Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Zeynep Ayata ile söyleşimizin ilk bölümünde dijitalleşmenin boyutu ve etkilerini; Batı'da bu hızlı dönüşüme ayak uydurmak için atılan hukuki adımları ve tartışmaları konuşmuştuk. Söyleşinin bugün yayımladığımız ikinci bölümünde, 7 Temmuz’da Resmi Gazete’de yayımlanan 'Elektronik Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'daki düzenlemeler, Türkiye'nin yenilik politikaları, dijital gelişmelere müdahalede ölçülülük, bağımsız denetimin önemi ve beklentilere odaklandık.
AB Komisyonu tarafından Avrupa çalışmalarında uzman isimlere verilen ve akademik dünyada üstün başarıyı simgeleyen “Jean Monnet Kürsüsü Başkanlığı”nı alan; AB hukuku, rekabet hukuku, dijitalleşme ve teknolojiye ilişkin hukuk alanlarında çalışmalar yapan; “inovasyonun düzenlenmesi” üzerine TÜBİTAK projesi yürüten Dr. Zeynep Ayata, düzenlemeyi değerlendirirken dünyanın her yerinde e-ticaret ve dijital pazar yerlerine ilişkin düzenlemeler yapıldığını veya tasarlandığını vurgulayarak, Türkiye’de de yeni düzenlemeler yapılmasını “normal” karşılamak gerektiğini ifade etti. Diğer yandan Dr. Ayata, Cumhurbaşkanı kararı ile yeni kurallar getirilen etki analizleri raporlarının yayımlanmasının çok yararlı olacağını, ancak kamuoyunun bu konuda bilgilendirilmediğini vurguladı.
Cambridge Analytica skandalı gibi örneklerin, yanlış bilgilerin yayılması ve nefret söylemi gibi gözlemlerin dijital dünyaya ilişkin hukuki düzenlemelerin gerekli olduğunu yeterince ortaya koyduğunu ifade eden Dr. Ayata, “Ancak müdahalenin ne şekilde yapıldığı önemli. Öncelikle müdahalenin içeriğine bakmak lazım. Ne ölçüde yasaklayıcı? Ne gibi sonuçlar doğuruyor? Temel hak ve özgürlüklerin korunması öncelikli ama ölçülü müdahale de önemli… Gereğinden fazla kısıtlama ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, haber alma özgürlüğünün engellenmesi ile sonuçlanabilir” görüşünü dile getirdi. Ayata, düzenleme/müdahale sürecinde “bağımsız denetimin elzem olduğuna” vurgu yaptı.
Dijitalleşme iş dünyası için de önemli gündem. Ayata, “Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de dijitalleşme maliyetleri düşüren, daha etkin hizmet sunulmasını sağlayan bir dönüşüm. Dijitalleşme şirketlerin gerek yasal gerek kendi belirledikleri çevre hedeflerine ulaşmaları konusunda önemli fırsatlar sunuyor” yorumunu yaparken dijitalleşmenin çevreci ekonomi açısından da önemli olduğunu dile getirdi. Ayata, son yasal düzenlemenin startup’ları destekleyen hükümler içermekle birlikte, “AB’deki Dijital Piyasalar Yasası gibi rekabet hukuku kuralları temeline oturtulmadığının, daha da önemlisi dijital devlerin piyasa rekabeti üzerindeki etkilerine müdahale öngörmediğinin” altını çizdi.
Dr. Zeynep Ayata’nın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle: - Türkiye’de yeni kabul edilen elektronik ticarete ilişkin düzenlemeler sizce gerekli miydi?
Öncelikle belirtmeliyiz ki dünyanın her yerinde e-ticaret ve dijital pazar yerlerine ilişkin düzenlemeler yapılıyor veya tasarlanıyor. Dahası yasa koyucular sadece piyasa aktörlerinin davranışlarını düzenleyen yasalar yapmakla sınırlı kalmıyor. Piyasanın nasıl işlemesi gerektiğini önceden belirleyen kurallar vasıtasıyla da müdahalede bulunuyorlar. Bunun en çok yapıldığı yer AB ve Avrupa ülkeleri. Ama tasarı aşamasında ABD’de de örnekleri var. Bu nedenle Türkiye’de böyle bir düzenleme yapılmasını normal karşılamak gerekiyor.
