Dünden bugüne Türkiye İşçi Partisi

Dünden bugüne Türkiye İşçi Partisi

24 Haziran seçimlerinde HDP listelerinden İstanbul ve Hatay milletvekili olarak TBMM’ye seçilen Erkan Baş ile Barış Atay, HDP’den ayrılarak Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) katıldı. Böylece TBMM’deki parti sayısı 9’a çıktı. Böylelikle, 13 Şubat 1961 günü 12 sendikacı tarafından kurulan ve siyasi tarihte doğrudan doğruya emekçi halkın kurduğu ilk parti olarak bilinen TİP 47 yıl sonra yeniden kurulmuş oldu. Erkan Baş ve Barış Atay da kurucu başkan Mehmet Ali Aybar, Behice Boran gibi isimlerden yollar sonra Meclis’te partilerini temsil etmiş olacak.

2017 Aralık ayında iki milletvekili Erkan Baş ve Barış Atay ile bir grup arkadaşı tarafından kurulan TİP’in yayınlanan taslak programı gözleri bir kez daha geçmişin bugünde güncelliğini koruyan parti programlarına çevirdi.

TBMM Kütüphanesi arşivinde, Türkiye İşçi Partisi 1. Büyük Kongresi 10 Şubat 1964’de kabul edilen parti programında, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün rehber alındığı, amele ve işçi için kullanılan ırgat sözü dikkat çekiyor ve Türkiye İşçi Partisi (TİP)’in amacı şöyle ifade ediliyor, “Türkiye İşçi Partisi, Türk işçi sınıfının ve onun tarihî, bilime dayanan demokratik öncülüğü etrafında toplanmış, onunla kader birliğinin bilinç ve mutluluğuna varmış toplumcu aydınlarla ırgatların, topraksız ve az topraklı köylülerin, zanaatkarların, küçük esnafın, aylıklı ve ücretlilerin, dar gelirli serbest meslek sahiplerinin, kısacası, emeğiyle yaşayan bütün yurttaşların kanun yolundan iktidara yürüyen siyasî teşkilâtıdır”  diyor.

TİP’in 47 yıl öncesi ve sonrası programında değişmeyen hedef işçi sınıfının kazanılması, kapitalizme  mücadele, faşizm ve ırkçılığa karşı savaş olurken, Derebeylik kalıntısı toprak ağalığı sistemi; kapitalist tarım işletmeciliği sistemine karşı mücadele, 2017 yılındaki taslak parti programında yeni unsurlar eklenerek genişliyor. “AKP’nin 2002 yılında başlayan iktidar dönemi, Türkiye’deki sermaye egemenliğinin biçimi üzerinde kalıcı etkiler doğuran bir rejim değişikliğine yol açmıştır” denilen son taslak parti programında Gezi vurgusu da yapılarak, “Sermaye sınıfı, bu rejime direnmek bir yana, onun sağladığı zenginleşme olanaklarından yararlanmaktadır. Saray Rejimi’ne direnebilecek ve onun yarattığı tahribatı giderebilecek olan güç, sermaye sahipleri ve onları temsil eden düzen partileri değil, Haziran (Gezi) Direnişi ile ilk zirvelerinden birine ulaşmış olan ilerici, aydınlanmacı, eşitlikçi, özgürlükçü, cumhuriyetçi toplum kesimleridir” denildi.

Kadın, gençler öncelikli konunun olduğu parti programlarında  dünle bugün arasında ifade edilme biçimleri farklı olsa da  TİP kendini, “Temel dâva, Türkiye'nin, mümkün olan en büyük hızla, demokratik düzen, sosyal adalet ve bağımsızlık içinde gelişip İlerlemesi olduğuna göre, bütün bu konular, bu nitelikte bir kalkınmayı gerçekleştirmedeki rolleri bakımından ele alınacaktır” diye taraf ediyor.

Türkiye İşçi Partisi’nin ( TİP) 10 Şubat 1964 yılında 1. Büyük Kongresinde kabul edilen parti programı nda dikkat çeken konular şöyle:

GİRİŞ

Halkımızın yüzyıllardır süregelen yoksulluğu, ancak emekçi halkımızın iktidara geçerek gerekli köklü reformları gerçekleştirmesi sonunda ortadan kalkacaktır. Bunun için, bütün emekçilerin ve emekten yana olanların hızla teşkilâtlanarak bağımsız bir siyasî kuvvet hâline gelmeleri şarttır.

Bu tarihî görevi, 13 Şubat 1961 günü oniki sendikacı tarafından kurulan ve tarihimizde doğrudan doğruya emekçi halkın kurduğu ilk parti olan Türkiye işçi Partisi yerine getirecektir.

Kişi olarak her birimizin insanca yaşama şartlarına kavuşmamız, toplum olarak ileri bir ülke durumuna gelmemize bağlıdır. Toplum olarak ileri bir ülke durumuna gelmemiz ise, kişi olarak her birimizin inan ve şevkle çalışmamıza; daha verimli olmamıza; bu İnanlı, şevkli ve verimli çalışma imkânlarının yaratılmasına bağlıdır. Özellikle geri kalmış toplumlarda ekonomik ve sosyal İlerlemenin, bağımsızlık içinde kalkınmanın en büyük dayanağı emektir; emekçi halkın İnanlı ve şevkli çabasıdır Halkın -emeğiyle yarattığı bütün zenginlik ve  değerlerin kendisine ait olduğunu bilmesinden gelen bu şevkli ve İnanlı çabası sağlanmadıkça, ekonomik ve sosyal ilerleme, bağımsızlık içinde kalkınma gerçekleştirilemez. Bu temel şart yerine getirilmeden kalkınma adına atılan her adım, bu adımla orantılı olmayan ölçüsüz fedakârlıklara, halkın sonsuz ıztıraplarına yol açar.

Bunun İçindir ki, Türkiye İşçi Partisi, kurtuluş yolunu, yurt işlerinde söz ve karar sahibi olmuş emekçi halkın kendi eliyle çizeceğine inanmaktadır. Bu, emekçi halkımızın bağımsız, gerçek siyasî teşkilâtı olan Türkiye İşçi Partisi içinde ve onun eliyle olacaktır.

Türkiye İşçi Partisi, Türk işçi sınıfının ve onun tarihî, bilime dayanan demokratik öncülüğü etrafında toplanmış, onunla kader birliğinin bilinç ve mutluluğuna varmış toplumcu aydınlarla ırgatların, topraksız ve az topraklı köylülerin, zanaatkarların, küçük esnafın, aylıklı ve ücretlilerin, dargelirli serbest meslek sahiplerinin, kısacası, emeğiyle yaşayan bütün yurttaşların kanun yolundan iktidara yürüyen siyasî teşkilâtıdır.

Türkiye İşçi Partisi, yurt ve dünya olaylarını Türk işçi sınıfı ve emekçi halk yığınları açısından değerlendirir; onların menfaatlerini savunur; hak ve hürriyetlerinin gerçekleştirilmesi için mücadele eder; yani Türk ulusunun bütününün hakları, hürriyetleri ve yüksek menfaatleri için mücadele eder. Çünkü ulusun büyük çoğunluğunu meydana getiren emekçi halk yığınları bütün zenginliklerin, bütün değerlerin gerçek yaratıcısı, sosyal gelişmenin biricik itici kuvveti ve bu gelişmenin ağır yükünün taşıyıcısıdır. Bundan dolayı emekçi halk yığınlarının hakları, hürriyetleri ve menfaatleri için mücadele etmek, gerçekte, Türk ulusunun bütününün haklan,  hürriyetleri ve menfaatleri için mücadele etmektir.

