Cumhuriyet yazarı Orhan Bursalı, bünyesinde Hürriyet ve Posta gazeteleri ile CNN Türk, Kanal D gibi televizyon kanallarını da bulunduran Doğan Medya Grubu'nun 1.1 milyar dolara Erdoğan Demirören'e satılmasını değerlendirdi. "Tüm otoriter - tek adam rejimlerinin başlıca kaygısı, kamuoyunu kontroldür ve tüm ana akım medya ile bunu sağlamaya yönelirler" diyen Bursalı, "Doğan Medya ile birlikte, TÜSİAD’ın da en önemli kamuoyu kanadı yolunmuş durumdadır" diye yazdı.
Doğan Medya'nın bir yönüyle TÜSİAD’ın parçası olduğunu ifade eden Bursalı, "Doğan Medya, siyasi baskıyla, en azından bugün iktidar yanlılığı bilinen sermayeye devredilmiştir ve TÜSİAD tırpanlanmıştır" dedi.
Orhan Bursalı'nın, "TÜSİAD’a darbe: Doğan ile sermaye el değişimi" başlığıyla (9 Nisan 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Aydın Doğan’ın, kim ne derse desin, artık siyasi baskı ve tehditlere dayanamayarak medyasını toptan satmasının diğer bir yönü var henüz üzerinde durulmayan: TÜSİAD’ı tırpanlama.
Buna “Sermaye el değişimi” de diyebilirsiniz.
Doğan Medya, bir yönüyle TÜSİAD’ın parçasıydı. Anlayış olarak, düşünce olarak, hadi prim vererek söyleyelim “Cumhuriyet değerleri” olarak; hukuk, demokrasi, saydamlık, insan hak ve özgürlüklerinden yana olarak...
Bu saydıklarım Türkiye’dir, yani Türkiye’nin düşe kalka, adım adım ilerlediği yoldur. Ve bu iktidar döneminde hemen hepsinden uzaklaşıldı.
TÜSİAD’ın büyükleri, uluslararası olarak da geliştikçe ve büyüdükçe, evrensel değerlere daha çok ihtiyacı olduğunu gördü.
Çünkü, hepsinin ayağı Türkiye’ye basıyor. Türkiye sermayesinin ülkeden bağımsızlaşmış, tamamen uluslararasılaşmış belki de tek bir grubu yok.
Hepsinin esas büyüme kaynakları Türkiye.
Türkiye ekonomisinin de sermaye, ham/ yarı mamul madde, ileri-yüksek teknoloji, sabit sermaye yatırımları, sıcak para ihtiyaçları bakımlarından dışarıdan beslenmeden yaşayamadığını biliyorsak...
Ve dış sermayenin, dış yatırımın Türkiye’nin hukuk, yasa ve evrensel değerlerini de en azından kendi güvenliği için gözettiğini hesap edersek..
Türkiye ekonomisinin sürekli ayakta kalması ve krizlere girmemesi de, TÜSİAD’ın çıkarınadır.
Türkiye’nin keyfi, kayırmacı, otoriter bir yönetim altına girmesi korkutucudur sermaye için de. Çünkü, ülke hukuki olarak da sermayenin batırıldığı, çıkarıldığı, el değiştirildiği bir ülke görünümündedir. Hukuk, dayatma düzeni ile yer değiştiriyorsa, herkes için tehlike büyüktür.
Bu durum şu düzene gider: Hepinizin malı mülkü iktidarındır, o izin verdiği sürece bu malı kullanabilirsiniz (Padişah - Osmanlı düzeni). Eğer iktidarın talepleri doğrultusunda kullanmazsanız, sizden alınıp başkasına verilir veya yok edilir.
Şüphesiz, henüz böyle bir sistem işlerlik kazandı demek istemiyorum. Ama bu anlayışın tüm ipuçları da görülüyor.
TÜSİAD’ın hukuk, basın özgürlüğü vb. gibi değerlere sık sık vurgu yapması, iktidar- saray çevrelerinde TÜSİAD gibi ana sermaye gruplarına karşı büyük bir rahatsızlık ve çatışma yarattığını biliyoruz.
Murat Yetkin’in Aralık 2016’da kaleme aldığı yazıyı anımsadım. Yazıda, iktidar çevrelerinde, tahakküm edilemeyen şirketlerin nasıl yola getirilebileceğine ilişkindüşüncelere yer veriliyordu. Mesela “Avrupa’dan çıkarsak, yön değiştirirsek bizim olmayan şirketler de batar, el değiştirir” gibi düşünceler, “siyaset önerileri” arasında bulunuyordu.
Bu tür “tarihin en büyük sermaye el değişimi”ne sahne olacak dönüşümler, pek de mümkün gözükmüyor; ülkenin çok daha başka koşullara yuvarlanması gerekir.
Ama bu saptamalar, Doğan Medya’nın el değiştirmesinin, “TÜSİAD sermayesinin” bir kısmının da el değiştirmediği anlamına gelmez. Doğan Medya, siyasi baskıyla, en azından bugün iktidar yanlılığı bilinen sermayeye devredilmiştir ve TÜSİAD tırpanlanmıştır.
Para olarak baktığınızda fazla anlamı yok gibi: 4 milyar TL’ye yakın bir toplam. Bu “TÜSİAD sermayesi”nin yüzde kaçına denk gelirin hesabını başkası yapsın, buna zamanım yok. Ama yüzde birinin bile altındadır.
Fakat Doğan Medya’nın değerini “parasal” olarak ölçmeye kalkarsak çok temel bir yanlış yaparız.
Doğan Medya, daha önce de yazdığım gibi, tüm baskılara rağmen “gazetecilik” yapmaktan vazgeçmedi, orada genellikle gazetecilik egemen oldu, Türkiye Cumhuriyeti değerlerini ve evrensel değerleri savundu...
Her zaman söylüyorum, iktidarın amacı ılımlı bile olsa, ana akım medyanın “gazetecilik yapması”ndan duyduğu rahatsızlıktır. Neyi büyüteceğine, neyi “birinci sayfa”dan nasıl “göreceğine”, neyi iç sayfalarda küçük görmen veya hiç görmemen gerektiğine, otoriter rejim ve başı karar verecektir.
Bir AKP yetkilisinin, Şirin Payzın’ın programında “medya hiç olmadığı kadar özgürdür ve çeşitliliğe sahiptir” mealinde sözler söylemekten bile çekinmemesi, durumu ve yalanın boyutlarını özetlemektedir.
Tüm otoriter - tek adam rejimlerinin başlıca kaygısı, kamuoyunu kontroldür ve tüm ana akım medya ile bunu sağlamaya yönelirler.
Doğan Medya ile birlikte, TÜSİAD’ın da en önemli kamuoyu kanadı yolunmuş durumdadır.