- Türkiye’de yasaların hazırlanışı ve yasalaştırma süreçleri genellikle tartışma konusu oluyor. E-ticaret düzenlemesini bu açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu tür düzenlemelerden önce yasa koyucular etki analizleri yürüterek ihtiyaçları tespit ediyorlar. Türkiye’de de geçtiğimiz ay bu tür düzenleyici etki analizlerinin usul ve esaslarına dair Cumhurbaşkanı kararı ile yeni kurallar getirildi. Ama bunlar yayımlanmadı. Etki analizleri raporlarının yayımlaması çok yararlı olurdu. Veya genel tespitler kamuoyu ile paylaşılabilirdi. Bunu şunun için vurguluyorum. Bu sayede böyle bir düzenlemeye neden ihtiyaç duyulduğu konusunda daha fazla bilgi sahibi olabilirdik.
Şöyle bir örnek vereyim. AB’de Dijital Piyasalar düzenlemesi şu anda yasama sürecinde. Sürecin başında yasaya ilişkin etki analizi raporları yayımlandı. Yapılan tespitler hangi tarafların veya çıkarların korunması amacıyla düzenleme yapıldığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Şayet bu yola gidilseydi kamu açısından şeffaflık sonucu doğar ve bunun iş dünyasında daha fazla güven yaratıcı bir sonucu olurdu. Özet olarak, gerekli görülen düzenleme dünyada görülen eğilime paralel ama gerekçeleri hakkında yeterince fikir sahibi değiliz. Bu nedenle düzenlemenin nedenleri ve etkileri konusunda daha esaslı ve ayrıntılı değerlendirmeler yapmamız zorlaşıyor.
- Daron Acemoğlu Türkiye’de çok okunan kitabında ekonominin gelişmesini kurumların niteliğine bağlıyor. Bu açıdan ülkeleri karşılaştırıyor? Bu neden bu kadar önemli?
Kurumların niteliği yaşamın her alanında olduğu gibi ekonomide de çok önemli. “Yenilik, kuralın olmadığı yerde gelişir” yönünde bir tez uzun zamandır var. Ancak kurallar ve sağlam kurumlar olmadan büyüme, gelişme, sürdürülebilir kalkınma da sağlanamıyor. Bu nedenle büyümeyi engellemeyen, ama bireylerin ve kamunun faydalarını gözeten nitelikli kurallara ihtiyaç var. Ve tabii bu kuralları doğru ve adil biçimde uygulayacak nitelikli kurumlara. Yenilik nasıl ve ne ölçüde kamusal yarar sağlıyor? Bu kapsamda yenilik alanında başarılı olmuş ülkelerde esnek düzenleme uygulamasının etkileri iyi irdelenmeli. Böylece yenilik politikalarında önemli rol oynayan düzenleyici kurumların nitelikleri hakkında fikir edinebiliriz. Başarılı ülkelerdeki politika üretme süreçleri hakkında fikir edinebiliriz.
Kendi çalışma alanımdan bir örnek. Uluslararası literatür ve uluslararası örgütlerin raporları bir ülkede rekabet hukuku kurallarının yürürlükte olmasının hem iç hem de dış yatırım üzerinde olumlu etkisi olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Çünkü kurallara uyan yatırımcı bir haksızlığa uğradığında kendi çıkarlarını koruyacak bir düzenleme olacağını biliyor. Oysa bu kurallar etkin ve adil biçimde uygulanmadığı takdirde yatırım ortamı ve dolayısıyla büyüme üzerinde olumsuz etki yapıyor. Burada önemli olan kurum ve kuralların niteliği. Hukukun üstünlüğü... Sürdürülebilir ekonomik büyümenin sağlanması bakımından adeta olmazsa olmaz bir koşul.
Başka ülkelerin deneyimine bakarken sosyo-ekonomik farklılıklar göz önünde bulundurulmalı. Çünkü her düzenleme her ekonomik ortamda gerekli veya anlamlı olmayabilir. Karşılaştırmalı çalışmalar, bu yapısal farklılıklar hakkında fikir sahibi olmamızı sağlar. Düzenlemeler bu tür verileri dikkate alarak yapıldığında daha iyi sonuçlar elde edilebilir. Özellikle gelişmekte ve büyümekte olan ülkeler için bu deneyimlerden yararlanmak büyük önem taşıyor. Yapılması gereken bu kuralların esaslarını dikkate almak ve bulunduğumuz ülkenin sosyal ve ekonomik yapısıyla uyumlu normlar geliştirmek.