Türkiye İşçi Partisi, ırk, din, mezhep, deri rengi, kadın - erkek ayırımı gözetmeden, hangi sınıftan gelirse gelsin, Parti tüzüğünü ve programını benimsemiş, emekten yana olan bütün yurttaşlara saflarını açık tutar. Ve şunları gerçekleştirmeğe söz verir :

Türkiye İşçi Partisi, bugüne kadar adına konuşulan, fakat sorumluluk yerlerinden her zaman uzak tutulan işçi, köylü, zanaatkar, esnaf, memur, ücretli, kısacası bütün yükü taşıyıp da işlerin yürütümünde söe ve karar sahibi olmıyan emekçi yurttaşları gerçekten yurttaşlık haysiyetine kavuşturacak, onları «Bir Numaralı Yurttaş» durumuna getirecektir. Türkiye İşçi Partisi saflarında teşkilâtlanarak bağımsız bir kuvvet durumuna gelen emekçi halkımız, kendi öz partisine, yani kendi kendisine vereceği oylarla iktidara gelince, başta Büyük Millet Meclisi çalışmaları olmak üzere, bütün ekonomik, sosyal ve kültürel faaliyetlerde söz ve karar sahibi olacak, işlerini kendi eliyle yürütüp doğrudan doğruya kendisi denetliyecektir.

Türkiye İşçi Partisi, insan haklarını, ekonomik ve sosyal hakları her gün uygulanan canlı kurallar durumuna getirecektir. Türkiye İşçi Partisi, Anayasayı özüK ilkeleri ve amacıyla eksiksiz, tastamam uygulayacak, sosyal adaleti, sosyal güvenliği hayatımızda gerçekten yararlandığımız çeşitli kurumlar biçiminde gerçekleştirecektir.

-

Toprak mülkiyetine paralel olarak toprağı islemeye yarayan üretim araçlarının (çift hayvanları, makine ve âletler) mülkiyet bakımından dağılışı da bu kutuplaşmayı daha belirgin bir duruma getirmiştir. Bundan başka hayvancılığın yaygın olduğu bölgelerde hayvan sürüleri mülkiyeti bakımından da topraktakine benzer bir kutuplaşma vardır.

Büyük Toprak Sahipleri

Büyük toprak mülkiyeti, geçirdiği tarihî değişmeler sonucunda bugün iki ayrı işletmecilik sistemi biçiminde belirmektedir : Derebeylik kalıntısı toprak ağalığı sistemi;  Kapitalist tarım işletmeciliği sistemi.

Derebeylik kalıntısı toprak ağalığı sistemi

Derebeylik kalıntısı toprak ağalığı terimi, bugünkü toprak ağalarının mutlaka eski derebeyi ailelerinden geldikleri anlamını taşımaz; «kalıntı» olan, işletmecilik biçiminin kendisidir.

Öte yandan, bu sistem bugün artık kapalı bir ekonomi sistemi değildir. Çünkü, toprak ağası ulusal ve uluslararası pazarlar için üretim yapmaktadır. Hukuk bakımından da herhangi bir imtiyazlı durumda değillerdir. Ancak bugünkü toprak ağaları geleneksel olarak eski derebeylik sisteminden artakalmış nüfuzlarını sürdüre gelmektedirler.

Kapitalist tarım işletmeciliği sistemi

Kapitalist işletmecilik, tarıma özellikle 1948 den sonra girmiş ve daha çok Trakya, Batı, Güney ve kısmen Güneydoğu Anadolu'da uygulama alanı bulmuştur. Kapitalist işletmeciliğe geçiş, devlet bütçesi ve dış yardımlar büyük toprak sahipleri yararına kullanılarak şu üç yoldan gerçekleştirilmiştir:

Traktör ve biçer - döver gibi modern tarım makinelerinin bol sayıda ithâli: Traktör sayısı 1936 - 48 yılları arasında 789 iken 1948 - 57 yılları arasında 42 bin 394' e yükselmiştir. Biçer- döğer sayısı aynı yıllarda 890'dan 5 bin 600'e yükselmiştir. 1948 den sonra beliren bu makineleşme isteği, derebeyi - köylü ilişkilerinden patron - işçi ilişkilerine geçişte makinenin büyük önemini göstermektedir.

Tarım kredileri : 1947 den sonra Ziraat Bankası ve Devlet tarafmdan desteklenen yarı resmî birlik ve kooperatifler kanalı ile büyük toprak sahiplerine tarım kredilerinin cömertçe dağıtıldığını görmekteyiz. 1945 - 1948 yılları arasında ortalama yıllık kredi miktarı 200 milyon lira'dan az iken 1949  60 yılları arasında yıllık ortalama kredi 1,5 milyar ve hattâ 1957 - 60 arasında 2 milyar lira'yı aşmıştır. Bu krediler Ortaçağ derebeyliğinin zamanımızdaki kalıntılarının büyük bir iştiha ile devletin iç ve dış para kaynaklarını kendi kapitalist gelişmeleri yararına kullandıklarının açık bir delilidir.

Sonuç : Büyük toprak sahipleri, ithalâtçı - ihracatçı tüccarlar, sanayiciler ve malî sermaye çevreleri halk sınıf ve tabakalarına hâkim bulunmaktadırlar. Bu duruma tabiat kaynaklarına, üretim araçlarına, birikmiş sermaye ve donatım stoklarına sahip olarak gelmişlerdir. Bunun sonucu olarak da ürünlerin mübadele sistemini, emeğin çalışma şartlarını belirleyerek millî gelirden en büyük payı almaktadırlar. Bu suretle memleket ekonomisini ve politik hayatını kendi çıkarlarına etkilemektedirler. Ve böylece bütün emekçi halk sınıf ve tabakalarını nüfuz ve hâkimiyetleri altında tutmaktadırlar.

Kurtuluş savaşı Türkiye’si, bir yönü ile de ilerici aydınların eseridir. Zira tarihimizde ilk defa olarak halkla iş ve kader birliği etme fırsatına kurtuluş savaşı yıllarında kavuşan aydınlar, halktan esinlenen ölümsüz ATATÜRK'ün önderliğinde halkla omuz omuza Cumhuriyet Türkiyesinin temellerini atmışlardır.

Toplumumuzun gelişmesinde olumlu bir rol oynamış olan bu aydınlar arasında ikinci Meşrutiyetten bu yana, zayıf da olsa toplumcu düşünceyi temsil eden akımlar da •belirmişti. 27 Mayıs hareketi ile Anayasa teminatı altında gittikçe kuvvetlenen, gelişen toplumcu düşüncenin yurt meselelerine kesin çözüm yolu bulmamıza ışık tuttuğu şüphesizdir.

