Diyarbakır'da insan hakları algısını ölçmek amacıyla 27 Kasım-4 Aralık 2021 tarihleri arasında bin kişi ile yüz yüze yapılarak gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları kamuoyuyla paylaşıldı. Diyarbakır Barosu'nun Rawest Araştırma Şirketi'ne yaptırdığı İnsan Hakları Algısı Raporu'nda katılımcıların yüzde 47'si insan hakları konusunda Türkiye'nin geleceği için karamsar, yüzde 46'sı ise iyimser olduğunu ifade etti.
Raporda, katılımcıların cinsiyet ve yaşlarının insan hakları konusunda Türkiye'nin geleceği için düşüncelerinde bariz bir etki oluşturmadığı, ancak oy tercihlerinin çarpıcı şekilde düşüncelerine etki ettiği sonucuna da varıldı.
Araştırmaya katılan bin kişiden 850'si Türkiye'de insan haklarının ihlal edildiğini belirtti. Bu oranın yüzde 71'i "sık insan hakları ihlali" yaşandığı, yüzde 14'ü ise insan hakları ihlallerinin "bazen" olduğu yönünde görüş bildirdi. Katılımcıların insan hakları ihlallerine ilişkin düşüncelerinin siyasi parti oy tercihlerini doğrudan etkilediği vurgulanan raporda, "Türkiye'de insan hakları ihlal edilmiyor" diyenlerin büyük çoğunluğunun AKP seçmeni olduğuna dikkat çekildi.
Raporda, "Hak ihlalleri ile katılımcıların siyasi parti oy tercihleri birlikte değerlendirildiğinde, hak ihlallerinin Kürt meselesiyle ciddi şekilde bağı bulunduğu ve bağın siyasi parti oy tercihlerini şekillendirdiği görülmektedir" ifadeleri yer aldı.
Raporda, katılımcıların yüzde 75'inin yasalar tarafından korunduğuna dair güven hissetmediği ifade edildi. Bin katılımcıdan 620'si Türkiye'de ifade özgürlüğünün olmadığını belirtirken katılımcıların yüzde 26'sı "kısmen", yüzde 6'sı ise "tamamen" ifade özgürlüğü olduğunu söyledi.
Raporda Türkiye'de adalet sistemine güvene ilişkin de çarpıcı sonuçlar çıktı. Katılımcıların yüzde 73'ü Türkiye'deki adalet sistemine "düşük ölçekte" güvendiğini dile getirdi.
Hazırlanan raporda, Türkiye'de ağır hak ihlallerinin yaşandığı 1990'lı yılların bugüne kıyaslanmasıyla ilgili de dikkat çekici sonuçlar elde edildi. Saha araştırmasında, 90'lı yıllarda ve bu dönemde Türkiye'nin insan haklarına ne kadar önem verdiği soruldu. Katılımcıların yüzde 75'i 1990'lı yıllarda Türkiye'nin insan haklarına önem vermediğini söylerken yüzde 73 ise bugün de durumun aynı olduğunu ifade etti.
Rapor, "katılımcıların 90'lara dönüşün olmayacağı yönündeki söylemlere hak vermediğini" de gösterdi.
Diyarbakır Baro Başkanı Nahit Eren, bu durumu özellikle 2015 yılında çatışmalı sürece yeniden dönülmesiyle alakalı olduğunu belirterek "1990'lı yıllardaki hak ihlali algısında çok da farklı bir noktada olmadığımızı görüyoruz. Bu tabii ki acı. Aradan geçen 30 yıla rağmen aynı noktaya gelmiş olmak Türkiye demokrarisi açısından, Türkiye'deki insan hakları açısından çarpıcı bir durum" değerlendirmesini yaptı.
Araştırmaya katılanların yüzde 57'si 90'lı yıllardaki faili meçhul cinayetlerle ilgili yargı süreçlerinin adil yürütülmediğini savundu. Araştırmayı yapan Rawest Araştırma Şirketi'nin Genel Müdürü Roj Girasun, hak ihlalleri konusunda 90'lı yıllarla bugün arasında çok ciddi benzerlik bulunmasını çarpıcı olarak değerlendirdi. Girasun, bu konuda elde ettikleri sonuca ilişkin şu bilgileri verdi:
"90'larla bugün Türkiye'de genel insan hakları karnesini sormuşuz, devletin insan hakları karnesini, Türkiye'nin insan hakları karnesini sorduk. 90'larla bugün arasında çok büyük bir farklılık görünmüyor. Çok benzer şekilde seyrediyor durum. Bu da Türkiye'nin 90'lardan bugüne aslında Kürt toplumunda insan hakları karnesinin halen zayıflarla dolu olduğunu gösteriyor."
Araştırmada katılımcılara, "Sizce Türkiye'de hakları en çok ihlal edilen grup hangileridir?" sorusu da soruldu. Katılımcılar bu soruya en çok "kadınlar, Kürtler ve çocuklar" şeklinde cevap verdi. Raporda, kadın katılımcıların bu soruya Kürt kimliğinden önce kadın kimliğini öne çıkararak cevap verdiği, erkek katılımcıların ise Kürt kimliğini tercih ettiği vurgulandı. Katılımcılar en çok hak ihlali oluşturan aktörleri ise "devlet, erkek ve yargı" olarak sıraladı.
Araştırmada katılımcıların en az sırasıyla mahkemeler, Cumhurbaşkanı ve TBMM'yi, en çok ise sivil toplum örgütleri, barolar ve Birleşmiş Milletler'i güvenilir buldukları ortaya çıktı. Raporda, kurumlara duyulan güvenirliğin de katılımcıların siyasi parti oy tercihlerine göre bariz şekilde değişikliklik gösterdiği vurgulandı.
Katılımcıların yüzde 77,5'i ana dilde eğitim ve hizmet alamamanın insan hakkı ihlali olduğunu düşünürken yüzde 55,5'i ise kamu personeli alımında güvenlik soruşturmasının hak ihlali olduğunu savundu. Araştırmaya katılan her 3 kişiden 2'si de Covid-19 aşısı olmamayı insan hakları ihlali olarak değerlendirdi.
Katılımcıların yüzde 81'i okullarda "Andımız" metninin okunmak zorunda olunmasını, yüzde 70'i ise "Kürdistan" diyen bir kişinin tutuklanmasını insan hakları ihlali olarak gördüğünü söyledi.
Katılımcıların yüzde 71,9'u devlet sırlarını halkın faydasına haber yapan gazetecilerin tutuklanmasını hak ihlali olarak değerlendirirken yüzde 66,5'i Diyarbakır Cezaevi'nin müzeye dönüştürülmesini, yüzde 59,1'i medyanın insan hakları ihlallerini yansıtmadığını düşündüğünü söyledi. Raporda, katılımcıların yüzde 67'sinin cemevlerinin ibadethane olarak kabul edilmesini desteklediği, yüzde 13'ünün ise desteklemediği belirtildi.
Felat Bozarslan / Diyarbakır
© Deutsche Welle Türkçe