- Türkiye’de mevcut durum nedir? Türkiye bu konuda nasıl bir yol izlemeli?
Yenilik politikalarına önem verildiğini sürekli işitiyoruz. Türkiye’nin inovasyonu teşvik yönünde yaptığı birçok düzenleme var. Teknoloji bölgelerinin geliştirilmesi, araştırma altyapılarının oluşturulması, üniversite-sanayi işbirliğini içeren araştırma ve geliştirme faaliyetlerinin desteklenmesi vesaire. Son olarak da teknoloji geliştirme bölgeleri kanunu gibi çok sayıda kanun kabul edildi. Ama 2020 Küresel Yenilik Endeksi’nde Türkiye 51. sırada. O nedenle hukuki ve kurumsal alt yapımızı iyice gözden geçirmemiz gerekir.
Kanımca önemli olan, düzenleme süreçlerinde katılımcılığın sağlanması. Özellikle inovasyon gibi yaratıcılığın ve ar-ge’nin önünün açılması gereken alanlarda tüm paydaşların süreçlere mümkün olduğu kadar dahil edilmesi gerekir. Bu içinde bulunduğumuz sosyal ve ekonomik yapıların anlaşılması kadar ihtiyaçların tespitinde de önemli. Paydaşlar bu süreçlere katkı sunduklarında kuralları daha çok içselleştireceklerdir. Kurallara daha çok uyacaklarıdır. Kurallar benimsenmediğinde ise kurallara uymama ve arka yollar arama yoluna gidilir. Böyle olunca hukuksuz davranıştan ziyade kurallardaki boşluklar üzerinden hareket etme eğilimi güçlenir. Bu tür davranışların önüne geçmek için, kamusal faydaları koruyan, ancak paydaşların ihtiyaç ve taleplerini de mümkün olduğu kadar gözeten kurallar oluşturmak gerekir.
- Startup’ların özellikle inovasyonda önemli bir rol oynadığı kabul ediliyor. Bu nedenle bazı ülkeler inovasyon politikalarını startup’ların önünü açmak üzerine geliştiriyor. Türkiye’de yakın zamanda kabul edilen kanun değişikliği ile startup’ların önü açılıyor mu?
Evet, örneğin TÜBİTAK projesi kapsamında incelemeye aldığımız İsrail startupları destekleyerek inovasyonu teşvik eden ve başarılı da olan bir ülke. Türkiye’deki yeni kanun değişikliğinde belli bir büyüklükteki platformlara sorumluluklar yüklemek anlayışı var. Yasa dışı içeriğin engellenmesi gibi bazı uygulamalar da var. Ancak bunların dışında ortak nokta tespit etmek pek mümkün değil. Bir kere kanunun temel amacı yeterince açık değil. Kamuoyuna yansıyan açıklamalara baktığımızda adil rekabetin sağlanması ve tekelleşmenin engellenmesi amacının öne çıktığını görüyoruz. Ancak bu kanun AB’de gördüğümüz Dijital Piyasalar Yasası gibi rekabet hukuku kuralları temeline oturtulmamış. Daha önemlisi yine söz konusu yasada gördüğümüz dijital devlerin piyasa rekabeti üzerindeki etkilerine müdahale de öngörülmemiş. Dijital Piyasalar Yasası’nın en önemli amaçlarından biri şu: Büyük platformların piyasaya giriş engeli oluşturan, piyasadaki küçük dijital platform ve uygulamaların büyümelerini engelleyen davranışlarını düzenlemek. Ama müdahale bunların davranışlarına mutlak yasak getirmek anlamına gelmiyor. Rekabet açısından zorunlu veya önemli olan verilerin erişilebilir ve kullanılabilir olması. Türkiye’deki kanun değişikliğine baktığımızda ise özellikle startup’lar gibi küçük ve orta ölçekli veya piyasaya yeni giriş yapacak olan teşebbüslerin korunmasına ve rekabet edebilmelerinin sağlanmasına ilişkin düzenlemeler göremiyoruz. Önemli bir soru şu. Bu düzenleme sonucunda startuplar’ın piyasaya girişi daha kolay olacak mı? Piyasada olanlar daha adil şartlarda rekabet edebilecek mi? Bu soruların cevaplarını net olarak görmek mümkün değil. Bunun için uygulamayı gözlememiz gerekecek.
