Hükûmet yaklaşan salgın tehdidini 1 yıldan uzun süredir biliyordu. Zira Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yıllar önce tıpkı bugünküne benzer bir pandemiye karşı tüm hükûmetleri uyarmıştı. O kadar ki Sağlık Bakanlığı’ndaki tıp uzmanları 2019’da “Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı” adı altında bir rapor dahi hazırladı. hükûmetin bugünkü eylem planı ise büyük ölçüde bu rapora dayanıyor. Buna karşın raporun planlama uzmanlarınca değil de tıp uzmanlarınca hazırlanması ülkenin bugünlerde yaşadığı sorunların da temelini oluşturuyor.
Başkent Üniversitesi İktisat Bölüm Başkanı ve aynı zamanda geçmişte DPT’de planlama uzmanı olarak görev yapan Prof. Uğur Emek, Birgün'den Ozan Gündoğdu ile Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı hakkında konuştu.
10 yıl önce Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Avrupa Hastalık Önleme ve Tedavi Merkezi (AHÖTM) yeni bir inflüenza (grip) pandemisine karşı ülkelere plan yapmalarını tavsiye etti. Bu tavsiyenin ardından Türkiye’de de 2019’da 208 sayfalık bir rapor hazırlandı. Dökümanın adı “Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı”. Ancak sorun şu ki, tüm dünyada planlar merkezi planlama teşkilatları ya da planlama uzmanlarından oluşan kuruluşlarca hazırlanırken Türkiye’de plana dair tek dökümanı Sağlık Bakanlığı’nda asıl uzmanlığı planlama olmayan tıp uzmanları hazırlamıştı. Zaten devletin merkezi planlama birimi olan DPT de 2011’de lağvedilmiş, DPT uzmanları çeşitli bakanlıklara dağıtılmıştı. Bu nedenle de pandeminin ekonomik, sosyal, diplomatik etkileri planda kapsamlı biçimde yer alamadı. Bugün koronavirüs bilim kurulu üyesi olan Levent Akın, Firdevs Aktaş, Mehmet Ceyhan, Ayşegül Füsun Eyüboğlu gibi profesörler plana katkı sunan bilim insanları arasında yer aldı. DSÖ’nün yönergeleri ışığında yayımlandığı belirtilen plana göre hastalığın klinik belirtileri tıpkı bugünlerde yaşanan pandemiyi özetliyor. Raporun 97’nci sayfasında olası salgının belirtileri şu şekilde sıralanıyor; Titreme ile yükselen ateş, öksürük, boğaz ağrısı, baş ağrısı, kas ağrısı ve halsizlik hastaların çoğunda görülen belirtilerdir. 38°C ateş genellikle üç gün sürer. Tanıya ilişkin raporun devamında da öksürük ile birlikte göğüs ağrısının sıklıkla ve ciddi olabileceği öngörülüyor. Planda hazırlığı yapılan hastalığın risk grubunda ise 65 yaş üstü kişiler ve kronik rahatsızlığı olanlar bulunuyor. Yani hükûmetin elinde yakın zamanda başına geleceklere dair bir rapor bulunuyordu.
Pandemik İnfluenza Ulusal Hazırlık Planı'nı okumak için tıklayın
Hükûmetin şu ana kadar uyguladığı tedbirler, planın genel hatlarına uyulduğunu gösteriyor. Örneğin plana göre bir bilimsel danışma kurulu oluşturulması ve bu kurulun halkla iletişimde yardımcı olması gerektiği vurgulanıyor. Nitekim hükûmet 10 Ocak 2020’de 31 uzmandan oluşan Koronavirüs Bilim Kurulu’nu oluşturdu. Ancak Uğur Emek, böyle bir kurulun yalnızca sağlık uzmanlarından oluşmasının yetersiz olduğunu çünkü sorunun sektörler arası çok boyutlu etkilerinin olduğunu ifade ediyor. Emek’e göre ekonomiden güvenliğe, tarımda, diplomasiye kadar makro ölçekli bir plan dahilinde nitelikli bir kurul oluşturmak elzemdi.
208 sayfalık planda tam 38 kez “el hijyeni” ifadesine yer veriliyor. Toplumun el hijyenine ve sosyal izolasyona önem vermesi gerektiği iletişim araçları yoluyla anlatılmalı deniyor.
