ABD başkanlık seçimlerinin ardından yeni Başkan Donald Trump'ın ne tür politikalar izleyeceği tüm dünyada merak konusu. ABD'nin Berlin Büyükelçisi John Emerson bile, Trump ile ilgili olarak "Bizi ne beklediğini bilmiyoruz" dedi. Büyükelçi, Aspen Enstitüsü'nün seçim partisinde diplomatik sınırları zorlayarak, 'Trump’ın başkanlığı döneminde ABD’nin bir çeşit izolasyon politikası benimseyeceğinin ve böylece dünyadan uzaklaşacağının beklenebileceğini' de sözlerine ekledi.
BBC'ye katılan İngiliz tarihçi Simon Schama ise daha somut konuştu. Schama, Cumhuriyetçiler seçimle birlikte sadece Beyaz Saray’a yerleşmekle kalmayıp Kongre’nin her iki kanadında da üstünlük elde ettiğinden ötürü, pek çok konuda köklü bir değişim yaşanacağını ifade etti ve ekledi: "NATO çökme tehlikesi altında kalacak, iklim koruma sekteye uğrayacak, banka regülasyonu iptal edilecek. Devam etmeme gerek var mı?"
Trump zafer konuşmasında, uluslararası toplumla "adil" ilişkiler geliştireceğini söyledi. Peki bu ne anlama geliyor? Trump’ın seçim sürecindeki Putin övgüsü, NATO‘yu yermesi ve paralel birtakım açıklamaları, birçok insanı alarma geçirmişti. Putin, Trump’ı kutlayan ilk liderlerden biri oldu. Bu bağlamda Trump’ın, ABD’nin Baltık ülkeleri başta olmak üzere bazı NATO üyelerini bu ülkeler "ABD’ye karşı yükümlülüklerini yerine getirdiği sürece" savunacağını ifade etmesinin ardından, Trump yönetimi altında NATO’nun karşılıklı yardım ilkesinin uygulanmaya devam edilip edilmeyeceği merak konusu.
Trump bunun yanısıra, Japonya ve Güney Kore’nin nükleer silahlanmasını kabul edebileceğinin sinyallerini vermişti. Bu demeç, bugün geçerli olan, her koşul altında nükleer silahlanmaktan kaçınma ilkesiyle ters düşüyor. Trump, buna ek olarak, İran Nükleer Anlaşması'nı yeniden müzakere etmek, bazı ticaret anlaşmalarını feshetmek ve Çin ile Meksika'dan ithal edilen ürünlere de gümrük vergisi koymak niyetinde. Tabii bu demeçlerin bir kısmı seçim dönemi kükremesi olarak nitelendirilebilir. Ancak Alman Sosyal Demokrat Parti (SPD) Meclis Grubu'nun dış politika sözcüsü Niels Annen'in de ifade ettiği gibi, "Trump'ın söylediklerinin gerçekten de düşündüğü şeyler olduğu ihtimaliyle yüzleşmeliyiz."
Potsdam İklim Değişikliği Enstitüsü'nden Hans-Joachim Schellnhuber ise Trump konusunda fikrini çoktan oluşturmuş durumda: Schellnhuber, artık Washington'dan iklim konusunda pozitif bir tavır beklemediğini söylüyor ve "Dünya artık yoluna ABD'siz devam etmek zorunda" diyor.
ABD'nin gelecekte NATO içinde (ya da dışında?) üstleneceği rol, Trump'ın Putin hayranlığıyla bağlantılı olarak Trump'la ilgili duyulan endişelerin, özellikle de Avrupa'da, belki de en büyüğünü oluşturuyor. Niels Annen Obama'nın başkanlığı sırasında dahi Avrupa'nın daha fazla sorumluluk almaya zorlandığına dikkat çekiyor. Şimdi işler daha da zorlaşacak. Alman Savunma Bakanı Ursula von der Leyen ise Trump'ın zaferinin "Pax Americana"nın (Amerikan Barışı) sonu anlamına gelip gelmeyeceğini sorguluyor.
Brüksel'deki Martens Merkezi'nden Roland Freudenstein birkaç gün önce Trump'ın seçimi kazanması durumunda bu zaferin NATO için ne anlama geleceğiyle ilgili şu öngörülerde bulunmuştu: "Trump'ın danışmanları Amerika'nın müttefiklerinin sahip olduğu korkuların elbette farkında. Her şeyden önce bu müttefiklere kendilerini güvende hissetmelerinin sağlanması için Trump'ı yönlendireceklerdir. Hayır, ABD NATO'dan çıkmayacak ve Avrupa'da konuşlanmış birliklerini geri çekmeyecek. Ancak soru şu: Başkan, bu çizgide daha ne kadar süre kalacak?" Freudenstein er ya da geç bir Trump-Putin zirvesi gerçekleşeceğine inandığını belirterek, "Ukrayna, Suriye gibi konulardaki görüş farklılıkları hızlı bir şekilde 'halledilecek', ta ki Trump kendini Putin tarafından ihanete uğramış hissedene dek" diyor.
Brüksel'deki düşünce kuruluşu Avrupa Politika Merkezi'nden Janis Emmanouilis ise, ABD'nin AB ile ilişkilerinde ilk etapta pekçok alanda bir soğuma yaşanacağı görüşünde. Bu alanların arasında ticaret de var. Emmanouilis, Avrupa ve ABD arasında planlanan ve mevcut haliyle Avrupa'da da büyük baskı altında bulunan serbest ticaret anlaşması TTIP'in şimdi askıya alınacağına inanıyor. Emmanoulidis, Trump'ın zaferinin Avrupalı milliyetçiler üzerinde de etkileri olacağını belirterek, "Trump tarzındaki siyasetçiler şu an bir yükseliş yaşıyor ve bu baskıya karşı koymak giderek daha da zorlaşacak" diyor. Fransız Marine Le Pen ve Hollandalı Geert Wilders gibi aşırı sağcı politikacılar, Trump'ı büyük bir coşku ve sevinçle kutlamışlardı.
Avrupa Parlamentosu'ndaki Muhafazakâr Grup Başkanı Manfred Weber ise Avrupa'nın kendine güvenmesi gerektiği görüşünde. Weber, "Mesaj çok açık: Bundan böyle her şey Avrupa'ya bağlı. Daha fazla özgüvenle hareket etmeli ve daha fazla sorumluluk almalıyız. Çünkü artık ABD'den ne beklememiz gerektiğini bilmiyoruz" diye konuştu.
Bazı Amerikalı gözlemciler ise, Beyaz Saray'ın gelecekte izleyeceği siyasetin belirsizliğini yeni yönetimin en zayıf noktası olarak görüyor. Hem Cumhuriyetçi hem Demokrat başkanların yönetimlerinde Ortadoğu müzakerecisi olarak çalışmış olan ve şu an Washington'da Woodrow Wilson Akademisyenler Merkezi'nde siyaset bilimci olarak çalışan Aaron David Miller'a göre, Trump'ın başkanlığının en tehlikeli yanı, kestirilemez oluşu ile müttefiklerin de düşmanların da hissedebildiği istikrar eksikliği. Eski CIA direktörü John McLaughlin ise daha açık konuşuyor: "Eğer Trump daha önce açıkladığı her şeyi yaparsa, dünya çapındaki liderlik rolümüze hoşçakal diyeceğiz. Bu nedenle umudumuz, ya Trump'ın gerçekten de öyle düşünmüyor oluşu, ya da birilerinin onu vazgeçirmesi."
© Deutsche Welle Türkçe
Christoph Hasselbach