- Peki kanun başka kesimler için ne gibi yararlar sağlıyor? Ya da kimleri olumsuz etkiliyor?
Bir kere e-ticaret hizmeti sağlayıcılarına bazı yükümlülükler ve yasaklar getirildiğini görüyoruz. Yeni düzenleme en çok aracı platformlarda e-ticaret hizmet sunan kişilerle ilgili. İlişkilerle ilgili. Yani aracı hizmet sunun platformla e-ticaret yapan kişi arasındaki ilişkiler. AB’de bu ilişki iki senedir yürürlükte olan bir tüzükle düzenleniyor. Burada söz konusu olan çevrimiçi aracılık hizmetlerinin tacir kullanıcıları. Bunlar için adalet ve şeffaflığı teşvik etmeye yönelik bir düzenleme. E-ticaret yapan üretici ve hizmet sağlayıcıları, aracı platformların çok güçlü piyasa aktörleri olmaları halinde bazı haksızlıklara uğrayabiliyor. Klasik ticaret ilişkilerinde tacir bilgi sahibidir. Güçlü taraf tüketici değildir. E-ticarette aracı hizmet sunan platformlar çok daha güçlü oluyor. Böylelikle bilgi asimetrisine bir yenisi ekleniyor. Bu nedenle profesyonel kullanıcı ile aracı platform arasında daha şeffaf ve adil kurallar getirilmesi bir gereklilik haline geliyor.
Yapılan kanun değişikliğinde bu ilişkiyi düzenleyen yenilikler var. Örneğin haksız ticarete ilişkin özel hükümler ile getirilen yükümlülükler var. Bunlar profesyonel kullanıcıların haklarının daha şeffaf ve açık olması açısında önemli bir kazanım. Diğer taraftan kanun değişikliği, anladığımız kadarıyla yine e-ticaret platformlarında faaliyet gösteren profesyonelleri korumak amacıyla elektronik ticaret aracı hizmet sağlayıcısına bazı yasaklar getiriyor.
Aracı hizmet verenlerin kendilerinin de aynı tür mal veya hizmetleri ürettikleri veya sundukları durumlarda adil olmayan bir rekabet ortamı oluşabiliyor. Kendi ürünlerini önceleme, daha iyi veya daha fazla reklamını yapma yoluna gidebiliyorlar. Yani rakip oldukları ürün ve hizmet sağlayıcılarla aynı şartlarda rekabet etmeden bazı avantajlar elde ediyorlar. Kaldı ki bu sadece e-ticaret değil, perakende sektöründe karşılaştığımız genel bir sorun. Adil rekabetin oluşması ve korunması için müdahale edilmesi ve hatta düzenleme yapılması gerekli. Ancak bunu mutlak yasak şeklinde yapmak her zaman ve her durumda doğru olmayabilir. Nitekim bu yasak neticesinde daha güçlü konumdaki sağlayıcının faaliyeti sınırlanırken pazar yerinde alışveriş yapan tüketicinin tercihleri de kısıtlanmış oluyor. Bu durumda daha küçük üreticileri koruma amacıyla büyük platformların faaliyetini tamamen veya kısmen sınırlamak doğru olmayabilir. Daha doğru olan, büyük platformların davranışlarını düzenlemektir. Böylece daha verimli piyasalar ve daha iyi bir rekabet ortamı sağlanabilir.
- Düzenleme yatırımları ve maliyetleri hangi yönde etkiler?
Kanunun getirdiği bir başka uygulama üzerinde de durabiliriz. İşlem hacmi eşiklerini geçen e-ticaret aracı hizmet sağlayıcıları ile ilgili bir husus. Bunlar faaliyete devam edebilmek için Ticaret Bakanlığı’ndan lisans almak zorunda. Lisanslarını yenilemek zorunda. Bu uygulama çok açık bir biçimde büyük platformlara ek bir maliyet getiriyor. Oysa dijitalleşmenin getirdiği en büyük avantaj maliyetlerin azalması. Düzenlemeden sonra maliyetlerin artacağı kesin. Maliyetlerin artması var olan platformların büyümesini yavaşlatabilir. Piyasaya yeni girecek olan yatırımcı lisanslamaya tabi değil. Bu tamam. Ama potansiyel maliyetlere bakarak piyasanın kârlı olmayacağını düşünebilir. Bu gibi sonuçlar e-ticaretin verimliliğini düşürebilir.