Planda okulların tatil edilebileceği ve uzaktan eğitime geçileceği öngörülmüş. Planın 50’nci sayfasında eğitim ve öğretime ara verilmesi durumunda uzaktan eğitimin sürdürülmesi için gerekli kararların alınması ve hazırlık yapılması tavsiye ediliyor. Buna karşılık uzaktan eğitim videolarını pandemiye hazırlık aşamasında yapması gereken hükûmet, virüs ülkeye girdikten ancak 4 gün sonra videoları çekmeye başladı. Böylece Adnan Menderes’in idam görüntülerinin televizyondan çocuklara izletilmesi gibi skandallara neden oldu. Halbuki çekimlerin aylar önce bitmesi ve video kayıtların baştan sona denetlenmesi gerekiyordu.
Plan aynı zamanda hastalığın görüldüğü yerlerden ülkeye girişlerin ancak tarama yapılarak sağlanması gerektiğini de vurguluyor. Planın 38’inci sayfasında “(Hastalıktan) etkilenmiş bölgelerden gelenler için giriş taraması” yapılması gerektiği ifade ediliyor. İzleyen sayfalarda hastanelerdeki medikal maske ihtiyacının artacağı, yoğun bakım ünitelerinin yetersiz kalma ihtimali bir bir sıralanıyor. Buna karşılık aylar önce önlem alması gereken hükûmet hastalık yurda girdikten sonra medikal maske üretimine başlıyor.
Son zamanlarda “Hayat Eve Sığar” sloganıyla yurttaşlara evde kalınmasını söylemek de 136 kez “iletişim” ifadesi kullanılan planın bir parçası. Öte yandan bu slogan çalışmak zorunda olanlar yurttaşların tepkisini çekmeye başladı. Yurdun dört bir yanında dip dibe çalışmak zorunda kalan ücretli kesimler salgın yüzünden tedirgin. Peki plana iş yerlerinin kapatılması dahil edildi mi? Planın 34’üncü sayfasında “Hastalığın atak hızı, devamsızlıklar ve iş gücü kayıpları göz önüne alınarak, gerektiğinde eğitim ve öğretime ara verilmesi ve iş yerleri kapatılması, Sağlık Bakanlığı ve ilgili Bakanlıklar ile birlikte değerlendirilecektir” ifadesine yer veriliyor. Ancak devletin ekonomi yönetimini oluşturan hiçbir birimi ortaya çıkacak risklere ilişkin bir plan hazırlamadı. Halbuki Uğur Emek, “ilgili bakanlıkların geçen günlerde ekonomiye ilişkin A, B ve C planlarını oluşacak riskleri kamuoyuna duyurması gerekiyordu” diyor. Böylece toplumda oluşan ekonomik belirsizlik yüzünden büyüyen panik bir nebze kontrol altına alınabilirdi. Ancak hükûmet yoğun biçimde sorulan “ücretli izinle iş yerlerini kapatacak mısınız” sorularını ısrarlı biçimde yanıtsız bırakıyor. Halbuki rapora göre salgın bir sürpriz değildi.
Uğur Emek, buna benzer planların gerekli olduğunun ancak yeterli olmadığının altını çiziyor. Emek’e göre olması gereken, bu riskin bir merkezi birim tarafından planlanmasıydı. 2011’de kapatılan DPT geçmişteki fonksiyonlarına sahip olsaydı yeterli nitelikte plan hazırlayabileceğini söyleyen Emek, “makro plan deyince sektörler arası çok boyutlu planları anlamalıyız, küresel çapta bir pandemiye karşı alınacak önlemleri asıl uzmanlığı tıp doktorları olan kimseler hazırlamamalıdır” diyor. “Plancının görevi geleceği öngörmesidir” diyen Emek, plancıyla, normal uzmanın arasındaki fark, plancının geleceğe ilişkin öngörüler yapması olduğunun altını çiziyor. Nitekim alelade yurttaşlar, nitelikli bir planı gördüğü vakit “nasıl olur da bunu bilebilirler” diye şaşıracağını söylüyor. Devleti devlet yapan en önemli şeyin de geleceği öngören planlama birimlerinin varlığı olduğunun altını çiziyor.