar Ulucami minaresini geçmeyecek’ diyor. Ulucami minaresi 7-8 katlı bina demektir, bakın bu kadar açık. Bizim koruma imar planımızda zemin artı 1, zemin artı 2 yapılar öngörülmüş. Yani 8 katlı, 9 katlı binalar demek ki var bu projede. Bu yavaş yavaş çıkıyor.

 

‘Devlet yüz yılda, bir arpa boyu yol almadı’

 

“1895’te de bu yaşandı Sur’da... 1895’te ve 1915’te oradaki gayrimüslimlere dönük aynı bu saldırılar yapılırken o zamanki Diyarbakır valisi Ermenilere karşı büyük operasyonlar ve büyük saldırılar yaparken, oralarda kısmen barikatlar kurulmuş, gençler tedbir almaya çalışmışlar kendilerini korumak için. Hatta damdan dama geçiş sistemleri yapmışlar, yer altından tüneller yapmışlar. Şimdi yüz yıl sonra benzer bir tabloyu başka bir şekilde yaşıyoruz. Yüz yıl içerisinde devletin öğrendiği tek şey kalıcı olarak tekrar yıkmak. O dönem Gavur Mahallesi olarak bilinen Hançepek ve devamı yıkılarak Gavur Meydanına dönüştürülmüş. Sonra tekrar insanlar ev yaptılar, köyden göç edenler, savaştan kaçan insanlar gelip oralara yerleştiler. Şimdi devletin yaptığı şey oraları yıkmak ve Gavur Meydanı olarak öngörülmüş yeri, tekrardan boşaltmak, kentin birçok noktasında alanı açmak, eğitim tesis alanlarını karakollara çevirmek, sağlık tesis alanlarını güvenlik kulübelerine ya da gözetleme kulelerine dönüştürmek. Yani devletin yüz yılda geldiği nokta bir arpa boyu yol değildir.”