Diğer taraftan etkin ve adil rekabet ortamının korunması konusunda Ticaret Bakanlığı’na yetki verildiğini görüyoruz. Hatta yeni bir uygulama geliştiriliyor. Etkin ve adil rekabetin sağlanması konusunda gerektiğinde denetim yapılması için bakanlık tarafından bilirkişi görevlendirilebilecek. Ayrıca değişiklik kapsamında idari para cezaları da öngörülmüş. Tüm diğer ürün ve hizmet pazarları gibi e-ticaret ve dijital piyasalarda da rekabetin sağlanması, düzenlenmesi ve kuralların ihlal edilmesi halinde yaptırım uygulanması söz konusu. Bugüne kadar bu Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un kapsamında ve Rekabet Kurulu’nun yetki alanındaydı. Bu düzenlemeden sonra yetki dağılımının sınırlarının ikincil mevzuat ile çok açık bir biçimde çizilmesi gerekir. Aksi takdirde her iki tarafın da denetlemesi ve yaptırım uygulaması söz konusu olabilir. Bu ise temel haklar bakımından ciddi sorunlar ortaya çıkabilir. Diğer taraftan fazla düzenleme ile piyasada etkinliğin azalması riski ile karşı karşıya kalınabilir.
- Devletle ilgili yönlerine değindik. Ama bu konu haliyle en çok iş dünyasını ilgilendiriyor. Türkiye’de iş dünyası dijitalleşme ve hukuk alanına ilişkin gelişmeleri nasıl karşılıyor? Diğer bir deyişle iş dünyası ne ölçüde açık bu konuda?
Dijitalleşmeye iş dünyası çok önemli bir fırsat olarak bakıyor. Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de dijitalleşme maliyetleri düşüren, daha etkin hizmet sunulmasını sağlayan bir dönüşüm. Dijitalleşme şirketlerin gerek yasal gerek kendi belirledikleri çevre hedeflerine ulaşmalarında önemli fırsatlar sunuyor. Ayrıca dijitalleşme çevreci ekonomi açısından da çok önemli.
Biliyorsunuz yatırım yaparken hukuk ve kurumsal yapının engel çıkarmasından sürekli şikâyet edilir. Bu algıyı tersine çevirmek gerekir. Doğru soru kanımca şu: Kamunun yararını koruyarak yeniliğin ve yatırım ortamının gelişmesine hukuk nasıl katkı yapabilir? Bu açıdan önemli olan yasal kuralların şeffaf, tutarlı ve öngörülebilir bir şekilde uygulanmasıdır. Ancak bu şekilde yatırım ortamı iyileştirilebilir. Ekonomik gelişmeye katkı yapılabilir. Gördüğümüz kadarıyla Türkiye’de önde gelen işveren kuruluşları da konuya uzun bir süredir bu şekilde yaklaşıyor. Yani düzenleme yapılmasına karşı olmaktan ziyade doğru ve yararlı düzenleme yapılmasını istiyorlar. Meslek örgütleri ve STK’lar kamu ile diyalog halinde, sürdürülebilir ekonomiye katkı sağlayacak düzenlemeler yapılmasından yanalar. Kolaylaştırıcı olmak için çalışmalar yapıyorlar. Kamunun bu diyaloğa açık olması çok önemli.
- Yeni teknolojiler ilgi ve heyecan yarattığı kadar belirsizliğe, geleceğe yönelik kaygılara da yol açıyor. Hukuki düzenlemelerde bu kaygıların giderilmesine yönelik önlemlere de yer veriliyor mu? Diğer bir deyişle toplumun çıkarları, kamu yararı gerçekten gözetiliyor mu?
Yeni teknolojilerin yarattığı bir yıkıcılık olduğu uzun zamandır ciddi olarak tartışılıyor. Bunların içinde en klasik olarak bilinen örnek, yeni teknolojinin robotlar vasıtasıyla çalışanların yerini alması. Her gün değişen teknoloji dijital okur yazarlık gerektirdiği için nüfusun bir kısmının, özellikle yaşlıların bunun dışında kalması. Hızla eskiyen, kullanılamayan ve bu anlamda da tüketiciyi zorlayan yeni ürünlerin çıkması. Bunun yanı sıra biliyoruz ki yeni teknolojiye uyum gösteremeyen ekonomiler, bilgi ekonomisinin dışında kalanlar bir nevi ikinci sınıflığa doğru itiliyorlar.
