"Diyarbakır’da hemen adım atılmazsa şu anki durumu mumla ararız"

"Diyarbakır’da hemen adım atılmazsa şu anki durumu mumla ararız"

Diyarbakır’ın CHP, HDP ve Hüda-Par İl Başkanları, Diyarbakır’da yaşanan sokağa çıkma yasakları ve artan çatışma ortamıyla ilgili değerlendirmelerde bulunarak, “Hemen adım atılmazsa şu anki durumu mumla ararız” görüşünde birleşti.

Cumhuriyet muhabiri Selin Ongun’a konuşan, HDP Diyarbakır İl Başkanı Ömer Önen, “Bizler, siyasetçiler devreden çıkarsak, inanın iç savaş başlar” ifadelerini kullandı.

Selin Ongun’un Cumhuriyet’te “‘Hemen adım atılmazsa şu anki durumu mumla ararız’” başlığıyla yayımlanan (28 Aralık 2015) yazısı şöyle:

Dolmabahçe mutabakatı henüz tazecikti. “Diyarbakır’da bir ilk” diyerek üç partinin il başkanını bir araya getirmiştik. AK Parti, CHP ve HDP temsilcileri hem aynı masaya oturmuş hem de sözleriyle ezber bozmuştu: “Biz Diyarbakır’ın çocuklarıyız. İnanın bize bıraksalar, bu sorunu çözeriz.” Masada olmayan Hüda-Par İl Başkanı, “Eninde sonunda bir araya geleceğiz” diyerek sorularımızı ayrıca yanıtlamıştı.

Suriçi’ndeki tarihi Sülüklü Han’da kurduğumuz o masadan kalkarken AK Parti İl Başkanı Muhammed Dara Akar, “İnşallah, baharda başkanlarımı alırım. Cudi Dağı’na pikniğe gidelim. Bingöl, Kulp Dağları’nda halaylar çekelim” demişti. Ancak Akar bu kez söyleşi davetimizi “Ankara’dayım” diyerek yanıtladı. Başkanlarla buluşma günümüze kadar kendisini birkaç kez daha aradık. Yanıtı değişmedi: “Ankara’dayım...”

Biz gelelim Diyarbakır’a. CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın ve HDP Diyarbakır İl Başkanı Ömer Önen ile söyleşirken söz tam oradan açılıyor. CHP’li Başkan, “Ben o mesajı çok önemsiyordum. Evet, Cudi’ye pikniğe gidecektik fakat maalesef Cudi buraya geldi” diyor.

Ve ekliyor: “Devlet de hendeği kuranlar da orada (Sur’da) sivillerin de olduğunu dikkate almalı.

 

Sur yanıyor, içimiz ağlıyor

 

Kaybedecek bir dakikamız bile yok. İnsanlarımız sıkıştı. Burada yaşanan acılara batı kamuoyu ses vermeli. O çok söz edilen duygusal kopuş batıdaki bu sessizlikle ilgili.” HDP’li Başkan devam ediyor: “Biz o zaman ne demişsek bugün de aynısını söylüyoruz. Demokratik siyasetin önü açılmalı. Müzakere ve diyalogla Cudi’ye gideceğimiz yerde, masa devrildi, Cudi patladı. Ne oldu, hangi hesaplarla o masa devrildi? Onca emek ne uğruna heba edildi? Bunların hepsi cevap bekliyor. Ama başkanımın da dediği gibi kaybedecek vakit yok şimdi. Sur yanıyor. İçimiz kan ağlıyor. AKP’lisi de CHP’lisi de Hüda-Par’ı da hepsi bu acıyı yaşıyor. Oradaki güvenlik güçleri de bunu yaşıyor. Çünkü bu yaşananlar valinin, kaymakamın kararı değildir. Bunu herkes biliyor.”

Herkes demişken... Yaşananları herkesin işine geldiği yerden çekiştirmesinden bıkmış konuştuğumuz Diyarbakırlılar: “Ya sen neden benim evimin önüne hendek kazıyorsun? Devlete de soruyorum bacım. Tankla vurduğun yerde ben de varım, bilmiyor musun?”

İzlenimimiz şu ki, “Sur’da temizlik sürüyor” haberciliğine de “gerilla romantizmine” de sitem var Diyarbakır’da. Başkanlarla konuşurken o kısımdan bahsediyoruz: “Bu gençler, önce taş atan öfkeli çocuklardı, sonra yüzleri maskeli, molotof atan çocuklar oldular. Şimdi ellerinde keleşlerle hendekleri bekliyorlar.” Bu bakış tam isabet meseleyi resmediyor mu sizce?

