Can Dündar(Milliyet - 31 Ocak 2012)Dünyanın en güzel Türk’ü1992’de görüşmüştüm Keriman Halis Ece’yle... O günleri anlatırken hâlâ 1932’yi bütün sıcaklığıyla yaşadığını hissettim. Dünya güzeli seçildiği törenden sonra balkonda bekleyenleri selamlamasını istediler, ‘Bayrağım olmadan çıkmam’ dedi
Tam 20 yıl önce, 1992’nin yine bir şubat ayında, İstanbul’daki mütevazı evinde görüşmüştüm Keriman Halis Ece’yle...
O zaman 79 yaşındaydı.
Her haline yansıyan zarafeti, hiç eskimeyen bir elbise gibi üzerindeydi.
“Cumhuriyet’in Kraliçeleri” adlı bir belgesel hazırlıyordum.
O günleri anlatmasını istediğimde, hâlâ 1932’i bütün sıcaklığıyla yaşadığını hissettim. Anıları taptazeydi; duyguları da...
O kadar ki, gözyaşlarına boğulduğu için, sık sık çekime ara vermek zorunda kalmıştık.
Şöhretler jürisi
Geniş bir ailenin 6. çocuğuydu.
Feyziati Lisesi’nde okumuştu.
Babası tüccardı. Amcası ve halası bestekârdı.
Cumhuriyet gazetesi tarafından düzenlenen yarışmaya, 18 yaşının delişmenliği içinde, biraz da eğlence olsun diye katılmıştı. Ama jüriyi görünce bunun eğlenceden öte bir faaliyet olduğunu anlamıştı.
Abdülhak Hamid’den Cenap Şahabettin’e, Abidin Daver’den Vasfi Rıza’ya, Yunus Nadi’den Peyami Safa’ya dek devrin en önde gelen (tümü erkek) yazar ve sanatçıları seçecekti yeni kraliçeyi...
Genişçe bir salonda, tek tek sandalyenin üzerine çıkarak arz-ı endam etmişler ve kapı önünde heyecanla sonucu beklemişlerdi.
“Kalk gidelim, seçildi kız”
Karar açıklandıktan sonra içerde kopan alkış tufanını duyunca Keriman, yanındaki amcasına dönüp “Kalk gidelim Celal Amca, seçildi kız” demişti.
“Seçildi” dediği “kız”ın, kendisi olduğunu az sonra hayretle öğrenecekti.
“Milli vazife”
Türkiye’nin 4. kraliçesiydi o...
1929’da başlayan yarışmalar, “milli bir vazife” olarak duyurulmuştu.
Bu, hem genç Cumhuriyet’in dünyaya “Biz değiştik” mesajıydı, hem de yeni palazlanan güzellik endüstrisinin marka yarışı...
İlk yarışmaya 94 genç kız katılmış, hepsinin fotoğrafı birinci sayfadan yayımlanmıştı.
Seçilen kızın bahtı da açılıyor; hem evlilik, hem iş teklifi yağıyordu.
Keriman Halis seçildikten sonra Taksim bahçesinde toplanan 20 bin kişiye takdim edilmiş, sonra da temmuzda dünya güzelleriyle yarışmak üzere Belçika’ya yolcu edilmişti.
28 üzerinden 25 aldı
Sipa’ya vardıklarında rakiplerinin güzelliği ve bakımlılığı doğrusu biraz moralini bozmuştu.
Tabii herkes ona bütün Türk kızlarının kendisi gibi olup olmadığını sordu. Onun Batılı bir kıyafet içinde orada olması, bu sorulara cevaptı zaten...
Yarışma, 31 Temmuz günü, 2 bin davetlinin huzurunda yapıldı.
Güzeller teker teker sahneye çağrılıp boy gösterdiler.
Keriman Halis, askılı kırmızı bir tuvalet giymiş, yakasına beyaz kurdele takmıştı. Saçları topluydu.
Sahneye çıkmadan önce Liege’den gelen hususi kuaförler saçlarının boyalı olup olmadığını muayene etmişti.
Ölçüleri alınmış, jüriye duyurulmuştu. İlk eleme sonucu 28 güzelden 3’ü finale kaldı: Yugoslav güzeli... Alman güzeli... ve Türk güzeli...
Keriman Halis heyecandan titriyordu, ama hâlâ ümitsizdi.
Sonunda top sakallı jüri başkanı elindeki kâğıttan yarışma sorucunu okuduğunda salon alkışlarla inledi.
Keriman Halis, 28 jüri üyesinden 25’inin oyunu alarak dünya güzeli seçilmişti.
Sonradan çıkan yorumlarda da vurgulandığı gibi, muhtemelen jüri sadece ona değil, Cumhuriyet’in Batılılaşma çabalarına da oy vermişti.
“Bayraksız çıkmam!”
Keriman Halis, o an hissettiklerini, ağlamaktan anlatamadı.