Bugün de ilerici aydınlar ve ATATÜRK'çü gençlik, halkla iş ve kader birliği ettikleri nisbette Türkiyenin gerilikten kurtulması dâvasında etkin bir rol oynayacaklardır. Bunun için bu sosyal tabakanın yalnızlıktan kurtularak halkla gerçek ilişkiler kurması gerekir. Böylece hem kendisi düşüncelerini aksiyona geçirmek imkânını bulacak, hem de işçi sınıfının ve halk kütlelerinin politik bilince kavuşmasına yardımcı olacaktır. Toplumcu düşüncelerin aydınlar arasında gittikçe yayılması ve işçi sınıfımızın politik bir varlık olarak güçlenmeye başlaması, aydınları ve ATATÜRK gençliğini bu olumlu yola hızla itmektedir.

Özet olarak yaptığımız bu açıklamalar gösteriyor ki, Türkiye'nin özel sektör eliyle, yâni kapitalist bir düzen içinde kalkınması mümkün değildir. O faaid» Türkiye için kurtuluş, kapitalist olmayan bir kalkınma yoluna girmektir. KAPİTALİST OLMAYAN KALKINMA YOLU emekten yana ve emekçilerin yürutümüne ve denetimine katıldığı plânlı bir devletçilik olarak tanımlanabilir. Böyle bir düzende kamu sektörü esastır ve ekonomiye hâkim olacak kadar geniştir. Özel sektör plân çerçevesi içinde kamu sektörünün yardımcısı olarak çalışır ve gelişir.

Emekçi halkın partisi olan Türkiye İşçi Partisi, kapitalist olmayan yoldan kalkınmayı gerçekleştirmek için şunları amaç bilir:

İşçi sınıfını ve bütün emekçi halk kitlelerini eğitip aydınlatarak ulusal kalkınma ve ilerlemenin bilinçli itici kuvveti hâline getirmek;

Anayasa teminatı altında olan hak ve hürriyetlerine sahip çıkacak işçi sınıfının ve emekçi halk kitlelerinin yurt işlerinde söz ve karar sahibi olmasını sağlamakla, büyük toprak sahiplerinin ve şehirli büyük sermayecilerin, demokratik rejimi aksatan, ekonomik kalkınmayı, sosyal ve kültürel gelişmeyi frenleyen, sosyal adalet ve güvenliğe karşı koyan, zararlı nüfuz ve hâkimiyetlerini Önlemek;

Sanayileşmeye öncelik veren, plânlı, "emekten yana ve emekçi halk yığınlarının iştirakiyle işleyen bir devletçiliğin, ulusal ekonomide, sosyal ve kültürel hayatımızda düzenleyici ve yönetici temel kuvvet olmasını sağlamak;

Özel sektörü, ulusal ekonominin genel plâna bağlı yararlı bir kesimi hâline getirmek;

Ve böylece politik demokrasiye ekonomik ve sosyal bir öz kazandırarak daha ileri bir toplum düzenine demokratik yoldan geçiş şartlarını hazırlamak.

İNSANIN İNSAN TARAFINDAN SÖMÜRÜLMESİ SİSTEMİNE SON VERİP Türkiye'yi, halkın artık yurt işlerinde gerçekten söz ve karar sahibi olan ve kardeşçe dayanışarak, işbirliği ederek, hürriyet ve eşitlik içinde, her bakımdan insanca, dopdolu yaşayan, medeniyeti ve kültürü ileri, tam bağımsız, insanlığın hizmetinde, barışçı, tanı demokratik bir ülke hâline getirmektir.

LÂİKLİK İLKESİ Gericilik ile savaşta lâiklik, yeni Türkiye'nin vaz geçilmez bir İlkesidir. Türkiye İşçi Partisi gericilik ile mücadeleyi asla din ile mücadele şeklinde anlamaz; bununla beraber Devleti din temellerine dayanan geri bir toplumun, çağdaş uygarlığa ulaşmak için gerekli düşünce ve hukuk sistemine kavuşamıyacagı da bir gerçektir. Bu sebeple dinin, devlet İşlerinin temeli olmaktan çıkarılmış ve kişilerin vicdanında kutsal ve gerçek yerini bulmuş olması Cumhuriyetimizin dayandığı temel bir devrimdir.

Kimse, devletin sosyal, iktisadî, siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandırma, politik veya şahsî çıkar veya nüfuz sağlama amacı ile, her ne suretle olursa olsun, dini veya din duygularını yahut dince kutsal sayılan şeyleri istismar edemez ve kötüye kullanamaz.

MÜSLİM ve GAYRİMÜSLİM CEMAATLERİN DİYANET İŞLERİ Müslüman cemaatin diyanet işleri, genel idare için de yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı’nca  yürütülür. Diyanet İşleri Başkanlığı, Müslüman cemaatin diyanet İşlerini görürken, mezhepler arasında sünnî - alevî gibi bir tefrik asla yapmayacak, din ve mezhep hürriyetine tam bir saygı göstererek tarafsızlıkla hareket edecektir.

Gayrimüslim cemaatlerin diyanet ve vakıf işleri, uluslararası anlaşmalara ve Anayasamızın vicdan ve din hürriyeti ilkelerine uygun olarak bu cemaatlerce yürütülecektir. Okul, ibadet yeri, hastahane, mezarlık gibi gayrimüslim cemaat vakıflarının mülkiyet hakkına tam bir saygı gösterilecektir.

Türkiye İşçi Partisi mülkiyet ve miras hakkını tanır. Bu haklar ancak kamu yararı amacı ile kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması, toplum yararına da olmak gerekir; çünkü mülkiyet hak sahibine ödevler de yükler.

HER ŞEY İNSAN İÇİN

Tarihin akışı içinde insan varlığı, kendinde ve kendisi için bir değerdir. Bundan ötürü, eşitlik ve hürriyet, insan varlığının ayrılmaz nitelikleridir. Türkiye İşçi Partisi, insanın fizik ve moral gelişmesini köstekleyen ekonomik, sosyal, politik bütün engelleri kaldırmayı, mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir amaç bilir.

İnsan, kula kul olamaz; insan sömürtülemez. Türkiye İşçi Partisi, İnsan hak ve hürriyetlerine, sosyal adalet ilkesine gönülden bağlıdır.

Her şey insan için olduğu gibi, maddi ve manevi bütün zenginliklerin yaratıcısı da insandır, onun üretici emeğidir; bunun için emek toplumda en yüce değerdir. Bütün nimetler emeğe göre paylaştırılır, yetkiler emeğe göre edinilir. ATATÜRK'ün deyimiyle : «Çalışmak sayesinde bir hakkı iktisap ederiz. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını sâyiden muarrâ geçirmek isteyen insanların bizim heyeti içtimaimiz içerisinde hakkı yoktur, yeri yoktur.» Bunun içindir ki, Türkiye İşçi Partisi, millî geliri, «Emeğe göre gelir» ilkesinin ışığı altında kişiler, sınıflar ve bölgeler arasında hakça paylaştıracaktır.

Emeğin en yüce değer tanınması; insanın kendine özgü kabiliyetlerini tam geliştirememesi, her

Türkiye bugün bir fasit daire içindedir : Vazgeçemediği dış yardım ve krediler, Türkiye'yi gittikçe daha bağımlı hâle düşürmekte ve daha bağımlı hâle düştüğü için, Türkiye, yabancıya aracılık eden 'sermaye çevrelerinin de etkisiyle, yeni krediler, yardımlar peşinde koşmaktadır.

