Diyarbakırlıların gözüyle olağanüstü hâl

Diyarbakırlıların gözüyle olağanüstü hâl

Hatice Kamer

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan dün akşam televizyonda Türkiye'de üç ay süreyle olağanüstü hâl ilan edildiğini açıkladığında, Diyarbakır'da 7'inci Kolordu Komutanı Korgeneral İbrahim Yılmaz, konağında gözaltına alınarak emniyete götürülüyordu.

Yine aynı saatlerde televizyonlarda, Dicle Üniversitesi Rektörü Ayşegül Jale Saraç'ın da makam odasında gözaltına alındığı haberleri alt yazıyla geçiyordu.

15 Temmuz'daki darbe girişimi sonrası Diyarbakır'da sessizlik hakim. Halk temkinli, olanları uzaktan izliyor. Cuma akşamından bu yana Diyarbakır AKP il binası önünde demokrasi nöbetlerine büyük bir kalabalık katılıyor.

OHAL, Türkiye'de ilk olarak 1987'de Diyarbakır dahil, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesindeki 8 ilde ilan edilmişti. 1990'da bu sayı 13'e çıkmış, uygulama zamanla 4 ayda bir olmak üzere 46 kez uzatılmıştı. AKP'nin iktidara gelmesinden çok kısa süre sonra, 30 Kasım 2002'de de kaldırılmıştı.

Diyarbakır'da OHAL dönemi ve izleri hafızlarda hala taze. Herkes, tüm ülkede OHAL ilan edilmesi sonrası bundan sonra hem bölgede hem de ülkede bundan sonra ne olacağını soruyor. Kaygılar eşliğinde...

Bugün sabah saatlerinde Ofis'te kahveler çok kalabalık değil. Ancak herkes can kulağıyla OHAL ilanı sonrası yapılan yorumları dinliyor.

Biz de Diyarbakırlılara; OHAL dönemi deneyimlerini ve uygulamanın günlük hayat üzerindeki olası etkilerini soruyoruz.

"OHAL ilanı kötü bir sürpriz oldu"

Ofis'te bir kıraathanede televizyonda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı dinleyen Ali İnci durumu "Kötü bir sürpriz oldu. Hiç beklemiyorduk. Biz zaten yaşıyoruz ama keşke (OHAL)ilan edilmeseydi" sözleriyle yorumluyor.

Taşımacılık işi yapan Naci Güneş ise yaşananlar sonrası OHAL ilanını normal karşılıyor:

"Beni hiçbir OHAL durumu kaygılandırmıyor. Asıl kaygılandıran ve bana sorarsanız ülkenin bu hale gelmesinde çok etkisi olan, Reisicumhur'un ustalık döneminde artırdığı söylemleri. AK Parti, 'Ya bendensin, ya düşmansın' anlayışıyla hareket ediyor. Bulunduğumuz durum, bu anlayışın sonucu ve Türkiye tamamen ayrıştı."

Bu ayrışmanın artarak devam edeceğini söyleyen Naci Güneş'e göre insanlar, demokrasiyi savunmak için değil, Cumhurbaşkanı Erdoğan için sokağa indi:

"Oysa darbeye karşı sadece AKP'lilerin değil, herkesin sokağa çıkması gerekirdi. Toplum o kadar ayrışmış ki, sanki meydanlarda AKP'liler ağırlıkta. Eskiden asker, polisten korkuyorduk. Şimdi ise 'Acaba Erdoğan'ı sevenlerden mi korkacağız?' diye endişelenmeye başladığımı itiraf etmeliyim".

 

"Bu hâl, o hâl mi bilmiyoruz?"

 

Kahvede oturan Ahmet Yılmaz da "OHAL'i biliyoruz ama bu hâl o hâl mi bilemiyoruz" diyerek, AKP'nin TBMM'de çoğunluğu kaybettiği 7 Haziran 2015 seçimlerinden sonra bölgede OHAL koşulları yaşandığını söylüyor.

Kimsenin darbe istemediğini söyleyen Ahmet Yılmaz, insan hak ve özgürlüklerinin OHAL gerekçesiyle ihlâlinden endişeli. Ama bu durumun AKP'nin çözüm sürecini başlatması için yeni bir fırsat doğurabileceğine de inanıyor.

