Soğuk Savaş sırasında yüzlerce casus ülkelerine ihanet etti.
Kimileri inançları, kimileri para yüzünden... Ama Jeff Carney'nin nedeni farklıydı. Doğu Almanya'da yeni bir yaşam hayali kuran yalnız, eşcinsel bir askeri pilottu. Yıllar sonra Carney kendi hikayesi ile artık Chelsea adıyla anılmak isteyen Bradley Manning'in öyküsü arasında paralellik kuruyor.
Jeff Carney Nisan 1983'te bir gece yarısı Charlie kontrol noktasına ilerliyordu. Bacakları titremeye başlamıştı. Terliyordu.
Doğu ve Batı Berlin'i ayıran çizginin karşı tarafına adım attığında artık güvende olduğunu düşünüyordu. Doğu'da yaşayacağını düşünüyordu. Ama yanılıyordu.
Doğu Alman sınır muhafızları onu ucuz bir masa, bir-iki sandalye ve bir Almanca-İngilizce sözlüğün olduğu boş bir odaya götürdüler.
"O gece beyaz hattı geçerken amacım hiç bir şekilde casus olmak değildi. Sadece kaçıyordum" diyor.
"Doğu Alman Hükümeti'nden temsilcilerle konuşmak istediğimi söyledim. Ama deri ceketli kişiler geldi. Casustular."
Jeff Carney bunu beklemiyordu. Daha 19 yaşındaydı ve memleketinden Berlin Marienfelde'deki görevine yeni gelmişti.
Ailesindeki sorunlar nedeniyle bunalıma girmiş, kaçmak için 17 yaşında Hava Kuvvetleri'ne katılmıştı.
Berlin'de görev yaparken akşamları yalnız içiyor, geceyi eşcinsellerin gittiği barlardan birinde bitiriyordu.
Carney işinden de nefret ediyordu. Burada istenmediğini düşünüyor ve ordunun eşcinselliği yasaklamasına öfke duyuyordu.
Doğu Almanya'ya kaçmasında hiçbir ideolojik amacı yoktu.
Buna aniden karar vermişti. Karşı tarafta kendisine kucak açacaklarını, Doğu'da yeni bir evi olacağını düşünüyordu.
Carney, "Bu kişilerin bir insan olarak bana değer vereceklerini düşünmekle aptallık ettim. Bugün bunun doğru olmadığını biliyoruz. Değerim erişimimin olduğu şeyler kadardı" diyor.
Doğu Almanlar ondan işine geri dönmesini ve casusluk yapmasını istediler. Aksi halde Carney'yi komutanına ihbar edeceklerini söylediler.
Carney, yeni yayımlanan "Against All Enemies" (Tüm Düşmanlara Karşı) adlı kitabında "Hayal kırıklığı yetersiz kalan bir sözcüktü" diyor, çünkü "ruhunu bir kez satmıştı ve artık dönüş yoktu."
Böylece Carney'nin casusluk hayatı başladı.
Jeff Carney, Amerikan Hava Kuvvetleri'ne lisanı sayesinde girmişti. İşi Doğu Almanları dinlemek ve duyduklarını tercüme etmekti.
Yüksek bir rütbesi olmamasına karşın bir dil uzmanı olarak gizli bilgilerin tartışıldığı bir ortamda çalışıyordu.
Dinleme noktasından aldığı gizli dosyaları botlarına ya da pantolonuna sokarak dışarı çıkarıyor daha sonra bunları ya kendisinden sorumlu olan "Ralpf" adlı ajana teslim ediyor ya da Berlin'in kuzeybatı ucundaki Eiskeller ormanında bir ağacın altındaki cephane kasasına bırakıyordu.
Alman casusları ona "Uwe" adını takmışlar ve belgelerin fotoğrafını çekebilmesi için "Lipton Ice Tea" kutusuna gizlenmiş bir fotoğraf makinası vermişlerdi.