Tarihin ilk milli Kurtuluş Savaşı'nı kazanmış elan Türkiye, geri kalmış bir ülke olmaktan kurtulamamıştır. Bugün artık geri kalmışlığın bütün olumsuz sonuçlarıyla karşı karşıya bulunan Türkiye'mizde hükümetler, Atatürk devrinin dış politikasını büsbütün bırakarak, kişiliği olmıyan bağımlı bir dış politika izlemek durumunda bulunuyorlar. Bağımlı bir dış politika izlenmesi, geri kalmışlığın bir sonucudur. Fakat bağımlı dış politika, geri kalmışlıktan kurtulmamızı önleyen etken bir rol de oynamaktadır. Bağımsız bir dış politikaya dönülmesi bundan dolay! da ayrıca önem taşıyor.

TÜRKİYE İŞÇİ PARTİSİ (TİP)

13 Şubat 1961 de 12 sendikacı İstanbul Valiliğine verdikleri bildirimle Türkiye İşçi Partisi’nu kurdular. 1962 yılında kurucular aydınları partiye çağırdı ve Doç. Dr. Mehmet Ali Aybar’a Genel Başkanlık önerdi.

TBMM Kütüphanesi’nde yer alan bilgilere göre;  Türkiye İşçi Partisi

 13.02.1961 - 20.07.1971.

- 1961, İstanbul -1971’de Anayasa Mahkemesi’nce kapatıldı. [Anayasa Mahkemesi, [siyasi parti-kapatma] Resmi Gazete, (6 Ocak 1972)].

- 13 Şubat 1961’de 12 sendikacı tarafından kurulan TİP, Anayasa Mahkemesi Kararıyla 20.7.1971’de kapatılmıştır....”

- Kurucular: Avni Erakalın (Genel Başkan), İbrahim Güzelce, Şaban Yıldız (sonra Genel Başkan), Kemal Nebioğlu, Rıza Kaus, Kemal Türkler

- Genel Başkanlık görevinde bulunmuş olanlar: Avni Erakalın, Mehmet Ali Aybar (Şubat 1962), Mehmet Ali Arslan (1969), Şaban Yıldız, Behice Boran (1970)

- Yöneticileri: Prof.Sadun Aren, Niyazi Ağırnaslı, Şaban Erik, Yahya Kanbolat, Sait Çiltaş, Yalçın Cerit, Adil Özkol, Turgut Kazan, Can Açıkgöz

 -

 Kurucu başkan Mehmet Ali Aybar’ın Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan'ın ölüm cezalarına çarptırılmasına dair Başbakanlık tezkeresi ve Adalet Komisyonu raporu münasebetiyle TBMM’de 24 . 4 . 1972 tarihli  konuşmasından bir bölüm.

MEHMET ALİ AYBAR (Devamla) — 146 ncı maddenin 1 nci fıkrası şöyledir : «Türkiye Cumhuriyeti Teşkilâtı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya bu kanunla teşekkül etmişolan Türkiye Büyük Millet Meclisini İskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs edenler, idam cezasına mahkûm olur.» Yusuf Aslan, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan'm Anayasayı zorla değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve Türkiye Büyük Milelt Meclisini zorla devirmeye teşebbüs etmedikleri, böyle bir fiilî işlemedikleri açık bir gerçektir.

(Salondan, «Ne biliyorsun» sesleri, gürültüler.)

-

 Türkiye İşçi Partisi’nin 2017 yılı parti programı taslak halinde bazı bölümler şöyle:

Parti programı

SOSYALİZMİN GÜNCELLİĞİ

Günümüzde dünya kapitalist sistemi, ekonomik, siyasal, ideolojik, toplumsal ve ekolojik boyutlarıyla bütünsel bir bunalımın içindedir. Kâr bölüşümü ve Pazar hakimiyeti için büyük tekellerin ve onların temsilcisi kapitalist devletlerin rekabeti şiddetlenmektedir. Bu rekabet sonucunda, sömürü oranı daha önce görülmemiş düzeylere ulaşmakta, dünya işçi sınıfının tümüne yönelen saldırı işçi sınıfının tarihsel kazanımlarını, temel insan ve yurttaş haklarını ortadan kaldırmaktadır.

Yerküremiz bugün ciddi bir ekolojik bunalımın içindedir. 20. yüzyılın ikinci yarısından başlayarak kendisini hissettiren ve 21. yüzyılda kaçınılmaz bir gerçeklik olarak önümüzde duran doğanın tahribatına karşı işçi sınıfı mücadelesi ekolojik bir konum almak durumundadır. Kapitalizm, kâr odaklı ve sermaye birikimine dayalı, büyüme ya da yok olma ikilemine hapsolmuş bir sistemdir. Kapitalizmde amaç, toplumun ihtiyaçlarını karşılamak değil sürekli daha fazla meta satarak kârı artırmaktır. Sonsuz büyüme isteği, aşırı üretimi körüklemekte, doğanın sınırlı kaynaklarını geri dönüşsüz biçimde tüketmekte, bugünün ve gelecek kuşakların yaşam olanaklarını tehlikeye atmaktadır. Kapitalizm emeği sömürdüğü gibi doğayı da sömürmekte, sermaye yarattığı devasa israfla yıkıcı bir nitelik taşımaktadır.

TÜRKİYE’DE BURJUVA DEVRİMİ VE CUMHURİYET’İN KURULUŞU

Türkiye, kapitalistleşme ve burjuva devrimi süreçlerinin özgün örneklerinden birini temsil etmektedir. Yarı-sömürge Osmanlı düzeninin çöküşünün emperyalist işgalle kesiştiği bir uğrakta yükselen burjuva devrimi, bir yandan gerici saltanat ve hilafet rejimine karşı, bir yandan da emperyalist işgale karşı mücadele yürütmüştür. Osmanlı egemenliğinin son yüzyılında başlamış olan kapitalistleşme ve modernleşme süreci, asker ve sivil kökenli Osmanlı aydınlarının muhalefetinde kendi siyasal temsilcisini bulmuştur. Osmanlı hanedanının emperyalist işgale bütünüyle teslim olması ve emperyalizmin işbirlikçisine dönüşmesi sonucunda muhalefet radikalleşmiş ve yoksul halkın işgale karşı direnişi ile birlikte süreç önce Kurtuluş Savaşı’na, ardından da 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuna evrilmiştir.

Türkiye’de, 19. yüzyılda başlayan ve 1923’te Cumhuriyet’in ilanıyla sıçrama

yapan burjuva modernleşme süreci ülkemizdeki ilerici siyasal ve toplumsal mücadelelerin önemli kaynaklarından biri olmakla birlikte, tek ve birincil kaynak değildir. Yine Osmanlı düzeninin son yüzyılında ortaya çıkan, 1920’de Türkiye Komünist Partisi’nin kuruluşuyla örgütlü hale gelen, tüm Cumhuriyet tarihi boyunca ülkenin gelişiminin ve ilerlemesinin öncü gücü olan sol/sosyalist düşünce ile işçi sınıfının mücadelesi, günümüzde de ilerici siyasal ve toplumsal mücadelelerin başta gelen kaynağı ve zeminidir.