CHP’li Başkan, “Asıl mesele ne bu, ne de bu bakış meselenin tamamı” diyor. Bu söylemin Sur başta olmak üzere bölgede yaşananların ıskalanmasına neden olduğu kanaatinde. “Çünkü” diyor: “Artık birilerinin bu işi radikal biçimde çözmesi lazım. Sur’da mahallenin çocuklarının dışında Kobani’den ya da dağdan gelenlerin olduğunu da duyuyoruz. Gerçek anlamda bir çözüm ve o hendeklerin sonsuza dek hayatımızdan çıkması için, evet aktörler önemlidir, ama meselenin Meclis çatısı altında görüşülmesi acildir.”

HDP’li Başkan ise rahmetli Şerafettin Elçi’nin “Öfkeli gençler var, tutamıyoruz” sözünün ötesine geçen bir örnekle yanıt veriyor: “Geçen gün milletvekillerimizle birlikte basın açıklaması yapmıştık. Yine gaz, tazyikli su yedik orada. Belediye’ye doğru yürüyoruz. Gençler etrafımızı sardı. Gençler geldi boğazımıza diyorlar ki, silah verin bize. Bizler, siyasetçiler devreden çıkarsak, inanın iç savaş başlar. Şu an durum bu. Demokratik bir basın açıklamasına bu kadar şiddetli gazlı cevap alıyorsunuz, sizin basın açıklamanızla ne değişiyor, diyerek bize kızıyorlar. Bunu artık siyasetçilerin görmesi, anlaması gerek.”

Önen’in aktardığı “basın açıklaması ne işe yarar, silah verin bize” diyen o gençleri yine gençlere soruyoruz. Şehitlik semti tarafından aldığımız bir yanıtı aktaralım: “Gidenler genelde gündüz Sur’da diyorlar. Mardin Kapı tarafından rahat çıkılıyormuş. Kimliğin yanında olacak tabii. En kötüsü ne biliyor musunuz, yeminle bomba sesine alıştık. Mesela dün gece önce bomba sesleri oldu. Sonra çatışma sesine döndü. Ne olmuş diye Twitter’a baktım. Bütün gün Ceylan’da (alışveriş merkezi) takıldığını bildiğim bir arkadaş yazmış: Faşistler Sur’da, uyanın! Bu da var yani.”

 

Gazetecilere gülüyoruz

 

İsmi bizde saklı, doğma büyüme Diyarbakırlı, şehrin bitirim minibüs şoföründen dinliyoruz: “Vallahi televizyon programlarındaki anlı şanlı gazetecileri izlerken gülüyoruz. Çözüm sürecinde devlet ipi gevşetti, PKK şehirlere silah taşıdı, diyorlar.” Araya giriyoruz: “Yereldeki meslektaşlarımızdan da duyuyoruz benzerlerini. Hatta Sur’a giden silahlar Hevsel Bahçeleri’nde gömülüydü. Motosikletlerle taşındı, diyenler var.”

“Bak o doğrudur ama komiktir de” diyerek devam ediyor: “Kürdistan’ı kaz, toprağın altından, her yerden silah çıkar. Sur’a özel bir şey değildir yani, yeni bir durum yoktur. Ha bir de diyorlar ki, yasak bitsin Sur’un altından gerillanın mezar evleri çıkacak. Bu da abartıdır. Tabii devlet de PKK de kayıpların sayısını tam vermiyor. Biri moral bozulmasın diye öteki halkın sinirleri daha da tavan yapmasın diye. Geçen yine çıkmışlar televizyonda konuşuyorlar. Profesörmüş, gerilla şehre indi, diye anlatıyor adam. Şimdi ben sana söyleyeyim, dağ kadrosu savunma taktiği öğretmek için Sur’da. Bağlar’da iki kahveye git, sana herkes anlatsın. Gerilla daha şehre inmemiştir, inerse işte o zaman mahvolmuşuz. Git dolaş, bak defterin dolacak, yazacaksın. Herkes aynısını diyecek: İşte o zaman mahvolmuşuz! Anamın lafıdır, devlet ile gerilla tepişir altında biz kalırız. Olan bize olur. Bu gerilimde ne işi var Selahattin Başkan’ın Rusya’da Allah’ını seversen. Adam zaten gıcık kapmış, sen de daha ne zıplatıyorsun. Ben sana söyleyeyim; batıdaki kardeşim, bana kardeşim demedikçe bu savaş bitmez. O profesörler daha kıyamete kadar konuşsun televizyonlarda.”

