'Dostlarıma laf ettirmem'

Beyaz-zenci Tatil dönüşü... Antalya’dan İstanbul’a uçacağız ailecek… Uçaktaki yerimizi aldık… Eşim ve iki kızım 4 numaralı üçlü koltukta oturdular. Ben de bitişikteki koltuğun başına oturdum…Yan koltukta da iki bayan. Biri ben yaşlarda, diğeri 20’li yaşlarında… Meğer anne-kızlarmış! Kızcağız daha mütevazı ve suskun, anne ise son derece kibirli.. Tafrasından geçilmiyor… Her yönüyle tam bir snop… Eşim başörtülü… Kayseri’de evli olan büyük kızım başörtülü, Bahçeşehir Hukuk öğrencisi olan bekar kızımın ise başı açık… Huyumdur, uçaktaki koltuğa oturur oturmaz başlarım okumaya. ABD Başkan adaylarından Barack Obama’nın “Babamdan Hayaller” adlı anı kitabını kaldığım yerden heyecanla okumaya koyulmuştum ki yanımda durmadan konuşan snop bayanın bu kez eline aldığı gazeteyi yüksek sesle okumaya başladığını gördüm. Akabinde öfkeli yorumu çalındı kulağıma: “Bir gerici bir gericiyi affetmiş!” Günlük gazeteleri okuduğum için biliyordum. Bahsettiği gericilerden biri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, diğeri de Necmettin Erbakan’dı… Dönüp gazeteye göz ucuyla baktım, Gül’ün Erbakan’ı affettiğini bildiren haberi okuyordu… İçimden lahavle çektim ama ses etmedim. Sonuçta bir eleştiriydi. Kendini ilerici, başkalarını da pekala gerici olarak görebilirdi… Ama ses tonunu yükselterek bu kez hakaret etmeye başladı: “Şerefsiz! Şerefsizler!”… İşte buna tahammül edemezdim. Dönüp kendisine, “Küfretmeye hakkınız yok, edepli olunuz lütfen!” dedim. Şaşırdı. Donakaldı. Kekeleyerek ilkin, “Küfretmedim!” dedi. “Küfretmiyorum.” “Şerefsiz! Şerefsizler!” dediniz diye hatırlattım. Ve akabinde ekledim: “Bakınız beğenmiyor olabilirsiniz, sevmiyor olabilirsiniz, buna hakkınız var, ama küfretmeye asla!” Sonrasında kem-küm etti. “Ben kızımla konuşuyorum, size ne oluyor, sizi niçin ilgilendiriyor?” gibisinden abuk-sabuk cümleler sarf etti. “Beni ilgilendiriyor, çünkü onlar benim tanıdıklarım, benim dostlarım!” dedim. Derin bir suskunluğa gömüldü. Utandı mı? Sanmıyorum… Belli ki kendini bu ülkenin asıl sahibi olarak görüyordu. Yani beyaz. Gül, Erbakan ve Erdoğan gibileri de bu ülkenin zencileri olarak görüyordu. Zencilerin Cumhurbaşkanı ve Başbakan olduğu bir ülkenin işgal altında olduğuna inanıyordu. Cumhuriyetin ve laikliğin kalelerinin fethedildiğine inanıyordu. Kendisi gibi düşünen ve yaşayanlar ilericiydi . Bütün beyazlar gibi. Kendisi gibi düşünmeyen ve yaşamayanlar da gericiydi. Bütün zenciler gibi. Zencilerin beyazlara baş olduğu bir ülkede ilerici yaşam tarzının tehdit altında olduğuna inanıyordu besbelli. Büyük bir ihtimalle, zencileri kendisi gibi beyazların başına yönetici kılan demokratik rejimden de nefret ediyordu. Çünkü o demokrasi, gericileri, yani zencileri baş tacı edecek bir sandık iradesini beraberinde getirebiliyordu işte! Hiç ilericilerin oyuyla gericilerin oyu bir olur muydu canım? Zencileri iktidara taşıyan demokrasi iyi bir şey olamazdı! Gericilik egemen olacağına demokrasi tatil edilmeliydi! Mümkünse darbe yapılmalıydı vakit geçirilmeden. Darbe mümkün değilse, kurallar değiştirilmeliydi!... İlginçtir, bu edepsizliğe müdahil olmak zorunda kaldığım anda Demokrat aday Obama’nın kitabından okuduğum satırlar, tam da bu “beyaz psikolojisi”ne ışık tutan türdendi. Ama Obama’nın sözünü ettiği dönem, ABD’de tarih olmuştu artık. Şimdi zenci Obama ABD’nin en güçlü Başkan adayıydı. Bizde ise hâlâ o “beyaz psikoloji” halka rağmen iktidarını korumak istiyor ve sandıktan çıkan iradeye hala “zenci” gözüyle bakıyor! Zenciliğin, yalnızca ten rengiyle ilgili olmadığını bilmem hatırlatmama gerek var mı? Neyse, aktarmak istediğim satırlara geleyim. Çok önemli, çünkü tam da Türkiye’nin yaşadığı gerçeklikle birebir örtüşüyor. Chicago’ya zenci bir belediye başkanı seçilince beyazlar kıyameti kopartırlar. O tarihlerde bu değişim devrimsel niteliktedir. Oysa o belediye başkanına beyazlar da oy vermişlerdir. Büyük bir tartışma yaşanır. Obama, birkaç kişinin hararetle tartıştığı bu konuyu bir ibret vesikası olarak aktarır. Tartışmacılardan biri öfkeyle diğerine şöyle der: “Dostum bu hep böyledir. Ne zaman bir siyah güç kazansa kuralları değiştirmeye kalkarlar.” ( Bkz. Barack Obama, Irk ve Kimlik Mirasının Öyküsü BABAMDAN HAYALLER, Pegasus Y., 8. bölüm, s. 161.) Türkiye’de yürürlükteki kuralların nasıl değiştirildiğine en yakın ve canlı örnek, 367 kararıdır…Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçileceği anlaşılınca nasıl da yerleşik bir kuralın değiştirildiğine genç kuşaklar daha çok şaşıracaklardır eminim… Bu ülkenin başbakanları ve bakanları darbelerle alaşağı edilip darağaçlarına çekilebildilerse başka örnekleri sıralamanın gereği var mı? Başbakan Erdoğan, “Biz bu ülkenin zencileriyiz” demişti de o birileri hop oturup hop kalkmıştı. Halbuki Erdoğan’ın söylemek istediği şuydu: Birileri bu ülkede kendilerini beyaz, kendileri gibi düşünmeyenleri de zenci olarak görüyor! Yalan mı? Tatil dönüşü karşılaştığım bu “beyaz psikoloji” karşısında derin derin düşündüm. Barack Obama’nın anıları ve anlatıları bu psikolojiyi anlamlandırmak konusunda bana hayli yardımcı oldu.. Size de tavsiye ederim… Demokrasi ne güçlülerin rejimidir, ne de beyazların… Demokrasi hür ve eşit vatandaşları olan çoğulcu ve özgürlükçü bir rejimin adıdır… Anayasanın verdiği yetkiyi Sezer kullanırken ses çıkarmayanların Gül kullanırken ses çıkarmaları hangi ahlaki ilkeyle bağdaşır bilmem, ama Gül’e sırf Erbakan’ı affetti diye edepsizce saldıran bir zihniyetin demokratlıkla ilgisinin olmadığını pek ala biliyorum…