Doğu Avrupa’daki kriz Türkiye’ye uyarı mı?

Doğu Avrupa’daki kriz Türkiye’ye uyarı mı?
Doğu Avrupa’da yaşanan son krizden sonra küresel kriz yeni bir boyuta mı girdi? Yaşananlar Türkiye için bir uyarı mı? Ukrayna iflasın eşiğindeBeklenilenin aksine Latin Amerika ve Asya ülkelerinden önce kriz Orta ve Doğu Avrupa ülkelerini vurdu. Ekonomileri çökme noktasına gelen Orta ve Doğu Avrupa ülkelerinin liderleri, 180 milyar Euro’luk bir paketle Avrupa Birliği’nin kapısını çaldı. Paketin mimarı, Macaristan Başbakanı Ferenc Gyurcsany, hafta sonu yapılan zirveden önce çarpıcı bir uyarıda bulunmuş ve eğer yardım edilmezse Avrupa’da ekonomik bir demir perde oluşacağını söylemişti. Macar Başbakanı’nın uyarılarına rağmen paket geçmedi. Şimdi bundan sonra ne olacağı tartışılıyor. Bazı ekonomistler, krizin yeni bir boyuta ulaştığını, bazıları da son gelişmelerin krizin aşılması için alınan önlemlerin yetersizliğini ortaya koyduğunu savunuyor. Avrupa Birliği’ndeki son yaşanan kriz çerçevesinde küresel krizin geldiği noktayı, bundan sonrasını ve Türkiye’ye yansımalarını, çözüm önerileriyle birlikte ntvmsnbc’ye değerlendiren Prof. Dr. Erinç Yeldan, “Dışlanmış Avrupa ya da öteki Avrupa süreci yaşanıyor. Kapitalizm’in merkez itici gücü olarak, yeni teknolojilerin yaratılması, yeni mal ve hizmetlerin üretilmesi, kriz sonrası büyük ölçekli yatırımların oluşturulması sürecinde merkezi Avrupa ile Öteki Avrupa arasındaki fark giderek açılıyor. Öteki Avrupa’nın dışlanmışlığı bu aşamada daha da belirginleşip daha da keskinleşiyor görünüyor” dedi. 'Doğu Avrupa arada sıkışmış' Prof. Dr. Erinç Yeldan (Bilkent Üniversitesi) Yaşanan küresel krizde söz konusu olan sermayenin yer değiştirmesi değil, sermayenin buharlaşıp uçması, kaybolması, çözülmesi oldu. Bu aşamaya gelince Batı Avrupa ekonomilerinde peş peşe işsizlik oranları arttı. Yaygın iflaslar ve kurtarma operasyonları gündeme geldi. Diğer tarafta ise Çin ve Hindistan bölgesinde ekonomik büyüme yavaşlasa da en azından pozitif oranların korunduğu bir görünüm ile karşı karşıyayız. O bölgede ne olursa olsun sınai üretim hâlâ sürüyor. Büyüme oranları yüzde 10-12’lik düzeyden Hindistan’da yüzde 5'e Çin’de yüzde 6’ya gerilese de hâlâ pozitif büyüme var. Çünkü en azından bir sanayi altyapısı, bir üretim alışkanlığı var. Dünyanın fabrika ve atölyelerinin üretimi hâlâ daha orada devam ediyor. Varolan gerçek şu ki; artık 2007 öncesi ticaret ve finans akımlarının sürdürülmesi mümkün değil. Yepyeni teknolojiler ve yeni sanayilerle krizle başedilecek ve bunlar büyük olasılıkla yine gelişmiş, teknoloji üreten lider endüstrileri ülkelerinden gelecek. Üretimin bizzat oluşturulduğu bölgeler ise ucuz işçilik ve ucuz hammadde kaynaklarının olduğu ülkeler olacak. Bu resimde Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine, Batı Avrupa’ya ucuz insan deposu ve hizmet sağlamaktan öte pek yeni bir açılım kalmıyor. Bizzat üretimin ucuz işçilikle yapılması da Doğu Asya ülkelerinin olanağı olarak gözüküyor. Doğu Avrupa, kapitalizmin merkezinde ABD ve Batı Avrupa’dan giderek üçüncü dünya ülkelerine kayma sürecinde, elinde çok fazla kaynağı olmayan bir bölge olarak arada sıkışmış görünüyor. Çin ve Hindistan en azından krizi atlatabilecekleri koşulları kendi içinde yaratma esnekliği gösteriyor. Belki Avrupa’nın bir bütün olarak bu krizden ortak etkilenmesi beklenirdi ama bu söz konusu olmuyor. Şu anda Macar Başbakanı’nın geçen hafta verdiği ifadeyle, Doğu ve Batı Avrupa arasındaki ‘demir perde’ tekrardan iniyor. Öteki Avrupa Dışlanmış Avrupa ya da öteki Avrupa süreci yaşanıyor. Kapitalizm’in merkez itici