TÜRKİYE’NİN KURTULUŞU SOSYALİZMDE

Türkiye, orta gelişkinlikteki kapitalist bir ülkedir. Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu ülkemizde, nüfusun büyük çoğunluğunu, yaşayabilmek için emek güçlerini satmak zorunda olanlar ile işsizler ve aileleri, yani işçi sınıfı oluşturmaktadır. Egemen sınıf ise, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana tüm iktidarlar tarafından çıkarları temsil edilen sermaye sahipleri sınıfıdır.

Kapitalizm öncesi döneme ait üretim ilişkilerinin, sınıfların ve ideolojilerin kalıntıları süreç içinde ya tasfiye edilmiş ya da kapitalist yeniden üretim ilişkilerinin ayrılmaz birer parçasına dönüşmüştür. Günümüz Türkiye’sindeki tüm sömürme-sömürülme, ezme-ezilme ilişkilerinin temelinde, üretim araçlarının özel mülkiyetine dayalı kapitalist üretim tarzının egemenliği bulunmaktadır.

Dolayısıyla, Türkiye’nin toplumsal kurtuluşu, ancak sosyalist bir siyasal devrimle ve bu devrimin ardından üretim araçlarının özel mülkiyetine son verilmesiyle, merkezi, planlı ve kamucu bir ekonomiyle, yani sosyalizme geçişle mümkündür.

Türkiye kapitalizmi, dünya kapitalist sisteminin bağımlı bir üyesidir. Bağımlılık, dışsal zordan çok çıkar ortaklığına dayanmakta, Türkiye sermaye sınıfının  ihtiyaçlarıyla örtüşmektedir. İktidarların zaman zaman emperyalizmin güncel politikalarıyla çelişen tercihlerde bulunabilmesi, Türkiye kapitalizminin iktisadi, siyasal ve askeri açılardan emperyalizme bağımlı olduğu gerçeğini değiştirmemektedir.

Diğer yandan, işçi sınıfımızın ve halkımızın kurtuluşunu emperyalizm içi bloklaşmalarda aramak, sermaye egemenliğinin sürmesine katkıda bulunmaktan başka bir anlama gelmeyecektir.

SOSYALİZMİN GÜCÜ İŞÇİ SINIFINDA

Türkiye’de toplumsal muhalefetin temel gücü, olanca bölünmüşlüğüne karşın, işçi sınıfıdır. Beyaz yakalı-mavi yakalı, kafa emekçisi-kol emekçisi, sanayi işçisi-hizmet işçisi, kent emekçisi-kır emekçisi, sendikalı-sendikasız, kadrolu-sözleşmeli-taşerona bağlı çalışan, kamu çalışanı-özel sektör çalışanı, tam gün çalışan-yarı zamanlı çalışan, işyerinde çalışan-evde çalışan, yüksek ücretli-düşük ücretli, fiilen çalışan-işsiz-emekli vb. gibi kesimler, yaşayabilmek için emek güçlerini satmak zorunda olan ve temelde ortak çıkarlara sahip tek bir sınıf oluştururlar. Emekleriyle geçinip onurlarıyla yaşayabilmekten başka bir şey istemeyenlerin ortak çıkarı, sermaye egemenliğine son verilmesindedir. Bu bilincin yaygınlaşmasının yolu, işçilerin ortak mücadele ve dayanışma pratiklerinin geliştirilmesinden ve güçlendirilmesinden geçmektedir.

İşçi sınıfının gerçek birliği ise ancak sermaye egemenliğine karşı yürütülecek olan ortak siyasal mücadeleyle sağlanabilir. Partinin görevi, işçi sınıfının siyasal ve ideolojik bağımsızlığını korumak ve devrimin işçi sınıfının eseri olmasını sağlayacak bir öncülük yapmaktır. Bu anlamıyla öncülük görevi, sadece devrim öncesinde değil, sosyalist kuruluş sürecinde de gerekliliğini koruyacaktır. İşçi sınıfı, devrim ve kuruluş süreçlerinde, sermaye sahipleri ile onların doğrudan işbirlikçileri dışındaki tüm halkın çıkarlarının temsilciliğini üstlenecektir.

TİP, SOSYALİST HAREKETİN DEVRİMCİ YENİDEN KURULUŞUDUR

TİP, 10 Eylül 1920’de kurulan Türkiye Komünist Partisi’nden başlayarak Türkiye sosyalist hareketinin tüm siyasal ve örgütsel birikimini ve Türkiye’deki devrimci gelenek ve değerleri sahiplenir ve kendisine rehber edinir. TİP ayrıca, uluslararası komünist hareketin evrensel birikiminin Türkiye’deki parçasıdır.

Marksizm-Leninizmi rehber edinen TİP, sosyalist hareketin tarihini eleştirel bir bakış açısıyla sahiplenir ve sosyalist hareketin devrimci bir zeminde yeniden kuruluşunu temsil eder. Sosyalist hareketin devrimci bir temelde yeniden kuruluşu hedefi, Türkiye’nin sosyalist birikiminin devrimci bir program ekseninde birliğinin sağlanmasını da içerir.

TİP, devrim mücadelesinin farklı araç ve yöntemlerinden hiçbirine mutlaklık atfetmediği gibi hiçbir araç ve yöntemi önsel olarak reddetmez. TİP’in mücadele araçlarına yaklaşımını belirleyen ilke, işçi sınıfının çıkarları ile uyumu ve devrim mücadelesine katkısıdır. Parti herhangi bir mücadele aracı ya da yöntemiyle ilgili kararını, soyut ilkelerden hareketle değil, işçi sınıfının siyasal mücadeleye katılımını artırma, sosyalist iktidar mücadelesinde yeni mevziler kazanma, kısacası devrimci mücadeleyi güçlendirme perspektifine dayalı olarak alır.

TİP, parti içi yaşam ve işleyişte Marksist-Leninist bir ilke olan demokratik merkeziyetçiliği uygular. Katılım, şeffaflık, siyasallık, hesap sorulabilirlik, kurullu ve kurallı çalışma, demokratik merkeziyetçiliğin olmazsa olmazlarıdır. Parti içi yaşamı ve işleyişi düzenleyen tüzük bu yaklaşım doğrultusunda oluşturulur. Tüzük, parti içi yaşamın ve işleyişin tüm üyeler için bağlayıcı olan kurallara dayalı olarak düzenlenmesinin ve korunmasının başlıca güvencesidir. Öte yandan, devrimci Marksist bir partinin iç işleyişinin sadece tüzük maddeleriyle korunamayacağı açıktır. Devrimci yaşam tarzı, işçi sınıfının kurtuluş mücadelesine adanmışlık, yoldaşlık hukuku, sosyalist bilinç ve özveri, sağlıklı bir iç işleyişin zorunlu unsurlarıdır.

2. BÖLÜM: MÜCADELE PROGRAMI

DİRENEN DÜNYA HALKLARI İÇİN SOSYALİST SEÇENEK

Dünya halkları, emperyalist-kapitalist saldırganlığa direnmenin yollarını aramaktadır. Toplumsal eşitsizliklerin hızla artışı ve baskıcı yönetimlerin varlığı, dünyanın pek çok ülkesinde iktidar karşıtı toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bu hareketler kimi ülkelerde, sol veya halkçı güçleri iktidara taşımış ya da iktidarı almaya aday bir güce dönüştürmüştür. Sosyal devlet politikalarını savunan, üretim araçlarının özel mülkiyetine son vermeden toplumsal eşitsizlikleri azaltmayı vaat eden bu güçler, çeşitli örneklerde emekçi sınıfların güncel talepleriyle bağ da kurabilmiştir

Toplumsal mücadelelere öncülük misyonu yerine getirilirken sosyalist devrim hedefi ile güncel mücadele başlıkları arasındaki bağ her başlıkta yeniden kurulmalıdır.

