Hatice Kamer
Hükümetin milletvekili dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliği teklifi, gergin bir sürecin ardından TBMM Anayasa Komisyonu'ndan geçti.
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, partisinin meclis dışına itilmesi durumunda, hiçbir seçeneğin tartışılmaz olmadığını söyledi.
Demirtaş, "Halk isterse birden fazla da parlamento kurar" dedi.
Başbakan Ahmet Davutoğlu da 'terörü' destekleyen herkese dokunulacağını belirterek "Bu maşalara gereken dersi veren AK Parti grubumuzu yürekten tebrik ediyorum" diye konuştu.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik tartışmaları, siyaset sahnesinde artan şiddet görüntülerini ve Demirtaş'ın birden fazla parlamento açıklamasını, şiddetli çatışmaların yaşandığı uzun bir kışı geride bırakan Diyarbakırlılara sorduk.
Kentte, sokağa çıkma yasakları ve askeri operasyonlardan dolayı meclisten umudunu kesenler de bulunuyor, her şeye rağmen siyasi çözüme olan inancını yitirmeyenler de.
HDP'nin siyasi görevini tam olarak oynamadığını düşünenler de var, iktidarın HDP'ye alan bırakmadığını savunanlar da.
Fakat birçok Diyarbakırlının ortak endişesi, HDP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasının ardından şiddet olaylarının artması.
Çatışma ortamı, bölge sakinlerinde güvenlik endişesini arttırmış durumda. Bu yüzden görüştüğümüz birçok kişi fotoğraflarının çekilmesine ve soyadlarının yazılmasına izin vermiyor.
Bu kişilerden biri de hemşire Nurten. Diyarbakır'da haklarında soruşturma açılan 5 bine yakın öğretmenin olduğunu hatırlatarak memur olduğu için soyadının yazılmasını ve fotoğrafının çekilmesini istemiyor.
Seçimlerde HDP'ye oy veren Nurten, dokunulmazlık yasasındaki değişikliğin HDP'liler için olduğuna inanıyor.
17-25 Aralık sürecinde meclisin ortak siyasi bir irade göstermediğini savunan Nurten şunları anlatıyor:
"Söz konusu HDP olunca tüm partiler uzlaştı. HDP'ye karşı bir linç kampanyası başladı. Bu tavırlardan Kürtler şunu anlıyor; 'Ortak meclis hikayesi yalan, TBMM sadece Türklerin meclisi".
Dokunulmazlıkların kaldırılmasının mevcut durumu daha kötüleştireceğini söyleyen Nurten, ortaya çıkacak tablonun ne Kürtlerin ne de Türklerin çıkarına olacağına inanıyor.
Kendini muhafazakar bir Kürt genci olarak tanıtan serbest meslek sahibi Mehmet Kartal da İslami çevrelerin barış adına seçimde HDP'ye oy verdiğini söylüyor.
Seçimden sonra yaşanan şiddetli çatışmalara dikkati çeken Mehmet, yaşanan bunca şiddete rağmen Kürtlerin savaşla değil siyasetle çözüm istediğine inanıyor:
"Halk da, siyasetçi de, aydın kesim de şiddetsiz çözüm istiyor. Meclisteki fezlekelerle Kürt vekiller dışarda tutulmaya çalışılıyor. Bu yaşanan savaşa meşru bir zemin kazandırır ve bu da hendek ve şehir savaşında ısrar eden PKK'nin işine yarar."
Mehmet, Demirtaş'ın 'birden fazla parlamento' açıklamasının mevcut atmosferde hayal olduğunu savunuyor:
"HDP Türkiyelileşmeyi savunuyordu, şimdi de 'Halk isterse başka meclis mümkün' diyor. Oysa 7 Haziran'da halk çözüm için HDP'ye yetkiyi vermişti. Başı sıkıştığında değil de keşke o zaman halkın ne istediğine iyice kulak verseydi" eleştirisini yapıyor.
Abdullah Bozkuş da HDP'lilerin dokunulmazlığının kaldırılmasının Kürtler ile devlet arasındaki çelişkiyi daha da derinleştireceğine inanıyor.
Serbest meslek sahibi olan Bozkuş, Kürt sorununun siyasi meşru zeminde çözülmesi için halkın 7 Haziran'da HDP'ye destek verdiğini savunuyor.
'Hendek ve şehir savaşlarına bir anlam veremediğini' ifade eden Bozkuş, HDP milletvekillerini meclisten çıkarmanın siyasi çözüm yollarını tamamen kapatmak anlamına geleceği görüşünde. 'Halkın hendek ve şehir savaşlarını sahiplenmediğine ama HDP vekillerinin meclisten atılması ile siyaset yoluyla çözüme olan inancın ortadan kalkacağına' inanıyor.