Ve Diyarbakır’ın o güncel sorusu: Ya Öcalan’dan çağrı gelirse? CHP’li Sayın: “Bizim duyumlarımıza göre hendeğin arkasındakiler Öcalan veya Kandil’den çağrı gelirse duracaklarını söylüyorlar.” HDP’li temsilci ise şöyle yanıtlıyor: “Sayın Öcalan’ın çağrısı elbette büyük etki yaratır fakat meselenin sadece o çağrı ile sonuçlanmayacağını herkesin bilmesi gerek. Çağrı ile birlikte işin altyapısı hazırlanmalı.” Soruyoruz: Esedullah timi haberlerine ne diyorsunuz? CHP’li temsilci anlatıyor: “Genel merkezimize bölgede yaşananları aktarmak üzere rapor hazırlığı içindeydik. Bunlarla ilk olarak orada karşılaştık. İlk etapta acaba provokasyon olabilir mi, diye düşündük. Baktık ki devletin Anadolu Ajansı o yazıların fotoğrafını çekip yayımlıyor. Bu kişilerin Arapça konuştuklarına dair söylentiler var. Bir söylenti daha var. Bir ilçede kaymakamın, bunlara biz bile müdahale edemiyoruz, dediği de iddia ediliyor. İstedikleri kişileri yasak bölgelere soktuklarına dair duyumlar da var. Sabit değil Sur, Silvan, Lice gibi pek çok yerde gezici oldukları söyleniyor.” HDP’li Başkan dikkatle dinleyerek söze katılıyor: “Rahmetli Tahir Elçi ile kaymakamın, valinin özel izni ile Silvan’a gitmiştik. Özel izinliyiz. Ama orada bir güç vardı, bizi takmadı. Olduğumuz yerde bizi taradı. Biz hemen geri çekildik. Oradaki kaymakamı, Emniyet mensuplarını aşan bir güç. Ne bu? Sakallı, Arapça konuşan, tipler. Oradaki Emniyet güçleri bile bunları tanımıyor. Ben isim koyamıyorum. Kim bunlar? Esedullah timi mi? Farklı bir kesim mi; nedir bilmiyoruz.” CHP’li temsilci, “Şu da ilginç. Diyarbakır’da Suriçi’nde duvarda MLKP yazısı var, deniyor. Tuhaf şeyler bunlar” deyince HDP’li mevkidaşı da katılıyor: “Ne alaka yani MLKP?”

 

Aylardır cenaze alıyoruz

 

Başkanların ikisi de hemfikir: Hemen adım atılmazsa, bugünleri mumla arayabiliriz. Aynı cümleyi Hüda-Par il başkanından da duyduğumuzu söylüyoruz. Ömer Önen “Doğrudur” diyor: “Bizi zaten Hüda-Par çevresi ile karşı karşıya getirmek için çabalayanlar her zaman olmuştur. Şimdi buna Hüda-Par da düşmedi biz de çizgimizi koruduk, koruruz. İçinde bulunduğumuz süreçte sıkıntılı bir durum yok.” CHP’li temsilci tamamlıyor: “Çok olumlu bir gelişme.”

Önen’e dönüyoruz: CHP’li Başkan, insanlarımız sıkıştı, diyerek başlamıştı söze. O hendeklerin arasında Kürt siyasi hareketi de, siz de sıkışmadınız mı? Bir solukta yanıtlıyor: “Zaten şu anda biz siyaset yürütemiyoruz. Gerçekten öyle. Bizler de dahil olmak üzere, siyasetçiler de kendi rolünü bu süreçte oynayamadı. Aylardır cenaze alıyoruz. Hatta bazen cenazeleri bile alamıyoruz. İnsanlar günlerdir perişan. Aç, susuz, evsiz... Bir aile düşünün, ömrü boyunca çalışmış, bir ev yapmış belki. Sur’da bir amca bana, bak oğul 50 yıldır kendi namusumla, onurumla, hiç kimseye borçlanmadan çalışmışım. Şimdi borçluyum, onurum da gitti, her şeyimi kaybettim, dedi. Açık söylüyorum ağladım. Ben onun karşısında ağladım. Orada insanlar ölüyor. Bu halkın çocuklarıdır, oradaki asker de direnişçi de. Bizim insanlarımız. Şu anda yaşanan durumda bir tarafı sorumlu görmüyoruz. Bu durumu buraya getiren kim olursa olsun. Sözümüz aynı. Bu sorun ne hendek ne de sokağa çıkma yasağı meselesidir.” CHP’li Başkan “Benim tek sözüm var” diyor: “Barış, hemen barış. Yarın geç. Meclis’te hemen...”

