Mehmet Altan*
Hapishanede bir yılı aşkın süre geçmiş, gelmişiz 25 Kasım 2017 tarihine, o gün cumartesiymiş…
Şunları yazmışım:
– 13 Kasım Pazartesi günü duruşma vardı, ama epeydir sıradan bir hapishane gününden farklı bir anlam yaratmıyor.
Çünkü mahkeme mahkeme değil ve ikinci duruşmadan sonra bunu şiddetli bir şekilde anladım.
Birleşmiş Milletler suflörün fısıldamalarına göre kararlar veren bir tiyatro olduğunu söylüyor bunun.
Ben de gülüp geçiyorum.
– Davalara 'siyasî' dendi mi, artık 'hukuk' uygulanmayacak manâsına geliyor.
Benim anlamadığım hukukçuların hukuktan bu kadar rahat vazgeçmeleri.
Bunu nasıl yapabiliyorlar ?
– Dava siyasî dediler mi, artık sizin kaderiniz, değnekçi başının keyfine kalıyor.
Dudağı mı büzüştü, kaşı mı kalktı, küçük parmağı mı kımıldadı, herkes bunu izleyip buna göre tavır alıyor.
– Bu arada yasal hakkımız olmasına rağmen,10 Eylül 2016 tarihinden beri bizi görüştürmüyorlardı. Ahmet, CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba'ya 'aramızda bir koridor var ama 15 aydır görüşemiyoruz' deyince bu sosyal medyada büyümüş.
Nüanslar üzerinden daha farklı bir anlayışa sahip olduğu sinyali veren yeni bakanın da işaretiyle, 10 Kasım Cuma günü saat 15.30 ila 16.30 arası ilk kez bir saat 'açık görüş' yapabildik.
Sonrası, dilekçelerle ısrarım üzerine bir ay sonraya lehimlendi, göreceğiz.
'Büyük yumuşama var.'
– Ahmet'in 'Son Oyun' romanının Washington Post gazetesinin tüm dünyada İngilizce yayınlanan kitaplardan seçtiği 2017'nin 'en iyi 50 kitabı' içinde yer almasına çok sevindim.
Buradaki şuursuz zorbalık bizleri haksız, hukuksuz bir skandalla yok etmeye uğraşırken dünyadaki yankılanma tahmin ettiğimin çok ötesine geçti.
Fizik yasası bu, bir ömrü yazıya, çiziye, düşünceye, sanata ve edebiyata verene zorbalık uygularsan, buna cevap da başka bir yerden gelir, Washington Post gazetesinin 2017 yılının en iyi 50 kitabı seçkisinde hukuku inkâr ederek yatırdığın adamın romanını görürsün.
– Hepsini ince ince anlatmadığım gizli oyunlar oynuyorum.
Hayatla, yaşamla, dışarısıyla, yakın ile, uzak ile, 'etiketler' üzerinden kurduğum bir iletişim biçimi var.
Haftalık yiyecek, içecekler üzerindeki kimi etiketleri, mutfak tezgâhının üzerindeki teneke dolap kapağına yapıştırıyorum.
Örneğin, Ekvador'dan ithal edilen 'Banni' marka muzun sarı yeşil minik oval etiketi.
Silivri'de imal edilen Arslan marka yoğurtların üzerinden söküp aldığım kırmızı yuvarlak üzerine kondurulmuş yeşil yaprak ile müjdelenen Ramazan indirimi anonsunu…
Rize Çaykur çay paketinin ağzını yapıştıran madeni görünümlü janjanlı minik yapışkan dikdörtgeni…
Dolap kapağındaki etiketler üzerinden kâh Silivri, kâh Karadeniz, kâh Ekvador geziniyorum.
Gönlümün kâhyası da; o teneke dolap kapağında, farklı renk ve şekiller üzerinden, belli belirsiz küçük reveranslar yaparak gezinti trafiğini ayarlıyor.
– Ömer'in gönderdiği 'Popüler Science' dergisinin kasım sayısı bu gezintinin boyutlarını hem küreselleştirdi, hem de insanlık kavramıyla uygun adım hâline getirdi.
Kasım sayısında hem Nobel'in kahramanları var, hem de 2017'nin 'en iyileri' var. Yüz otuz harika yenilik…
Silivri zindanlarından, insanlık yürüyüşüne katılmak için olağanüstü bir beyinsel teçhizat bu.