Dünya komünist ve devrimci hareketinin uzun yıllardır başaramadığı görev, işçi sınıfının güncel talepleri ile tarihsel çıkarları arasındaki bağın kurulmasıdır.

Bu görev yerine getirilmediği ve sermaye düzeninin dünya çapındaki krizine karşı sömürüye ve üretim araçlarının özel mülkiyetine son vermeyi amaçlayan bir sosyalist seçenek yaratılamadığı sürece, toplumsal hareketlerin ve düzen içi sol güçlerin kapitalizmin sınırlarına mahkûm kalması kaçınılmazdır.

Yine bu görevin yerine getirilememesi, sosyalist hareketlerin toplumsal mücadelelerde etkisiz olmasının ve düzen içi aktörlerin gerisinde kalmasının  Başta ABD olmak üzere emperyalist ülkelerin müdahalelerine en fazla maruz kalan bölgelerden birinde bulunan ve bu tür müdahalelerin işbirlikçisi konumunda da olan ülkemizde sosyalist iktidar mücadelesi, bölgedeki anti-emperyalist, yurtsever ve gericilik karşıtı dinamiklerle kader ortaklığı içindedir. Ulusal, etnik, dinsel, mezhepsel çatışmaların aşılmasının ve bölge halkları arasında kardeşlik bağlarının kurulmasının yolu, emperyalizme ve gericiliğe karşı yürütülen mücadelelerin birleştirilmesinden ve anti-kapitalist bir niteliğe kavuşturulmasından geçmektedir. Bu çerçevede TİP, başta Avrupa Birliği, NATO, IMF olmak üzere her türlü emperyalist kurum ve kuruluşa, Türkiye’nin bu kuruluşlarla kurduğu ilişkilere, emperyalist tahakkümü pekiştirecek şekilde üstlendiği bölgesel veya küresel askeri ve siyasi misyonlara, İncirlik ve Kürecik başta olmak üzere Türkiye’deki yabancı askeri üslere karşı mücadele eder.

SARAY REJİMİ HALKIN DÜŞMANIDIR

AKP’nin 2002 yılında başlayan iktidar dönemi, Türkiye’deki sermaye egemenliğinin biçimi üzerinde kalıcı etkiler doğuran bir rejim değişikliğine yol açmıştır.

Cumhuriyet döneminin tüm ilerici birikimini ve işçi sınıfının mücadeleyle elde ettiği kazanımları hedef alan AKP; piyasacı, gerici, milliyetçi, baskıcı, farklı görüşlere ve yaşam tarzlarına tahammülsüz, sansürcü, kamuya ait varlıkların yağmalanmasını ve her tür yolsuzluğu olağanlaştıran, cihatçı çetelerin desteklenmesini ve dışa dönük saldırganlığı devlet politikası düzeyine yükselten, tüm devlet kurumlarını kendi çıkarlarının tahakkümü altına alan, yürütme gücünün tek bir kişide toplandığı fiili bir diktatörlük, bir Saray Rejimi kurmuştur.

Sermaye sınıfı, bu rejime direnmek bir yana, onun sağladığı zenginleşme olanaklarından yararlanmaktadır. Saray Rejimi’ne direnebilecek ve onun yarattığı tahribatı giderebilecek olan güç, sermaye sahipleri ve onları temsil eden düzen partileri değil, Haziran (Gezi) Direnişi ile ilk zirvelerinden birine ulaşmış olan ilerici, aydınlanmacı, eşitlikçi, özgürlükçü, cumhuriyetçi toplum kesimleridir.

TİP, Türkiye’deki ilerici, aydınlanmacı, eşitlikçi, özgürlükçü ve cumhuriyetçi hareket, özne ve bireyleri kapsayarak bu güçlerin ortak mücadelesini mümkün kılacak bir kitlesel sol odağın inşasını ve bu odağın siyasal mücadelenin araçlarından biri haline getirilmesini gerekli görür. Söz konusu odağın biçimi ve rolü konusundaki yaklaşımını siyasal ve toplumsal mücadelenin gelişim sürecini ve ihtiyaçlarını gözeterek oluşturması gereken TİP, her durum ve koşulda, işçi sınıfının nihai çıkarlarını ve emekçilerin siyasal iktidar mücadelesinin temel öznesi haline gelmesini savunur.

Günümüzde metalaşmanın ve mülksüzleşmenin eriştiği boyut, işçi sınıfı ile halk kesimlerinin çıkarlarının ortaklığını sağlamaktadır. TİP, işçi sınıfının, sosyalist devrim mücadelesinde halk kesimlerini yanına çekmesi ve devrimci bir halk hareketine öncülük etmesi gerektiğini, Türkiye devriminin işçi sınıfının siyasal ve ideolojik öncülüğünde halkçı bir karakter taşıyacağını saptar.

SARAY REJİMİ’NE KARŞI DEVRİMCİ CUMHURİYET!

Türkiye’deki sermaye düzeni, Saray Rejimi ile birlikte, toplumsal ve siyasal yapının gericileştirilmesi, ilerici değerlerin ve birikimin tasfiyesi ve halkın siyasete katılımının engellenmesi konularında yeni bir evreye girmiştir. Emperyalizmin ve Türkiye sermaye sınıfının en büyük destekçisi olduğu Siyasal İslam, tüm toplumsal ve siyasal ilişkilerin dinselleştirilmesinin ve buna dayanan bir faşizan rejimin kurulmasının baş aktörüdür. Bu anlamda, Türkiye’de Saray Rejimi’nin kuruluşu, faşizmin kurumsallaşması ile paralel bir seyir izlemektedir.

Sermaye düzeninin bugünkü cumhuriyet, laiklik ve özgürlük düşmanlığı, işçi sınıfını daha fazla sömürmeye, yoksullaştırılan halkı devlet yönetiminden uzak tutmaya, bölmeye ve direnen halk kesimlerini baskı altına almaya yöneliktir.

Dolayısıyla, Saray Rejimi’nin sistematik bir biçimde inşasına giriştiği faşizan rejim, sermaye sınıfının da ihtiyaçlarını karşılamaktadır.

Türkiye’de Saray Rejimi’ne karşı mücadele ertelenemez bir yer tutmaktadır. Mevcut sermaye egemenliğinin icrasını üstlenen Saray Rejimi, ülkede faşizmin kurumsallaşması sürecinin de başlıca sorumlusu ve yürütücüsüdür. Türkiye’de yaşanan rejim değişikliği, sermaye iktidarına vazgeçilmez kazanımlar sağlamıştır.

Bu açıdan, Saray Rejimi’ne karşı mücadelenin, emekle sermaye arasındaki mücadelenin güncel ve yakıcı evresi olduğu gerçeği gözden kaçırılmamalıdır. Salt Saray Rejimi’ne daraltılmış bir mücadele programı, sermaye sınıfının bu rejimle ortaklığının gizlenmesine yol açacaktır. TİP, Saray Rejimi’nin yıkıldığı koşullarda sermaye egemenliğinin kendisini aklamasına izin vermemenin yolunun, rejime karşı mücadelede işçi sınıfı adına en ön saflarda yer almaktan geçtiğini tespit eder.

