'Doğan Akın elmalarla armutları karıştırmış'

'Doğan Akın elmalarla armutları karıştırmış'

Nazlı Ilıcak (Sabah, 13 Haziran 2012)

 

Elmalarla armutları toplamak

 

Doğru muhakeme, yanılmayı önleyen önemli bir özellik. Buna mukabil, mantık hataları, elma ile armudun toplanması yolunu açar.

Hatırlarsınız Fethullah Gülen, bir zamanlar ses kasetleri yüzünden hedef tahtası olmuş, Nuh Mete Yüksel de ilâve delil olarak bu kasetleri iddianamesine almıştı. Gülen, "devleti ele geçirme" iddiasıyla "terör örgütü lideri" sıfatıyla yargılandı ve 2008'de Yargıtay Ceza Genel Kurulu'nda beraat etti. T24 adlı internet sitesinde, Doğan Akın, Gülen'in savunmasından yaptığı alıntıları, bugünün Ergenekon ve Balyoz sanıklarını müdafaa etmek için kullanmış. Verilmek istenen mesaj şu: Gülen, o tarihte masumiyet karinesinden, somut deliller bulunmamasından, kasetlerin tahrif edilip kolaj yapıldığından söz ediyordu; bugünkü sanıklar da, onun gibi, tartışmalı ses kayıtları ve dijital belgeler yüzünden suçlanıyor. Ben, elmalarla armutları toplamak işte buna derim. Türkiye, darbelerden çok çekti; faili meçhul cinayetlerin arkasında Ergenekonvari derin yapıların olduğu hep söylenegeldi. Ama "laiklik elden gidiyor" korkusunun sürekli beslenmesine rağmen, hiçbir zaman ciddi bir irtica tehdidiyle karşı karşıya kalınmadı. Endişeleri canlı tutmak için kullanılan bazı tarihler hep oldu. Meselâ, Hilâfetin kaldırılmasını protesto eden Şeyh Sait ayaklanması (1925); meselâ, mektepli subaylara karşı alaylı subayların tahrik edilmesi sonucunda ortaya çıkan ve "Şeriat isteriz" sloganları atılmasına rağmen, daha ziyade İttihat ve Terakki'yi bertaraf etmeye çalışan 31 Mart vakası (1909); meselâ, esrar içirdiği bir avuç müridi nezdinde kendisini mehdi ilan eden Derviş Mehmet'in Menemen'de ayaklanması ve Teğmen Kubilay'ın öldürülmesi (1930)... Bazen İmam Hatipler, bazen başörtülüler, zaman zaman bir siyasi parti ya da ezanın Arapça okutulmasının serbest bırakılması gibi düzenlemeler ile korkular canlı tutuldu. İrtica iddiaları yıllar boyu süregelmekle birlikte, yavaş yavaş, bunun sahte bir gündem olduğu daha geniş kitlelerce anlaşıldı.

Fethullah Gülen de, 28 Şubat sürecinde dindarların üzerine çöken kâbustan nasibini aldı. Onun ses kasetleri zaten, kendisini ziyarete gelenlere hitaben yaptığı konuşmalardan oluşuyordu. O süreçte, devletin hışmına uğradıklarından yakınanlara, kimliklerini belli etmemesini söylemesi kıyamet kopartmış, devleti ele geçirme çabalarının kanıtı olarak gösterilmişti. Oysa Gülen onlara, süreçten zarar görmemeleri için bu tavsiyeyi yapıyordu. Kitaplarından ve kasetlerden alıntılar, devlet içindeki örgütlenmenin ve şeriat devletinin delili gibi sunulmuştu. Oysa kitapların tam metni ortadaydı ve Gülen "Bunları ben yazmadım" da demiyordu.

Ergenekoncuların ses kayıtları, bilgisayar çıktıları, dijital veriler, askeriyenin en mahrem mekânlarından elde ediliyor. Bunları destekleyen ifadeler, bombalar, silâhlar çıkıyor. Misyonerlere ve gayrimüslimlere yönelik cinayetler işlendi ya da planlandı. Olayları bir bir anlatan günlükler ele geçti. Zaten birçok kayıt da, bizzat askerlerce tutulmuş. Yargılama safahatındaki bazı noksanları eleştirmek, birtakım belgeler üzerinde kuşkular dile getirmek mümkün ama Gülen kasetleriyle Ergenekon delillerini kıyaslamak, bana elmalar ile armutları toplamak gibi geliyor. Gülen, devleti, istese de ele geçiremez. Olsa olsa, bir sempatizan kitlesi yaratabilir. Diğerleri ise, geçmişte birkaç kere örneklerini gördüğümüz ve ağır sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığımız gibi, darbe yapmaya ehil kişiler.

AK Parti iktidarı döneminde, otoriterleşme, muhafazakârlaşma, dinin daha fazla görünür hale gelmesinden şikâyet edenler çıkabilir. Ama neticede çözüm sandıktadır. Buna mukabil, bir kere darbe çorabı başımıza örüldü mü, ne kadar çabalarsak çabalayalım, işin içinden çıkamayız. Bugün için de hâlâ darbe tehlikesi bertaraf edilmiş değil. Çünkü sistemde hiçbir değişiklik yapılmadı.