Dünya Bankası “Türkiye Ekonomi Monitörü: Yeni Bir Rota Çizmek” başlıklı raporunu açıkladı. Raporda Türkiye'nin bu yıl yüzde 0, önümüzdeki yıl ise yüzde 3 büyüyeceği belirtildi.
Duvar’ın haberine göre Dünya Bankası tarafından bugün yayımlanan ve ekonomik toparlanmada izlenebilecek politikaların ele alındığı Türkiye Ekonomi İzleme raporunda yer alan tahminlere göre gayrı safi yurtiçi hasılanın (GSYH) 2021 yılında ise yüzde 4 olması bekleniyor.
Dünya Bankası Türkiye Ülke Direktörü Auguste Kouame, “Daha yoksul olan hanehalkı en fazla etkilenen kesim oldu çünkü düşük gelirli işçiler, iş gücü kaybının en fazla olduğu inşaat ve tarım sektörlerinde çalışıyor. En yoksul kesin için işsizliğin uzun vadeli etkisi daha fazla çünkü sınırlı savunma mekanizmasına sahipler” dedi.
Rapor özetinde şu başlıklar öne çıktı:
Türk ekonomisinde son 12 ayda, cari işlemler dengesizliğinin azalması, bankaların dış borçlarının azalması ve portföy girişlerinin canlanması gibi önemli dışsal düzeltmeler yaşanmıştır. Bu düzeltmeler süreçte biriken dışsal kırılganlıkların azalmasında ve Türk lirasının daha istikrarlı hale gelmesine katkıda bulunmuştur. Buna rağmen son iki yılda ülkenin yabancı para rezervleri ciddi şekilde azalmış ve Türkiye’nin yabancı piyasaların baskısına maruz kalmasına neden olmuştur.
Reel sektör, devam eden makro-finansal kırılganlıklardan ciddi şekilde etkilenmeye devam etmektedir. Yatırımlar önemli ölçüde azalmıştır - ne var ki sanayi üretimi zayıf da olsa bir toparlanmaya işaret etmektedir. Döviz kurundan enflasyona geçiş etkisiyle sert bir şekilde yükselen tüketici fiyatları ile 2019 yılının ilk üç çeyreğinde ortalama yüzde 18’ye ulaştıktan sonra enflasyon düşmeye başlamıştır.
Durgun çıktı düzeyleri, artan üretim maliyetleri ve artan tüketici fiyatları 2017-2018 arası önemli miktarda istihdam kaybına ve reel ücretlerde düşüşe neden olmuştur. Mayıs 2018-Mayıs 2019 arasında Türkiye ekonomisinde 840 bin kişi işini kaybetmiştir, bu da toplam istihdamın yüzde 2,9’una karşılık gelmektedir. Daha yoksul hane halkları en çok etkilenen grup olmuştur çünkü düşük ücretli çalışanların büyük çoğunluğu iş kaybının en fazla olduğu sektörler olan inşaat ve tarım sektörlerinde istihdam edilmektedir.
Kaldıraç oranları kademeli olarak azaltılmış olsa da şirketler kesiminin borç yükü halen yüksek seviyesini korumaktadır. Şirketler kesimine verilen toplam kredi, Eylül 2018’deki yüzde 76 seviyesinden Haziran 2019’da yüzde 68’e inmiştir. Türkiye’de kredi sınırlamaları -özellikle de döngüsel düşüş dönemlerinde- büyük firmalardan çok KOBİ’leri etkilemektedir.
2019 yılının büyük çoğunluğunda kredi piyasalarındaki sıkılık devam etmiştir ve bu durum da bazıları tahvil ihracına yönelen büyük şirketleri önemli ölçüde etkilemiştir. Ne var ki, sermaye piyasaları şirketlerin finansman ihtiyacının çok küçük bir kısmını oluşturmaktadır.
Şirketler kesiminin borçlarıyla ilgili sorunlar, bankacılık sektörünün varlık kalitesinin düşmesine neden olmuştur. Tahsili gecikmiş alacaklar (TGA), Eylül 2018’de yüzde 3 seviyesinde iken Eylül 2019’da yüzde 4,7’ye yükselmiştir. Aktif kalitesi stresinin diğer bir göstergesi de, yüksek kredi riskine sahip krediler olarak sınıflandırılan 2. Grup kredilerin payındaki artıştır. 2. Grup krediler, sistemdeki ödenmemiş kredilerin yaklaşık yüzde 12'sini oluşturmaktadır.
Bankalar bu duruma, kredi verme faaliyetlerini önemli ölçüde azaltarak rasyonel bir şekilde yanıt vermişlerdir. Yetkili makamlar, kredi garantileri sağlamışlar ve makro-ihtiyati kuralları gevşetmişler, böylece devlet bankalarının kredi verebilmeleri için biraz destek olmuşlardır. Ancak özel bankalar, bu zayıf ekonomik ve yüksek faizli ortamda varlık kalitesinde daha fazla bozulma olmasını önlemek için temkinli davranmışlardır.
TIKLAYIN - Türkiye Ekonomi Monitörü: Yeni Bir Rota Çizmek
Geçtiğimiz yıl verilen genel politika tepkisi kısa vadeli istikrarın yeniden sağlanmasında oldukça etkili olmuştur. Ancak bu Raporda yapılan analiz gelişme için hala alan bulunduğuna işaret etmektedir.
Büyük veri tekniklerinin kullanıldığı TEM, bunların ekonomi politikalarına ilişkin belirsizlikteki artışa katkıda bulunmuş olabileceğini ortaya koymuştur. Analiz şunları gösteriyor:
* İşletmeleri etkileyen kurallar ve düzenlemelerdeki değişikliklerin sayısı önemli ölçüde artarak 2018'de zirveye ulaşmıştır, bu da iş ortamında daha fazla oynaklığa neden olmuştur;
* Değişikliklerin artan oranda bir bölümü, daha keyfi yasal araçlar aracılığıyla (yani resmi danışma gerektirmeyen) yoluyla uygulamaya konmuştur, bu da belirsizliği arttırmıştır;
* En sık değişiklik yapılan alanlar iş gücü piyasası, finans, çevre, kalite altyapısı, ticaret ve vergi alanları olmuştur;
* Son zamanlarda odak noktası, vergi ve iş gücü piyasası konularından kalite altyapısı ve çevre.