TİP, Saray Rejimi’ne karşı mücadelede, radikal bir halk hareketliliğinin başarısıyla mevcut iktidarın etkisizleştirildiği, ülkede yaşanan tüm tahribatın halkın çıkarları doğrultusunda giderilmesi yönündeki taleplerin kitleselleştiği, Saray Rejimi’ni yıkan halk hareketinin ivmesinin sosyalizme yönlendirildiği ve sosyalistlerin iktidar mücadelesinin eşik atladığı bir Devrimci Cumhuriyet perspektifini savunur. İlerici ve özgürlükçü toplum kesimlerinin ortak mücadelesine dayanan Devrimci Cumhuriyet perspektifi, TİP’in sosyalist devrim yürüyüşünü güçlendirecek, siyasal iktidarın ele geçirilmesini halkın geniş kesimlerinin gündemine sokacak bir hedef olarak değerlendirilmelidir. Devrimci Cumhuriyet mücadelesi, burjuvazinin veya devlet aygıtının herhangi bir unsuruyla ittifakı kesin olarak dışlamakta, bunun yerine Türkiye’nin tüm ilerici ve özgürlükçü  güçlerinin halkçı bir program etrafında buluşması ve Saray Rejimi’ne son verilirken sermaye egemenliğinin yeniden tesisini önleme hedefini taşımaktadır. Bu anlamda Devrimci Cumhuriyet mücadelesini sosyalist devrim mücadelesinin bir parçası olarak gören TİP, Saray Rejimi’ne karşı Devrimci Cumhuriyet mücadelesinin önemini vurgular, bu mücadelede edinilen tüm kazanımların korunması ve güçlendirilmesi için sosyalist devrime ilerlemeyi hedefler.

Türkiye’de, cumhuriyetçiliğin ve laikliğin resmî bir devlet söylemi, özgürlükçülüğün ise serbest piyasacı ve küreselleşmeci ideolojilerin kılıfı olduğu dönem geride kalmıştır. Günümüzde, cumhuriyeti, laikliği ve özgürlüğü savunan toplum kesimleri, gerici ve baskıcı düzene karşı yürütülen mücadelelerin öne çıkan unsurları arasındadır. Bu koşullar altında, bir yandan halkın temel hak ve özgürlüklerinin korunması, diğer yandan da ülkemizde Cumhuriyet döneminde halkın mücadeleleri sayesinde edinilmiş değerlerin yeniden güç kazanması ertelenemez mücadele başlıklarındandır.

TİP, cumhuriyetçilik, laiklik ve kamuculuk gibi ilerici değerlerin yeniden kazanılması için yürütülen mücadelelerin asli parçasıdır. TİP, demokratik ve sosyal yurttaşlık haklarının, örgütlenme, eylem, ifade ve basın özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi için mücadele eder.

Türkiye’de geçmiş Cumhuriyet dönemine dönülmesini veya Cumhuriyet’in yeniden inşasını imkansız gören TİP, cumhuriyet, laiklik ve özgürlük savunusunun devrimci ve halkçı bir karakter kazanmasını amaçlar ve bu değerlerin sermaye sınıfının çıkarlarına tabi kılınmasına karşı mücadele eder. Diğer yandan, TİP, Gezi Direnişi’nde güç kazanan kardeşlik arzusunu ve dayanışma bilincini, bu topraklarda yaşayan tüm halkların mücadele ortaklığının zemini olarak değerlendirir.

KÜRT SORUNUNDA KARDEŞLİK VE BİRLİKTE YAŞAM

TİP, Kürt sorununu, esas olarak sermaye egemenliğinin bir sonucu ve sınıf mücadelesinin bir başlığı olarak görür. Yoksul Kürt emekçilerine Türkiye işçi sınıfının önemli bir bölmesi olarak yaklaşır ve tarihsel çıkar ortaklığını öne çıkarır.

Bununla birlikte, Kürt halkının eşit yurttaşlık mücadelesini destekler, anadilde eğitim ve anadilde yaşam hakkını benimser. Kürt halkına düşmanlık yaratan yönelimlerle mücadele eder, Türkiye’de ve bölgede yaşayan halklar arasında nefreti körükleyen yaklaşımlara karşı birlikte yaşamı ve kardeşliği savunur. Türkler ve Kürtler başta olmak üzere her kökenden yurttaşın özgürce ve kardeşlik içinde yaşayacağı bir ülkenin kurulması için mücadele eder.

TİP, Kürt halkının kendi geleceğini ve kaderini belirleme hakkını kabul eder. Bununla birlikte, bu hakkın kullanımına dair tutumunu işçi sınıfı mücadelesinin çıkarları doğrultusunda oluşturur. Kürt halkının haklı taleplerinin savunulması ve desteklenmesi, Kürt siyasal hareketinin yönelim ve tercihlerinden bağımsız  bir ilkedir.

TİP, Kürt halkını ve mücadelesini, Türkiye’deki özgürlük mücadelesinin ve işçi sınıfı öncülüğündeki devrimci halk hareketinin vazgeçilmez bileşenlerinden biri olarak değerlendirir. Kürt siyasal hareketi ile TİP arasındaki ilişkiler, işçi sınıfının çıkarları ve sınıf mücadelesinin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak belirlenir.

MEZHEPÇİLİĞE KARŞI EŞİT YURTTAŞLIK

TİP, yaşamın her alanında mezhepçiliğe ve gericileşmeye karşı mücadele eder. Tüm yurttaşlarımızın siyasal islamın ve tarikatların kuşatmasından kurtulması için çaba harcar. Osmanlı ve Cumhuriyet tarihi boyunca baskı görmüş ve katliamlara uğramış olan Alevilerin eşit yurttaşlık mücadelesini destekler ve Alevileri, aydınlanmacı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir geleceği kurma mücadelesinin bileşenlerinden biri olarak görür.

TİP, devletin, farklı din, mezhep ve inançlar ile inanmayan yurttaşlar üzerinde bir tahakküm aracı olarak kullandığı zorunlu din derslerinin kaldırılmasını ve dinci-gerici zihniyetin cisimleştiği Diyanet İşleri Başkanlığı’nın kapatılmasını savunur. Eğitimden başlayarak toplumsal yaşamın her alanına yayılan tarikatlaşmaya karşı mücadele eder. Din işlerini, tüm din ve mezheplere eşit mesafede duran bir kurumda yeniden düzenlemeyi hedefler.

KADIN MÜCADELESİ KURTULUŞUN AYRILMAZ PARÇASIDIR

Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de gerici, piyasacı ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinden kaynaklanan saldırıların doğrudan hedefleri arasında yer alan kadınlar, eşitsiz çalışma koşullarıyla, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma haklarının gasp edilmesiyle, kadın cinayetleriyle, taciz, tecavüz ve istismarla, çocukluk çağında evlendirilmelerle karşı karşıyadır. Bu durum, kadınların toplumsal cinsiyet eşitsizliğine ve gericiliğe karşı mücadelede ön plana çıkmasına yol açmaktadır.