Daha önce de söylediğim gibi düzenlemenin mutlaka iki yanının eşit bir şekilde gözetilmesi lazım. Hem yeniliği teşvik edecek hem de bireylerin temel haklarının korunmasını sağlayacak. Kamu yararının korunmasını sağlayacak. Bunun için düzenlemenin önemli paydaşları arasında araştırma merkezlerinin, üniversitelerin, sendikaların, meslek örgütlerinin, tüketici derneklerinin, sivil toplum kuruluşlarının varlığı, işverenlerin ve girişimcilerin varlığı kadar önemli. Nitekim bazı esnek düzenleme modellerinde bu paydaşlar kanun koyucunun yanında yetki sahibi olarak bulunuyor.
- Türkiye’de “hukuki düzenleme” denilince, özellikle dijital alanda, haklar/özgürlükler konusunda bir ihlal, bir alan daraltması kaygısı da gündeme geliyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu çok haklı bir kaygı. Dijital uygulamalar klasik kural ve yasalara tabi olmayan serbest bir ortamda gelişti. Özellikle sosyal medya gibi örneklere baktığımızda her kişinin serbestçe paylaşım yapabildiği bir ortamdan söz edebiliriz. Bu da demokrasi ve demokratikleşme açısından önemli bir gelişme. Dijital araçlar ifade özgürlüğü, demokratik katılım, haber alma hakkı gibi temel haklar bakımından yadsınamaz fırsatlar sunuyor. Buradaki kazanımlardan geri dönmemiz de asla beklenmemeli.
Ancak dijital ortamların hiçbir denetime tabi olmamasının getirdiği ciddi sorunlar da olabiliyor. Bu sorunlar bilgi kirliliğinden nefret söyleminin kullanılmasına, siber zorbalığa, kişilerin manipülasyonuna kadar varabiliyor. Devletin burada temel hak ve özgürlüklerin korunması için müdahale etmesi gerekiyor.
Cambridge Analytica skandalı gibi örnekler müdahalenin gerekli olduğunu yeterince ortaya koyuyor. Ancak müdahalenin ne şekilde yapıldığı önemli. Öncelikle müdahalenin içeriğine bakmak lazım. Ne ölçüde yasaklayıcı? Ne gibi sonuçlar doğuruyor? Temel hak ve özgürlüklerin korunması öncelikli ama ölçülü müdahale de önemli. Gereğinden fazla kısıtlama ifade özgürlüğünün, basın özgürlüğünün, haber alma özgürlüğünün engellenmesi ile sonuçlanabilir.
AB’de yine yasama sürecinde olan ama Türkiye’de yeterince tartışılmayan Dijital Hizmetler Yasası’na bir kere daha değinebiliriz. Medya platformlarını da kapsayan çok geniş bir düzenleme. Yanlış bilginin yayılmasının engellenmesi, çocuk haklarının korunması, yasa dışı ürün ve hizmetlerin sunulmasının engellenmesi gibi hedefler konuluyor. Diğer taraftan tamamen yasaklamak yerine daha iyi bir denetim getirilerek çoğulculuğun ve çeşitliliğin korunmasını hedefleniyor. Bazı konularda platformlar yeni denetimlere tabi kılınıyor. Ama platformun yasaklanması öngörülmüyor. Bir başka önemli nokta denetimlerin bağımsız idari kuruluşlar tarafından yapılacak olması. Karar alıcı kurumların da yargı denetimine tabi olması. Ben yapılacak her müdahalede ölçülülük ilkesinin gözetilmesinin ve denetimin bağımsız olmasının elzem olduğunu düşünüyorum. Denetim gerekli olabilir ancak dijital ortamın demokratikleşme ve özgürlükler açısından sunduğu fırsatları kısıtlayan müdahalelerden kesinlikle kaçınılmalı.
Zeynep Ayata kimdir?Kurumlar: Koç Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyesi ve Jean Monnet Kürsüsü BaşkanıLisans: Oxford Üniversitesi; Siyaset Bilimi, Felsefe, Ekonomi (PPE)Lisans: Paris I (Pantheon-Sorbonne), HukukYüksek lisans: Avrupa Koleji (Brugges), Avrupa HukukuDoktora: Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Çalışma alanları: Avrupa Birliği HukukuRekabet HukukuHukuk ve TeknolojiDijitalleşme ve hukukİnovasyon-yenilik ve hukuk |