 

‘Hidayete erdiler de adları Esedullah mu oldu?’

 

Hüda-Par Diyarbakır İl Başkanı Şeyhmus Tanrıkulu, geçen mart ayındaki sözlerini hatırlatarak başlıyor: “Durumun buraya gelmesi sürpriz değil. Ancak hemen halkı rahatlatacak adımlar atılmazsa şu anki durumu üç ay sonra mumla ararız. Şu anda PKK’nin şehir merkezlerine getirdiği çatışmalar daha ziyade lokal denemeler boyutunda. Kendilerince başarılı olduklarına kanaat ederlerse Sur’daki hendeklerin şehrin diğer ilçelerine yayılması gibi bir tehlike de var.”

Tanrıkulu, “Diyarbakır’ın Bağlar semtindeki hendek kazma girişimlerine polisin müdahale ettiğini” söyleyerek “Sur’da sessiz kalındığını” aktarıyor: “Bağlar’da birkaç yerde teşebbüs edildi. Esnaf da müsaade etmedi. Özellikle Kaynartepe Mahallesi’nde hendek kurmaya çalışıyorlar. Polis müdahale ediyor. Kurdurtmuyor. Ama Sur’da sessiz kalıyor. Lalebey Mahallesi’nden bir vatandaş anlattı. Evi, Meryem Ana Kilisesi’nin yanındaymış. O sokağın başında hendek kazılmaya başlanınca hemen 155’i arıyor. Ama polis müdahale etmiyor. Olayın üzerinden üç gün geçmiş, hendekler kazılmış, duvarlarını da örmüşler. Müdahale edilmeyince devletin de bu olayların sürmesini istediği izlenimini insan ister istemez ediniyor. Biz diyoruz ki, çatışmalar hemen şehir içinden çıkarılsın. Operasyonlar durdurulsun. Bu hendeklerin Kürt halkının meşru talepleri ile ilgisi yoktur. İnsanların fikirlerinin susturulması da güvenlik politikalarıyla önlenemez. Geçmişteki hatalardan ders çıkarılsın.”

Soruyoruz: “Diyarbakır’da çok kişiden duyduk. Öcalan’ın çağrısı ile çatışmalar kesilir, deniyor. Siz bunu telaffuz etmediniz? “Kıra dayalı şehir gerillacılığının fikir babası Öcalan’dır. İyi polis- kötü polis oyununa gelmiyoruz” diyor.

Hüda-Par çevrelerinden gelen “Hendeği uygulayanlar milletin evini işgal ediyordu. Asker de PKK’nin uygulamasını yapıyor” açıklamalarını hatırlatıyoruz. Anlatıyor: “İki üyemizin evine Cizre’de asker tarafından el konulduğunu, orayı mevzi edindiklerini kamuoyuyla paylaştık. Biz kesinlikle bu çatışmanın tarafı değiliz. Asker üyelerimizin evine mevzilenirse, karşılarındakiler de üyelerimizin evinden ateş açıldığı takdirde, içinde olmadığımız bir çatışmanın tarafı sanılabiliriz. Bu endişeye dikkat çektik.”

Ve o mesele: Şu anda Hizbullah’ı da sahaya sürmeye çalışanlar var mı? Yanıtlıyor: “Karşılıklı olarak uyanık olunursa, halkın menfaatleri düşünülürse, bunu planlayanlara fırsat verilmez. Sosyal medyada buna zemin hazırlamak isteyenler var. Bu trolleri kimlerin, hangi istihbarat örgütlerinin kullandığını bilmiyoruz. Şehir merkezindeki çatışmalarda bize yönelik özel bir şey yok. Lokalde bazı tartışmalar olmuştur ama büyütülecek bir şey yok. 6-8 Ekim olaylarından farklı olarak böyle bir çatışmadan özellikle kaçınıldığını görüyoruz.”

“Esedullah timi haberlerine ne diyorsunuz” sorusu üzerine anlatıyor: “Esedullah, Allah’ın aslanı manası anlamına gelen bir isim. Biz bu özel güvenlik harekatçılarını iyi tanıyoruz, geçmişte ne yaptıkların çok iyi biliyoruz. Şimdi bunlar hidayete mi ermişler ki adları Esedullah olmuş? Beyaz toros mantığındaki o faşist yazıları şimdilik ferdi buluyorum. Çok ciddiye almıyorum.”