gücü olarak, yeni teknolojilerin yaratılması, yeni mal ve hizmetlerin üretilmesi, kriz sonrası büyük ölçekli yatırımların oluşturulması sürecinde merkezi Avrupa ile Öteki Avrupa arasındaki fark giderek açılıyor. Öteki Avrupa’nın dışlanmışlığı bu aşamada daha da belirginleşip daha da keskinleşiyor görünüyor. Batı Avrupa merkezli sermayeni, Doğu Avrupa’daki yatırımları nedeniyle, sonunda Doğu Avrupa ülkelerinin kurtarılacağı iddia edilebilir. Ama bu, sektör sektör, endüstri endüstri, işletme işletme incelenecek bir konu. Şirket bazında ya da endüstri bazında bu yorumu haklı çıkartacak örnekler mutlaka bulunacaktır ama ben yaşananlardan, Orta Avrupa bölgesinin bir bütün olarak merkez Avrupa tarafından kurtarılması için gerekli kaynakların Avrupa’da olmadığını, bunun çok maliyetli olduğunun altının çizildiğini okuyorum. Örneğin Bundesbank’ın başkanı böyle bir kurtarma operasyonun Avrupa bütçesini temelden sarsacağı ve Avrupa’nın göbeğinde Pandora’nın kutusunu açacağını söyledi. Yeni nesil krizSon yaşananlardan sonra krizin yeni bir aşamaya girdiğini söylemek kolay değil. Yaşayarak öğreniyoruz, önceden bir kehanette bulunmak mümkün değil. Kimsenin elinde de böyle bir olanak yok. Ama krizin başlangıcı 2007 Ağustos’u olarak nitelendirilirse, ABD’de konut piyasasında ilk olumsuz haberlerin gelmesi ve çalkantıları, bir başka dönüm noktası da 15 Eylül tarihi Lehman Brothers’ın çökmesi, o tarihten sonra bir zincirleme reel ekonomik etkiler yaşandı. Öyle zannediyorum ki Şubat-Mart aylarından başlayarak bütün dünya, reel ekonomilerde işsizliğin çok yüksek boyutlara çıkacağı bir konjonktüre sürüklenecek. Bu aşamada doğrudan doğruya reel sektörleri, ihracat pazarlarını, istihdamı, yatırımları etkileyen uzun süreli bir durgunluk ile karşılaşacağa benziyoruz. Bundan önceki krizlerde bir finansal çöküş söz konusu oluyordu. Asya krizinde, 2001 Türkiye ve Arjantin krizlerinde, 1998 Brezilya’da olduğu gibi... Bu tür krizlerde spekteküler çöküş evet çok şiddetli oluyordu, miili gelirde çok şiddetli bir daralma oluyordu fakat çöküş kısa süreli yaşanıyordu. Finansal sistem doğası gereği daha akışkan olduğu için bu tip yaraları sarması göreceli olarak daha kolay oluyordu. Şimdi ise böyle finansal bir anlık çöküşle karşı karşıya değiliz. Ben uzun süredir bu tip krizin ‘yeni nesil’ kriz olduğunu inancını savunuyordum. Bu, anlık çökmeye neden olan, bir teknik hata ya da yanlış bir uygulama gibi bir politika hatasından patlak veren bir finansal krizden ziyade, sistemin kendi içinde dengelerinin sarsıldığı, sistemin kendi kendini besleyememesi, sermaye birikimini sağlayamaması ve kabuğun çatırdaması neticesinde uzun süreli bir durgunluk ile karşı karşıya kalacağımız bir kriz olarak görülüyor. Sanırım 2009 yaz aylarına kadar böyle bir uzun süreli durgunluk devam edecek. Çin krizi daha rahat atlatabilir Tüm bu süreçten sonra ‘krizden fırsat çıkarma’ deyimi artık yer etti. Bir çok yorumcu, buna ben de katılıyorum, bu krizin Çin için değişik bir fırsat olduğunu vurguluyor. Çin artık ihracat öncelikli büyüme yerine, kendi iç pazarıa yönelirse, kriz Çin için bir fırsat olabilir.. Çin eğer dengeli bir şekilde, kendi orta sınıflarını güçlendirerek artık ucuz iş gücü deposu olmaktan çıkar ve yüksek gelirli orta sınıflar yaratacağı bir modele geçerse, Çin’in krizi daha rahat atlatacağı söylenebilir. Ama, şu ana kadar sürdürdüğü klasik ihracata yönelik büyüme, döviz kurunu ucuz tutarak dış pazarlarda rekabetçi agresif bir ihracat politikasını devam ettirmeyi düşünürse sanırım artık aradığı pazarları bulamayacaktır ve krizden o da nasibini alacaktır.