TİP, kadınların sermaye egemenliği ve ataerkil ideolojilere ve uygulamalara karşı yürüttükleri mücadeleyi geleceğin toplumu için yürütülen mücadelenin ayrılmaz bir parçası olarak görür, kadınların toplumsal kurtuluş mücadelesinde daha aktif bir rol oynaması için çaba harcar.

GENÇLERİN ÜLKESİNİ GENÇLER KURACAK

Kapitalizmin gelecek umudu sunamadığı, ağır sömürü koşulları ile işsizlik arasında tercih yapmak zorunda kalan gençler, sermaye egemenliğinden en fazla zarar gören toplum kesimleri arasında yer almaktadır. Gençlik Türkiye’de Saray Rejimi tarafından baskı altın ye çalışılmaktadır. Aydınlanma, özgürlük ve dayanışma gibi değerlerin gençlik içindeki ağırlığı, gençlerin sınıf mücadelelerine özgün katkılarda bulunmasını mümkün kılmaktadır.

TİP, gençleri, siyasal mücadelelerin dinamik ve asli unsurlarından biri olarakgörür ve ülke yönetiminde daha fazla söz sahibi olmaları için çaba harcar.

YAĞMA POLİTİKALARI DOĞAMIZI TALAN EDİYOR

Sanayi Devrimi’nden bu yana kapitalist etkinliklere bağlı olarak hızla artan kaynak tüketimi, ormansızlaşma, fosil yakıt kullanımı, karbon salımı vb.nin, başta küresel iklim değişikliği olmak üzere yakıcı çevre sorunlarına yol açtığı görülmektedir. Sermaye kendi mantığıyla işlediği sürece gelecekte insanlığı açlık, susuzluk, çölleşme, tarım alanlarının ve pek çok canlı türünün yok olması, buzulların erimesiyle sular altında kalacak kentler, kitlesel göçler ve kaynak savaşları beklemektedir.

TİP, genel olarak kapitalizmin, özel olarak da Saray Rejimi’nin kendisini yeniden üretmesi için doğayı, kentleri ve kamusal mekanları yağmaladığını ya da kendi çıkarına uygun olarak dönüştürdüğünü saptar. Kentlerimizi gasp eden betonlaşmayı ve mega projeleri durdurmayı hedefler. Ekolojik yıkıma yol açan enerji politikalarının karşısında durur, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarının planlı kullanımını destekler. Temiz su ve gıdaya erişimi temel insani hak olarak, hayvanları eşya değil canlı olarak görür, canlı-cansız tüm doğal varlıkların metalaştırılmasına karşı çıkar. Buradan hareketle çevrenin ve doğanın talan edilmesine, kentsel alanların ve kamusal mekânların yağmalanmasına karşı mücadele yürütür, yürütülen mücadelelerin içinde yer alır.

TÜM YURTTAŞLAR İÇİN EŞİTLİK VE ÖZGÜRLÜK

TİP, ayrımcılığa ve eşitsizliğe karşı yürütülen mücadelelere, yurttaş haklarının eksiksiz ve ayrımsız olarak sağlanacağı eşitlikçi ve özgürlükçü bir düzene ulaşma mücadelesine katkıda bulunma potansiyellerini göz önünde bulundurarak yaklaşır. Parti, toplumsal hareketlerin toplumsal kurtuluşa hizmet edebilmesi için öncülüğün gerekli olduğunu bilir ve bu konuda görev üstlenir.

CİNSEL YÖNELİM AYRIMCILIĞINA SON

LGBTİ+ yurttaşların yaşadığı ayrımcılık, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile dinci gericiliğin gündelik yaşamdaki saldırganlığından kaynaklanmaktadır. TİP, LGBTİ+ yurttaşların yaşam, çalışma ve sağlık haklarının gasp edilmesine ve yaşamın tüm alanlarında karşılaştıkları cinsiyet ayrımcılığına karşı mücadele eder, bu yurttaşlarımızın örgütlenme ve yaşam haklarının korunması için yürütülen mücadeleleri güçlendirmek için çaba harcar.

EŞİT YAŞAMIN ÖNÜNDEKİ ENGELLERİ KALDIRACAĞIZ

TİP, engelli yurttaşların toplumsal ve ekonomik taleplerinin, en temel insan hakları arasında yer aldığını saptar. Engelli yurttaşların toplumsal yaşamdan dışlanmasına, toplumsal, ekonomik ve sağlıkla ilgili taleplerinin yok sayılmasına karşı mücadele eder.

HERKESE PARASIZ, BİLİMSEL, ANADİLDE EĞİTİM

Saray Rejimi’nde eğitim, sınav sistemi ve müfredatın defalarca değişmesi, okulların tarikatlara emanet edilmesi, dinselleşmenin artması, karma eğitimin tırpanlanması, devlet aktarılan kaynakların azaltılıp özel okulların artmasıyla tam bir çöküş yaşamıştır. Öte yandan üniversiteler de piyasacı ve baskıcı düzene teslim olmuş, bilim üretmesi gereken kurumlar hurafe ve intihal yuvaları haline gelmiştir. TİP, her düzeyde nitelikli, parasız, anadilde, laik ve bilimsel eğitim hakkını savunur.

SAĞLIKLI VE GÜVENLİ GELECEK İÇİN

Ülkemizde sağlık hizmetleri piyasalaşma girdabına girmiş, halk primlere, katılım paylarına, ek ücretlere mahkum edilmiştir. Sağlık hizmetine erişmek isteyen yurttaşı hasta değil, müşteri olarak gören bir anlayış egemen olmuştur.

TİP, herkese ücretsiz, ulaşılabilir ve anadilde sağlık hizmetini ve koruyucu hekimlik ilkesini savunur. Toplumun ihtiyacını karşılayacak sağlık ocaklarının ve hastanelerin kurulması için çaba harcar.

ADALET İÇİN MÜCADELE

Ülkemizdeki adalet mekanizması, yargı teşkilatı ve hukuk sistemi adaleti sağlayacak bir yapı olmaktan çıkmış, siyasi iktidarın hedefleri ve amaçları doğrultusunda kullanılan bir araca dönüşmüştür. İktidarın ihtiyaçlarına göre şekil değiştiren, hukuk kurallarıyla değil siyasal tercihler ve talimatlarla karar veren bir yargı mekanizmasından adalet beklenemez.

TİP, bağımsız ve tarafsız bir yargı tesis edilene kadar halkın adalet talebini ve hak arama mücadelesini yükseltir.

BASKI VE SANSÜRE KARŞI ÖZGÜRLÜK

Saray Rejimi’nin tahakkümü altındaki ülkemizde internet, basın, kültür ve sanat alanlarında özgür ifade, yaratıcılık ve insani gelişim neredeyse olanaksız hale gelmiş, tiyatro oyunları, filmler yasaklanmış, kitaplar toplatılmış, internet siteleri kapatılmıştır. Edebiyattan, müzikten, sinemaya, basılı yayınlardan internete kadar geniş bir alanda sığ, çıkarcı, içerikten ve estetikten uzak bir anlayış egemen hale gelmiştir.

TİP, internet, basın, kültür ve sanat alanlarındaki her türlü baskıya, sansüre ve yozlaşmaya karşı mücadele eder, toplumcu, özgür ve yaratıcı üretimi destekler.