Bir zevkle maç yazamayacak mıyım? Şöyle keyifli bir maç izleyip, zevkle yazmak istiyorum. Bir türlü olmuyor. İki gün önce Beşiktaş'ın üstelik Avrupa Ligi maçında rezalet bir zemin. Dün gece de öyle. Bu saha şartlarındaki bir karşılaşma sonrası şu kötü oynadı, bu kötü oynadı demek inanın haksızlık olur.
Yine de yazacağız tabii. Galatasaray, Misimoviç transferinden sonra 4-2- 3-1 oynamaya, bu düzene alışmaya çalışıyor. İki maçtaki ortak özellik, karşılaşmalar ortada geçiyor. Galatasaray, maçları tek kale oynayamıyor. Geçen hafta bir duran top (penaltı), dün gece de yay civarında Ayhan Akman'ın şutuyla gol buluyorlar.
Yine de iki maç üst üste kaybettikten sonra üçte üç yapmak çok önemliydi. Hem de bireysel anlamda takımın % 60'ı formsuz olmasına rağmen... Üstelik karşısındaki Bucaspor takımı yeni toparlanmış olsa da çok akıllı bir teknik direktörleri var. Bu lige uygun oyuncularla yola çıkmış. Üzerine koyarak gidiyorlar. Bülent hoca, temel olarak bu maçları kaldıracak fizikli ve deneyimli oyuncular tercih ediyor. Açıkçası dün de Galatasaray'a hemen hemen hiç pozisyon vermediler. Fazla pozisyon bulamasalar da rakibin üzerine gitiler. 1-0'dan sonra defansı orta sahaya çıkarınca özellikle Aydın ve Pino ile sağdan birkaç kere çabuk ve etkili geldi Galatasaray. İkiyi bulup rahatlayamadı.
9 puan çok önemli
Ayağa hızlı oynayan Galatasaray gitmiş, kontratak takımına dönüşmüş. Ama üç maçta alınan dokuz puan Galatasaray'ın önünü açacaktır. Önemli oyuncuları Baros, Kewell, Pino, Aydın, Insua yüzde yüz hazır değiller. Tribündeki Arda, kuvvetli Elano döndüğünde dokuz puanın önemi daha iyi anlaşılacak.(Rıdvan Dilmen - Sabah - 19 Eylül 2010)