Sadece salondakilerin coşkuyla ayağa kalktığını, “Vive la Mustafa Kemal”, “Vive la Miss Turquie” (“Yaşasın Mustafa Kemal, yaşasın Türk güzeli”) diye bağırdığını anımsadı:
“O zaman çok heyecanlandım. Hâlâ duyarım ben bunu...” diyerek ağladı.
Törenden sonra oteline gittiğinde büyük bir kalabalığı, otelin önünde kendisini beklerken bulmuştu.
Balkona çıkıp bekleyenleri selamlamasını istediler.
“Bayrağım olmadan çıkmam” dedi.
Ama bayrak yoktu.
Kraliçe diretince acilen bir büyük çarşafa, yastık kılıfından ay-yıldız dikildi. Keriman Halis o el yapımı bayrakla balkona çıktı. Bayrağı öptü, halkı selamladı.
Masadaki fesler
Akşam Belediye Başkanı’nın ziyafetinde masaların üzerine latife olsun diye konan fesleri kaldırttı.
Yemekten sonra operaya gitti. Orkestra, artistler, izleyiciler onu ayakta selamlayıp alkışladılar. O da büyük locadan onları selamladı.
Dönüşte, ne filmde oynadı, ne reklamda rol aldı.
Bütün teklifleri reddedip o gün aldığı “Kraliçe” unvanını ömrü boyunca asaletle taşıdı. Nur içinde yat Kraliçem!
Atatürk Kraliçe’nin hangi görüntüsünü kestirdi?
Yarışmanın sonucuna en çok sevinenlerin başında muhtemelen Gazi geliyordu. Kurduğu Cumhuriyet, en güzel görüntüsüyle, bir anda dünyanın gündemine oturmuştu. Hemen bir mesaj yayımlayıp şöyle dedi:
“Türk ırkının necip güzelliğinin daima mahfuz olduğunu gösteren dünya hakemlerinin, bu Türk çocuğu üzerindeki hükümlerinden memnunuz. Fakat Keriman Ece, hepimizin işittiğimiz gibi söylemiştir ki, O, bütün Türk kızlarının en güzeli değildir. Bu güzel Türk kızımız, ırkının kendi mevcudiyetinde tabii olarak tecelli ettirdiği güzelliğini dünyaya, dünya hakemlerinin tasdiki ile tanıttırmış olmakla elbette kendini memnun ve bahtiyar addetmekte haklıdır. Türk milleti bu güzel çocuğunu şüphesiz samimiyetle tebrik eder.”
“Asıl kültürde 1. olun”
Cumhurbaşkanı, demecinde gençlere de bir mesaj veriyor ve “Doğal güzelliğinizi bilimsel yöntemlerle korumasını bilin. Ama asıl yüksek kültürde dünya birincisi olmaya çalışın” diyordu.
Bu arada mesajında Keriman Halis’ten “Ece” diye bahsederek hem “kraliçe” sözcüğünün Türkçe karşılığını isimlendiriyor, hem de Keriman Halis’e Soyadı Kanunu çıkınca alacağı soyadını koymuş oluyordu.
“Milyarlık propaganda”
Keriman Halis yurda döndükten sonra bir nişanda karşılaştılar.
Ece hemen gidip Ata’nın elini öptü. Birlikte dans ettiler. Gazi, orada “Ece” isminden memnun olup olmadığını sordu. “Senin yaptığın propagandayı biz milyarlar sarf etsek yapamazdık” dedi.
Sonra da ona unutamayacağı bir cümleyle iltifat etti: “Bu akşam buraya ben değil, sen şeref verdin.”
Kesilen sahne
Gazi, Belçika’dan, Keriman Halis’in kraliçe seçildiği yarışmanın filmini getirtmiş, Glorya sinemasında izlemişti.
Bizim yıllar sonra arşivde bulup “Mustafa” filminde kullandığımız bu görüntüde Keriman Halis sahneye çağrıldıktan sonra iki jüri üyesi tarafından seyirciye takdim ediliyordu.
Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle sahnenin önüne çıkan Keriman Halis, bir ara eğilerek eski bir alışkanlıkla “temenna ediyor”, yani sağ elini dizden aşağıya indirip, sonra yukarı doğru kaldırarak ağza ve başa götürerek kendisini çılgınca alkışlayanları selamlıyordu.
Cumhuriyet’le birlikte “temenna” da kaldırıldığından Gazi, filmden bu bölümü kestirmişti.
Bunu, buluştuklarında Ece’ye de söyledi: “Biliyorsun, bizde temenna kalktı. O yüzden ben o bölümü kaldırttım” dedi. Ece mahcubiyetle gülümsedi: “Paşam bana salondaki Türkler, ‘Temenna et’ diye bağırdılar. Ben de müsabakanın heyecanıyla temenna ettim. Gerçi o kadar heyecanlıydım ki, ‘Temenna et’ değil, ‘Takla at’ deseler onu da yapacaktım.” Gazi güldü bu sözlere ve Kraliçe’nin gönlünü aldı:
“O kadar güzel bir iş yaptın ki, tarihe geçeceksin.”