Soyadlarını açıklamayan Diyarbakırlılardan Faysal, "Halk ne darbe istiyor, ne de OHAL'li bir demokrasi!" diyor.

Tüm bu yaşananlardan sonra Türkiye'de yasamak istemediğini, çok umutsuz olduğunu vurgulayan Şilan ise "Ne darbe olsun ne de OHAL. Hayatı normal yaşayamayacak mıyız?" diye soruyor.

 

"İhbarcıların ödüllendirildiği bir dönem"

 

Hemşire olduğu icin adını açıklamak istemeyen bir kadın uzun yıllar yaşadığı OHAL'i şöyle özetliyor:

"OHAL, birbirinden hoşlanmayan hasımların ufacık bir husumetlerinde terör yaftası ile şikayet edilip, günlerce sorgusuz sualsiz gözaltılara meydan veren, ihbarcıların ödüllendirildiği bir dönem demek."

Emekli öğretmen olduğunu söyleyen Melek Hanım da "Ben ve benim yaşıtlarım OHAL'in ne demek olduğunu çok iyi biliyoruz. Bölge ekseninde yığınla hukuksuzluk, faili meçhul cinayet ve alabildiğince güvenlik tedbirleri adı altında kolluk kuvvetlerinin keyfi uygulaması demek. Hatta yolda yürürken bile eskaza yürüyüşünüzden rahatsız olunduğunda, herhangi bir açıklama yapılmadan saatlerce, günlerce gözaltına alınmanız demek" diyor.

Kayapınar'da bir kafe işleten Kadir'in, OHAL ilanı ve son gelişmelerle ilgili görüşleri ise şöyle:

"Güçten nemalanan her türlü hukuksuzluktan beslenen çetelerin bundan güç alarak tekrar hortlayacağını düşündüm. Asker, polis gücü elinde bulundurduğu için birey olarak artık hiçsiniz. (OHAL) Yine bir sürü hak ihlali demek. Bunun 3 ayla sınırlı kalacağına inanmıyorum. OHAL'in buradaki hâli felaketti ama oradaki (Batı'daki) hâli ne olur, bilemem.”

 

"Günlük hayatı etkilemeyecekse, neden ilan edildi?"

 

OHAL döneminde bölgede gazetecilik yapan Mahmut Bozarslan ise olağanüstü hâlin kaldırıldığı Şırnak'ta olduğunu, gözlerinin önüne insanların umutlu yüzlerinin geldiğini söylüyor.

"OHAL kaldırılacak diye seviniyorlardı. şimdi geri geldi ve bende büyük hayalkırıklığı yarattı. O dönemi bizzati yaşayan biri olarak günlük hayatı nasıl etkilediğini çok iyi biliyorum" diyor Mahmut Bozarslan ve ekliyor:

"Her ne kadar hükümet günlük hayatı olumsuz etkilemeyeceğini söylese de, ben buna katılmıyorum. Eğer günlük hayatı etkilemeyecekse niye ilan edildi? Umut ederim, etkisi çok az olur" diyor.

 

"Sivil darbe değil"

 

Türkiye'nin çok olağanüstü bir süreçten geçtiğini belirten Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Vahap Coşkun ise insanların OHAL'den ziyade sıkıyönetim beklediğini belirtiyor. "Ama sıkıyönetimde yetki askerde olacağı için, OHAL ilan edildi" yorumunu yapıyor.

Vahap Çoşkun'a göre, Türkiye'nin tamamında ilk kez OHAL ilan edildiği için uygulamada bölgesel farklılıklar olabilir. Her bölgede, o bölgenin şartlarına göre tedbirler alınabilir. OHAL'in nasıl uygulanacağı da olayların seyrine bağlı.

Coşkun, OHAL'i "sivil darbe" olarak gören kesimlere de katılmıyor:

"Bu sivil bir darbe değil. Çok ciddi bir darbe teşebbüsü vardı ve Cumhurbaşkanına karşı suikast girişimi vardı. Bu ciddi olaylar sonucunda OHAL ilanı normal ve kimseyi çok şaşırtmamalı."