Carney, Doğu Alman gizli polisi Stasi'ye gizli belgeler vermesine rağmen Amerikan halkına ihanet etmediğini, çünkü "Hükümete ihanet etmekle ülkeye ihanet etmenin" farklı şeyler olduğunu söylüyor.
Dünya barışının korunmasına yardım ettiğini, kimseye ABD'ye zarar verecek bir bilgi vermediğini belirtiyor.
Carney, bir gün Amerikan askerlerinin Sovyetler'i saldırıya uğradıklarına inandırmayı amaçlayan bir tatbikat planladıklarını duydu.
Sovyetler'in acil duruma müdahalesini izleyerek onların elektronik haberleşmesi hakkında çok değerli bilgiye sahip olacaklardı.
Carney, "İşler ters gidebilirdi, Sovyetler gerçekten saldırıya uğradıklarına inanırlarsa insanların hayatı tehlikeye girerdi. Bugün biliyoruz ki 1983'te nükleer felakete çok yakındık" diyor.
Jeff Carney, mesaisini bitirip aceleyle uyarı mesajını ulaştırmaya gitti.
Carney, iki yıllık casusluğunun Amerika'ya 15 milyar dolara mal olduğunu belirtiyor.
1984'te Carney'e Berlin'deki görevinin sona ermek üzere olduğu Teksas'a geri gönderilebileceği söylendi.
Bir süre casusluğa devam etti. Doğu Alman casuslarla buluşmak için Meksika ve Brezilya gitti.
Ama Carney'nin amirleri akıl sağlığından şüphe duymaya başlamışlardı.
Doktora gitmesi emredildi, doktor paranoya teşhisi koydu.Amirleri onu bir akıl hastanesine sevk ettiler ve iş yerine girişini yasakladılar.
Carney bir şeyler yapması gerektiğine karar verdi. Meksika'ya bir bilet aldı. Doğu Alman elçiliğine gitti. Berlin'le temasa geçmelerini istedi.
İki yıl önceki şeyi istiyordu; Doğu Almanya'da yaşamak. Meksika'dan kaçırıldı, buradan Küba'ya götürüldü. Sonra da Prag ve Doğu Almanya'ya. Adı Jens Karney oldu. Kendisine Doğu Alman pasaportu ve yaşayacak bir yer sağlandı.
Önce tek odalı bir apartman dairesinde kaldı. Burada sadece siyah-beyaz bir televizyon ve Lenin'in Almancaya çevrilmiş kitapları vardı. Mükemmel bir yer değildi.
Sonradan dairesinin dinlendiğini fark etti. Otobiyografisinde "Sıklıkla yalnızdım ama hiç yalnız kalmadım" diye yazıyor. Berlin Duvarı yıkılınca, her şey yine değişti. Stasi dağıldı, Berlin metrosunda makinistlik işi buldu.
Sonra Amerikalılar onu yakaladı. 1991'de güpegündüz bir sokağın ortasında gözaltına alındı ve ABD'ye götürüldü.
Jeff Carney, burada 38 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sonra cezası 20 yıla düşürüldü.
12 yıl sonra hapisten çıkan Carney şimdi, evlat edindiği oğluyla Ohio'da yaşıyor. İşsiz. Resim yapıyor.
Wikileaks'e ABD'nin gizli belgelerini sızdırmaktan suçlu bulunan ve 35 yıl hapis cezasına çarptırılan Manning'in öyküsüyle kendi hikayesinin çok benzediğini söylüyor.
"Manning'in davasına bakınca birçok benzerlik görüyorum: yaş, tecrübe düzeyi, ilk kez yurt dışı, büyük sorumluluk ve genç yaşta çok gizli bilgilere erişim hakkı..." diyor.
İkisi de cinsel kimlikleri nedeniyle sıkıntı yaşadı ve ikisi de hayatlarının bu bölümünü ordudan gizlemek zorunda kaldı.
BBC Türkçe