Bugün Dünya AIDS Günü. AIDS/HIV hâlâ dünyanın en büyük sağlık sorunlarının başında geliyor. Halk arasında AIDS olarak bilinen Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu, HIV enfeksiyonunun neden olduğu, kronik, yaşamı tehdit edebilen bir rahatsızlıktır. HIV bağışıklık sistemini hasara uğratarak hastalıklarla mücadele gücünü zayıflatan bir virüs. Bu virüsün nasıl bulaştığını bilmek hastalıktan korunmanın ilk adımı. Dünya genelinde 40 milyon kişinin bugüne kadar ölümüne sebep olan AIDS ile ilgili farkındalığı arttırmak adına 1 Aralık dünya gelinde “AIDS Günü” olarak anılıyor.
Milliyet'in haberine göre Covid-19 salgını döneminde ve sonrasında Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, HIV/AIDS vakalarında artış yaşandı. HIV alanında önde gelen hekimler ve sivil toplum kuruluşları “Covid-19 dönemi sonrası HIV Politikaları” başlıklı bir raporla pandemi döneminde yaşananları raporlaştırdı. Covid-19 döneminde HIV enfeksiyonunun pandemi öncesindeki yayılma hızını koruduğu tahminine yer veriler raporda, pandemi nedeniyle sağlık kuruluşları ve tanı merkezlerine başvuru azaldığı için yeni vaka sayısının düşük olduğu da ifade edildi. Raporun yazarlarından Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Fehmi Tabak ve Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Dilara İnan ile konuşuldu.
Prof. Dr. İnan, Türkiye’de HIV farkındalığının hâlâ düşük sevide olduğunu, pek çok ülkede yıllık yeni HIV vaka sayısının son 10 yılda sabit kalma ya da azalma trendine girerken Türkiye’nin yıllık yeni vaka sayısı artışında dünyada en üst sıralarda yer aldığını söyledi. Prof. Dr. İnan, “HIV vakaları Türkiye’de son 10 yılda 8 kat artış gösterdi. Sağlık Bakanlığı tarafından HIV/AIDS Kontrol Programı oluşturulmuş, kapsamlı bir eylem planı ortaya konmuştur. Ancak pandemi, tüm sağlık girişimlerini olduğu gibi, HIV/AIDS ile mücadeleyi de olumsuz şekilde etkiledi” dedi. Pandeminin, HIV ile enfekte olan bireylerin salgın koşullarında tanı alamaması ve bu dönemde tedaviye başlamamasında etkili olduğunu vurgulayan Prof. Dr. Dilara İnan şunları söyledi:
“Pandemi döneminde temel sağlık hizmetlerine ve tedaviye erişimin kesintisiz sürdürülmesi için büyük çaba sarf edilse de bu dönemde pek çok sağlık kuruluşunda HIV poliklinikleri düşük kapasiteyle çalışmak durumunda kaldı. Bununla birlikte HIV tedavisi devam eden bireyler, uzaktan takip edildi, polikliniği ziyaret edemeyenlerle telefon, mesaj veya görüntülü görüşme yoluyla iletişim kuruldu. Pandeminin etkisinin azalmasıyla sağlık kuruluşlarının tüm branşlarda poliklinik hasta yükünün artması, pandemi süresince ertelenmiş tıbbi müdahalelerin gerçekleştirilmeye başlaması bekleniyor. Böylece yeni tanı konacak, özellikle de tanısı ileri evrede gerçekleşecek HIV vakalarında da hızlı bir artış öngörülüyor.”
Vaka sayılarının artmasına rağmen pandemi döneminde tanı sayısında azalma yaşandığını belirten Prof. Dr. Fehmi Tabak da 2020 ve 2021 yıllarında doğrulama testi pozitif tespit edilerek raporlanan HIV/AIDS vakası sayılarının 2019 seviyesinin yüzde 28 altında seyrettiğini söyledi. Tabak, HIV vakalarının tanı oranındaki bu düşüşün en büyük nedeninin sayıları pandemi öncesinde de sınırlı olan anonim test merkezlerinin pandemi döneminde düşük kapasiteyle hizmet vermesi, hatta bazılarının HIV testi faaliyetlerini tamamen durdurması olarak açıkladı.
Prof. Tabak, test yaptırmak isteyen bireylerin Kovid-19 riskinden dolayı sağlık kuruluşlarına ve anonim test merkezlerine başvurmaktan çekinmesinin de tanı sayısının düşük olma nedenleri arasında saydı. Tabak, “Pandemi döneminde kan bağışları azalmış, pek çok tıbbi müdahale ertelenmiş olduğu için, normal şartlarda tesadüfen saptanacak çoğu vakaya bu dönemde tanı konamadı” dedi.