"Böyle bir durumda insanlar savaşa destek vermeye başlar çünkü PKK'nin savaş için öne sürdüğü argümanlar haklı bir zemine oturtmuş olacak. Bu tablo içinde halk, HDP'nin Diyarbakır'da açacağı bir meclise de destek verir" diyor.
Emekli memur Sedat İpek de dokunulmazlıkların faturasının sadece HDP'ye değil, diğer siyasi partilere de kesileceğini savunuyor.
"HDP vekillerini yetkisiz kılmışlardı, şimdi de görevlerini sonlandırmak istiyorlar. Bu halkın iradesine darbe demektir, yok saymaktır. 6 milyon oydan söz ediyoruz, az değil. Tamam, meclis kurmak kolay değil ama iradesi yok sayılınca ne yapsın? Kürt halkı eskisi gibi çaresiz de değildir" değerlendirmesini yapıyor.
Adını vermek istemeyen genç bir ev kadını da, Bağlar'da sokağa çıkma yasağı ilan edildiğinde köyünün adını Kürtçe söylediği için polisin kendisini tokatladığını anlatıyor:
"Polis, burada sadece Türkçe var diyerek bana hakaret etti, tokat attı. Genel manzara bu.
"Ben burada köyümün Kürtçe adını söyleyemiyorum. Varlığımız ve dilimiz bile kabul edilmezken, temsil edilemediğimiz meclisten atılmışız çok da önemli değil.”
Türkçe öğretmeni olan eşi de başka meclis alternatifinin silahlı şiddeti arttıracağına inanıyor.
HDP'nin tam olarak ne istediğini bilmediğini düşündüğünü söyleyen genç adam şunları söylüyor:
"Hala bile Kürtleri kardeş gibi görmüyorlar, aksine Kürtler hep kardeş olduklarını ispatlamak zorunda kalıyorlar. Eğer demokratik haklar istiyorsan orda kalmak için ısrarcı ol ama Kürdistan'da öz yönetim istiyorsan o mecliste kalmanın, orda kalmak için dayatmanın bir anlamı yok" diyor.
KPSS sınavına hazırlanan Feyyaz Seven ve arkadaşı Uğur Subaşı da tüm vekillerin dokunulmazlığının kaldırılması halinde bir sorun olmayacağına ama bunun HDP vekilleriyle sınırlı tutulması halinde yaşanan şiddetin tırmanacağına inanıyorlar.
Yeni bir seçimi de çözüm olarak görmeyen gençler, hükümetin HDP'ye daha sağduyulu yaklaşması gerektiğini dile getiriyorlar.
Uğur öz yönetim ilanı açıklamalarından beri tırmanan çatışmaları işaret ediyor ve Diyarbakır'da yeni bir meclisin ilanının savaşı arttıracağını söylüyor.
Bölge halkının, ekonomik refah ve istikrar istediğini dile getiren gençler, mevcut siyasetin bunları sağlamak yerine şiddeti tırmandıracak eylem ve kararlardan uzak durması gerektiğini vurguluyorlar.
Artan işsizliğe dikkati çekiyorlar, siyasetin tıkanmasıyla savaşın şiddetinin artacağını ve bu durumun ülkenin tamamına olumsuz bir şekilde geri döneceğini kaydediyorlar.
Hukuk öğrencisi Dilek de vekillerin halkın temsilcisi olduğunu, onların yok sayılmasıyla halk iradesinin yok sayılacağını savunuyor:
"Halkın vekilini yok sayarsanız, halk da susmaz, tepki gösterir. Bence HDP vekilleri, AKP'nin yapmak istediği şeyler önünde engel çünkü hükümete karşı doğru dürüst muhalefet yapan bir onlar kalmış.
"HDP'nin varlığı sadece Kürtler için değil Türkiye siyaseti için de bir nefes aralığı."
Dilek de hendek meselesinin halk tabanında tam destek görmediğini savunuyor.
"Hendekleri halk istemedi, belki bu yüzden şimdiye kadar kitlesel bir tepki gelişmedi. Ama halk, HDP vekillerini kendi oylarıyla seçti. Bu yüzden de insanların sessiz kalacağına inanmıyorum.”
7 Haziran'da HDP'ye oy verdiğini ama 1 Kasım'da oy kullanmadığını söyleyen Baran ise HDP'nin mevcut siyasetini sevmediğini ama mecliste yaşananların zoruna gittiğini anlatıyor:
"İki hafta önce Amedspor yöneticileri Ankara'da şiddete uğradı şimdi de vekiller. Tamam anladık, kendinizden görmüyorsunuz. Farz edelim ki onlar misafir. Siz misafir olarak gittiğiniz evde dayak ister misiniz?
"Her şeyden önce çok ayıp, HDP'ye oy vermesem de uğradıkları şiddet zoruma gidiyor. Hem ekonomik, hem kültürel, hem duygusal olarak batıyla kopuş hızlı bir şekilde gerçekleşiyor. Bu tür manzaralar kopuşu hızlandırır."