T24 Video Servisi
Müzisyen Doğan Duru, Ayşen Güven'in konuğu oldu. Solo müzikal çalışmalarını, Redd'le yolculuklarını ve sanatını anlatan müzisyen, "Sanatçı olarak hiçbir iktidarın yanında durmayız; ben işin duygusal tarafındayım, dinleyici kalbiyle dinliyor" diye konuştu.
Müzisyen Doğan Duru, Akustik24'te Ayşen Güven'in sorularını yanıtladı. Müzisyen, Redd grubu ile yolculuklarını, müzikal çalışmalarını, solo müzik üretimlerini anlattı. Ayrıca Duru, sanat ve sanatçı olmak hakkında görüşlerini belirtirken, sanat ve iktidar ilişkisine bakış açısını da ifade etti.
Duru, yayınladığı yeni şarkıları hakkında şunları söyledi:
"Elimde kaydettiğim, yazdığım çok şarkı var. Bunların bazıları da Redd'le yapacağımız şarkılar için çok uyumlu değil. Ben bir şarkı yapınca, bu bende mi kalsın, Redd'le mi devam etsin diye soruyorum. Kendi kendime yaptığım terapi tamamen bir şey üretmek olduğu için, çok fazla birikiyor bunlar. Onları sırayla yayınlıyorum. Yine 11 şarkılık bir albüm hazırladım. Albüm olarak çıkacaktı ama albümler şu an pazarlama açısından çok riskli bir model. İnsanların eskisi gibi müzik marketlere olan yolculuğu olmadığı için, eline bir materyalmiş gibi alıp incelemediği için, her şeyde olduğu gibi yönlendirmeler sonucunda ulaştığı için, bu sefer albümü parçalara böldüm. Finalde bir albüm olarak ortaya çıkacak. Bunlardan ilki 'Taraf'tı. Bir anda o albümün içine girdi."
Müzisyen Duru, sanat ve iktidar ilişkisi hakkında görüşlerini de dile getirdi. Sanatçının hiçbir iktidardan yana taraf olamayacağını, sanatçının doğası gereği konumunun bu olduğunu ifade eden duru, "Hiç elitist bir yerden gelmiyorum, kendimi de orada görmüyorum açıkçası, bu algı güzel satan bir algı. Bizim derdimiz, biz sanatçı olarak iktidarın yanında durmayız. Hiçbir iktidarın yanında durmayız. Bir yere geldikten sonra oradan ayrılmamız gerekiyor. Sanatçı koltukla yan yana duramaz. İnsanların ifadeleri netleştikçe ve herkes eleştiri yapabilir hale geldikçe, insanlar konfor alanlarından uzakta durabilecekler. Herkes söylediğine dikkat etmek durumunda, kariyerleri etkilenebilir. Böyle bir durumdayız. Bir yandan da Robert De Niro'nun Trump'a 'F*ck you' demesi var. Sanatçıların kendini net ifade etmesi gerekiyor. O zaman herkes buna alışacak. Özellikle popüler sanatçıların gücü çok yüksek. Ben bunu söylüyorsam bu bir eleştiridir. Ben bunu söylüyorum diye insanlar beni elitist sanıyorsa, o onların az kendini geliştirmesiyle alakalıdır. Ben her şeyi söyleyebilirim, kendi fikrimdir. Bunu ukalalık olarak görmeleri bence yanlış" diye konuştu.
Müzisyen Doğan Duru, müzik yolculuğu ve yeni eserleri hakkında şunları söyledi:
"Öncelikle Redd'in diskografisinde şarkıların yüzde 90'ının hem söz, hem müziğini yapan biriyim. 4. albümden sonra, demoları bitirmeye yakın grupla paylaşırdım. Sonra kolektif bir şey çıkardı. Üretim modellemesi bence heyecan verici olması lazım. Hep aynı yöntemi kullanırsak çıkan sonuç da aynı oluyor. Bunlar aslında Redd'in yolcuğunda etkili şeyler oldu. Benim sonuçta yaptığım bir şey, üretim. Bütün enstrümanları kendim çalıyorum, düzenlemeleri kendim yapıyorum, söz müziği kendim yapıyorum, mixini bile kendim yapıyorum. Sadece benim için çok özel bir terapi yöntemi. Ben bununla çok rahatlıyorum. Sadece kendime ait olduğu için... Sorduğum zaman çünkü müzikal bir eleştiri gelecek. Ama ben işin duygusal tarafındayım. Müzik dinleyicisi kalbiyle dinliyor. Ben o yüzden hikayeyi oraya koymaya çalıştım."
