Hatice Kamer*
10 Ağustos Çarşamba günü Mardin ve Diyarbakır'da düzenlenen ve 8 kişinin hayatını kaybetmesine yol açan saldırıların ardından gözaltına alınan ve Cuma günü serbest bırakılan 4 gazetecinden birisi olan Hasan Akbaş'tı.
Diyarbakır'daki On Gözlü Köprü yakınlarında meydana gelen saldırının hemen ardından Evrensel muhabirleri Hasan Akbaş, Serpil Berk ve Fırat Topal ile serbest gazeteci Sertaç Kayar olay yerine gitmişlerdi.
Diyarbakır Koşuyolu Parkı'nda Özgür Gazeteciler Cemiyeti'nin medya üzerindeki baskılara dikkat çekmek için başlattığı "Gönüllü muhabir kampanyası" haberini takip etmek üzere açıklamaya gelen Evrensel muhabiri Hasan Akbaş, BBC Türkçe'ye olay anını ve gözaltında yaşadıklarını aktardı.
48 saat gözaltında tutulan Hasan Akbaş'ın her iki bileğinde kelepçeden dolayı çürükler oluşmuş.
Sağlık raporunda çürüklerin eklenmediğini ifade eden Akbaş, uzun süre kelepçeli kaldığından dolayı sağ elinde his kaybı oluştuğunu söyledi:
"Patlama çok yakınımızda meydana geldi, bizim de üzerimize parçalar geldi ama şans eseri bir şey olmadı.
"Hemen yere yattık, olayın şokunu atlatır atlatmaz gazetecilik refleksiyle kamera ve telefonlarımızı aldık. Yerde yaralı siviller ve polisler vardı, görüntü çekip yaralılara yardım ettik.
"Sonra canlı yayında olan biteni aktardık. Habercilik vazifemizi yerine getirdikten sonra büroya gitmek üzere yola koyulduk."
Akbaş, bir esnafın aracına bindiklerini ama üçüncü arama noktasında durdurulduklarını, kamera ve cep telefonlarında olay yeri fotoğraflarını gören polislerin "bombacı" iddiasıyla kendilerini gözaltına aldıklarını söyledi.
"Polis, bizi durdurup telefonlarımıza makinelerimize baktı, 'Bunlar oradaki bombayı patlatanlar, fotoğraflar da çekmişler, her şeyi de çekmişler!' diyerek hakaret etmeye başladılar.
"Özel harekatçıların olduğu bir araziye götürdüler. Bir buçuk saat ellerimiz ensede diz çöktürdüler.
"Zaman zaman tekmeler ve kafamıza vurmalar şeklinde darp ettiler. Sözle taciz edip 'Bunlar kesin onlardır, farklı bir uygulama yapıp, kafalarına sıkacağız" diyerek tehdit ettiler.
"Sonra telsizden anons geçince bir polis 'Ne gözaltısı, onlara farklı uygulama yapacaktık, kafalarına sıkacaktık' dediğini duyduk."
Daha sonra zırhlı araca bindirilip emniyete götürüldüklerini anlatan Akbaş, oarada da altı saat boyunca elleri kelepçeli, kafaları öne eğik bir şekilde beklettiklerini anlattı:
"12 saat kelepçeli kaldık, sandalyede bekletildik. Daha sonra nezarete alındık. Tek kişinin kaldığı koğuşlarda on kişi kalıyor.
"Diyarbakır emniyetinde 70'e yakın insan vardı, hepsi gözaltında. Bir anda ev baskınıyla alınan genç insanlar.
"İnsanların psikolojisi çok kötüydü. Polis 'Zaten OHAL (Olağanüstü hal) var bir ay buradasınız" diyerek baskı yapıyordu. Biz daha patlamanın şokunu atlatamamışken bu tür manzaralar ile karşılaştık."
Kendilerine 'bombacı gazeteci' tanımlaması yapıldığı ve PKK- KCK adına faaliyet yapma suçlamasıyla maruz kaldıklarını anlatan Hasan Akbaş, "Patlamanın failine yapılabilecek tüm uygulamalara maruz kaldık" dedi:
"İlk görüntüleri biz çektik ve kamuoyunun bilgilenmesi için görüntüleri gönüllü olarak emniyete verdik.
"Ama karşılaştığımız muamele çok kötüydü. Kollarımızdan, elbiselerimizden örnekler aldılar, kriminale gönderdiler."
Kamuoyu baskısı olmasa durumun çok daha kötü olabileceğini savunan Akbaş, "Gözaltını bir ay uzatıp daha sonra tutuklayabilirlerdi. OHAL gibi uygulamalarla tutuklu gazetecilere ve birçok kişiye delil üretilebildiğini gördük" diyerek tutuklu tüm gazeteciler için duyarlılık çağrısı yaptı.