Türk Klinik Mikrobiyoloji ve İnfeksiyon Hastalıkları Derneği HIV/AIDS Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Halis Akalın, 2021 sonu itibariyle dünyada ve Türkiye’de HIV/AIDS ile ilgili şu istatistikleri paylaştı:
Dünyada 38.4 milyon HIV enfeksiyonu ile yaşayan kişi var.
Dünyada 2021’de 1.5 milyon kişi HIV enfeksiyonu tanısı aldı.
AIDS ve AIDS ile ilişkili komplikasyonlar nedeniyle 650 bin kişi öldü.
Türkiye’de 2021 sonu itibariyle Sağlık Bakanlığı resmi kayıtlarında 32 bin 376 (26 bini erkek) kişi HIV ile yaşıyor.
Hastalığını bilmeyen kişilerin olma olasılığının yüksek olması nedeniyle Türkiye’De HIV ile yaşayanların sayısının 65 bin-70 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir ve Dünya Sağlık Örgütü’nün tahmini de bu yöndedir.
Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de önemli halk sağlığı sorunları arasında yer alan HIV enfeksiyonunun görülme sıklığı artmaya devam ediyor. HIV/AIDS ile mücadeleye katkı sağlamak adına 5 hekim derneğinin bir araya gelerek geçen yıl hayata geçirdiği “Şüphen Olmasın” inisiyatif, HIV/AIDS konusunda toplumda farkındalık yaratmak, düzenli test olma oranını artırmak ve HIV ile yaşayanların hayat kalitesini yükseltmek adına çalışmalarını 1 yılı aşkın süredir sürdürüyor. Bu süre zarfında gerçekleştirilen çalışmalar doğrultusunda 6 milyon kişinin test olmanın önemiyle ilgili bilgilenmesi ve HIV farkındalığı kazanması sağlandı.
İnisiyatif toplantısında konuşan HIV’nin tanımı, HIV ile AIDS’in farkı ve güncel verilere dair bilgiler veren KLİMİK Derneği HIV/AIDS Çalışma Grubu Başkanı Prof. Dr. Emin Halis Akalın, HIV’in bağışıklık sisteminin hücrelerini tutarak işlevlerini bozan bir virüs olduğunu anlattı. HIV enfeksiyonu bağışıklık sisteminin zaman içerisinde zayıflamasına sebep olduğunu ve tedavi edilmezse bağışıklık yetmezliğine yol açabildiğini söyleyen Akalın, şu bilgileri verdi:
“Türkiye’deki Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu yani AIDS ise HIV enfeksiyonunun en ileri evresidir. Ülkemizde 1985 yılında tanı alan ilk vakadan bu yana 35 binin üzerinde kişinin testi pozitif saptanarak HIV veya AIDS tanısı almıştır. Tanı konulmamış vakaları da düşündüğümüzde bu sayının daha fazla olduğunu tahmin ediyoruz.”
ACYBHD Genel Sekreteri Prof. Dr. Deniz Gökengin ise toplantıda HIV’nin bulaş ve korunma yollarına dikkat çekerek, “Toplumda sanıldığının aksine HIV ile yaşayan insanlarla fiziksel temasta bulunmakla, aynı havayı solumakla, aynı yerde oturmakla ya da sivrisinek sokmasıyla HIV bulaşmaz. HIV korunmasız cinsel ilişkiyle, ortak kullanılan sterilize edilmemiş enjektörlerle, kan veya organ nakliyle ya da HIV pozitif annelerden hamilelik, doğum ve emzirme dönemlerinde bulaşabilen bir virüstür. HIV’den korunma, temel olarak bu bulaş yollarını önleme esasına dayanır. Risk oluşturacak durumlara yönelik gerekli önlemler alındığı takdirde HIV bulaşının kolaylıkla önlenmesi mümkündür” diye konuştu.
EKMUD HIV/AIDS Çalışma Grubu Koordinatörü Prof. Dr. Behice Kurtaran ise HIV/AIDS tedavisindeki ilerlemelerle birlikte dünyada ve Türkiye’de tedaviye erişimin mevcut durumundan bahsetti.
HAKED Genel Sekreteri Prof. Dr. Serhat Ünal da yaptıkları bilgilendirme çalışmalarından bahsederek, “Gençler arasında HIV farkındalığını artırmak üzere 'Şüphe 101' isimli bir projeyi de hayata geçireceğiz. Bu projeyle hem üniversitelerde yapılacak seminerler vasıtasıyla hem de öğrenciler arası akran eğitimi modeli ile HIV farkındalığı yaygınlaştırılacak” dedi.
HIV ile mücadelede en önemli adımın, zamanında tanı konulması olduğunun altını çizen HIVEND Başkanı Prof. Fehmi Tabak, HIV/AIDS tanısının geç konulmaması için bazı büyük şehirlerde bulunan anonim test merkezlerinin sayısının artırılması gerektiğini söyledi.