"Son albüm yapılırken, biz Pınar'la daha iletişim halindeydik, daha sonra Mehmet Ali'yle konuştuk. Gerçekten bu albüm bir terapi gibi benim için. Görüntülerin tamamında benim konuştuğum ve anlattığım şeyler var. Çok keyifli oldu bu. Umarım ikisi de Türkiye'ye dönerler. Mehmet Güreli'yle zaten uzun zamandır tanışıyoruz. Çok eskiden tanırım. Mehmet Abi'nin tiyatro müzikleri var, onları kaydederken yardım ediyordum. İlk albümün görseli de onun çalışmasıdır. Popüler kültür öyle bir şey ki, müzik yorumundan çok sayılara bakılıyor. Onun haricinde 5 Kasım'da 'Of' çıkacak. 'Of' kalp ağrısı yaşayanlar için zor olacak, şimdiden söylemek isterim. Sonrasında diğer şarkılar gelmeye devam edecek."
"Maalesef Türkiye'de bir taraf olma durumu söz konusu. Ya oradansınız, ya buradansınız gibi. Aslında bu o kadar ağır bir duygu ki. Arafta kalmanın da taraf olmak olduğu çok net. Biz seçiyoruz onu çünkü. İnsanlar hızla iletişimin çok kolaylaştığı bu çağda, kavuşup kavuşmama üzerine olan noktaların epik gücüne çok ihtiyaç duyuyor. Romeo ve Juliet gibi. Hep bir arızanın peşinde gibi. Halbuki çok net, kimi kendini hapiste görüyor. Kimi kendi duygularını değiştirilmiş olarak görüyor. Kimi ben bir şeye hazır değilim yalanıyla yaşıyor. Kimi ben özgür olmak istiyorum yalanıyla yaşıyor. Bu okudukları şeyler bir edebiyat ürünü sonuçta. Bu arıza merakı yüzünden de insanlar arafta kalabiliyor. Bir taraf seçemiyor. Hem çok kolay, hem çok zor bir çağda yaşıyoruz. Özellikle erkekler tehlike sınırını aşmış durumda."
"Türkiye'de iktidar değişene kadar opera söylemeyeceğim. Liyakat hiçbir yerde yok. Mantığın değişmesi gerekiyor. Sanat ve kültürle olan ilişkisi sorgulanmalı bence insanların. Tabii senfoni, birtakım çalışmalar yapabilirsin. Sanırım sesimin daha yetersiz olması gerekiyor böyle bir teklif için. Şimdilik bilmediğim ama gördüğüm bir gelecek gibi geliyor bana. Bu albümde klasik partisyonlar yazdım. Ama senfoni denen şey, onun başka olması gerekiyor. O kadar kolay değil maalesef. Kendi havanızı oraya koyamazsınız yani. Opera konusu için, ben sürekli çalışıyorum. Kendim için yapıyorum, insanların gerçekten çalışması gerekiyor. Şarkıcının sesini sürekli geliştirmesi gerekiyor."
"Bu ülkenin ihtiyacı olan şey, kendini net ifade eden insanlar. Herkese başka yüz ve mimiklerle yaklaşan insanlardan iğreniyorum. Bu ülkenin net ifade eden insanlara ihtiyacı var. Ben kendini güzel ifade ediyor denilen insanlar görüyorum, onların bin tane yüzü olduğunu görüyorum, benim bir tane yüzüm var. Negatif ya da pozitif olarak kendinizi yüklemeyin. Gerçeğin yanında olun. Süperkahraman gibi yaşayan insanların süperkahraman olduklarına inanmıyorum. Kimse süperkahraman değil çünkü. İnsanların neyi neden söylediği konusunda düşünmüyoruz. Çok fazla sayı olan da yanlış olabilir. Bu sayısal şeyin peşinde gitmek, sayısal fazlayı eleştiren azınlığı da azınlık olarak görmek. Azınlık duygusuyla barışmadığımız sürece bu ülke refaha, barışa ermeyecek. Sanat toplumun bir tezahürü olan başka bir ifade biçimidir. Daha kendini masalsı, dramatik duygularla ifade etme şeklidir. Topluma çok benzer."
"TİP bana çok yakın geldi. Bu anlamda toplumsal muhalefeti güçlendirmek için bir yerlerde toplanmak gerekiyor. İnsanlara cesaret vermek için, kendimi de çok uzakta tutmamak adına partiye üye oldum. Ne kadar katkım olursa o kadar olacaktır. İnşallah iktidar olurlar ama ben o noktada yer almam. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu şöyle dedi mesela, "KYK kredileri işe girildiği zaman ödenecek." Ben de artıyorum, öğretmenler ödememeli mesela. En önemli şey eğitim. Belki Kılıçdaroğlu bunu görmüştür. Belki faydalı olur diye."