Uluslararası basında, Türkiye’nin de içinde olacağı bir koalisyonun Suriye’yi vurmasının artık an meselesi olduğu haberleri yeralıyor. Türkiye’nin, Suriye'ye karşı kurulması muhtemel bir “gönüllüler koalisyonu”nda savaşçı güç olarak yer almayacağı iddia edilirken, diplomatik kaynaklar da, “Hükümet askere muharip güç olma direktifi vermez” diyerek bu yargıyı doğruluyor.
Suriye’de kimyasal gaz kullanıldığı iddialarını incelemek için Şam’a giden Birleşmiş Milletler heyetinin saldırıya uğraması, başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batılı ülkelerin tepkisini çekti.
ABD, 6. Filo’ya ait dördüncü bir gemiyi de Suriye açıklarına getirirken, Kıbrıs’ta İngiltere’ye ait hava üslerinde de hareketlilik yaşandığı görüldü.
ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, kimyasal silah kullanıldığı iddialarından Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’ı sorumlu tutarken, yaptığı basın toplantısının ardından Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile bir telefon görüşmesi yaptı.
Bu görüşmenin ardından, Davutoğlu da Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e bilgi verdi.
Suriye'de bu gelişmeler yaşanırken, bu kez de fosfor bombası kullanıldığı iddia edildi. Halep'e bağlı Orm El Kubra kasabasında uçakların kasabayı bombalaması sonucunda yaralanan Suriyeliler Hatay'a getirildi.
Cilvegözü Sınır Kapısı'na dün akşam saatlerinde getirilen ve çoğunluğu çocuklardan oluşan 40 yaralı Hatay'daki çeşitli hastanelere sevk edildi. Yaralıların vücutlarında ağır yanıklar olması dikkat çekti.
Bu arada yaralılarla birlikte gelenler, saldırıda uçaklardan fosfor bombası atıldığını iddia etti.
Hatay'daki hastaneler daha fazla yaralının getirilmesi ihtimaline karşı alarma geçirildi.
ABD Dışişleri Bakanı Kerry, kimyasal saldırıdan Esad yönetimini sorumlu tutarak müdahale sinyali verdi. Kerry, “Bütün uluslar kimyasal silahların kullanımının sorumluluğu için ayağa kalkmalı” dedi.
Uluslararası toplum Suriye’ye müdahale ihtimalini tartışırken iki yılı aşan çatışma boyunca ABD’den yapılan en sert açıklama dün gece geldi.
ABD'nin başkenti Washington’daki Dışişleri Bakanlığı binasında bir basın toplantısı düzenleyen ABD Dışişleri Bakanı John Kerry kimyasal silah kullanımından Esad rejimini sorumlu tuttu.
Kerry “Bir baba olarak, oğlunun cesedini kollarında tutan babanın görüntüsünü aklımdan çıkaramıyorum. Geçtiğimiz hafta Suriye’de gördüklerimiz dünyanın vicdanını sarsmalı. Masum kadın ve çocukların öldürülmesinin hiçbir bahanesi olamaz” dedi.
Açıklamasında Kerry, “Başkan Obama’nın, Esad rejimine uluslararası kuralların ihlal edilmesinin sonuçsuz kalmayacağını belirtmesinin bir nedeni var. Suriye hakkında neye inanırsanız inanın; ortak insanlığımıza inanan bütün uluslar kimyasal silahları kullanmanın sorumluluğu için ayağa kalkmalıdır ki, bu bir daha asla yaşanmasın” diyerek, ABD’nin müdahale kararı öncesinde diğer devletlerin desteğini arayacağını da ima etti.
Kimyasal saldırının gerçekleşmediğini öne sürenleri çok sert bir dille eleştiren Kerry, “Görüntüler bize gerçeği haykırıyor. Korkakça bir suçun alaycı bir şekilde üstü kapatılıyor” dedi ve ABD’nin ilerleyen zamanda “elindeki istihbaratı” paylaşacağını söyledi.
Kerry, Esad’ın BM müfettişlerini Guta’ya olaydan beş gün sonra sokmasına duyduğu tepkiyi Suriye Dışişleri Bakanı Velid Muallim’e de aktardığını belirtti.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry ile gerçekleştirdiği bir telefon görüşmesinde Suriye'deki gelişmeleri ele aldı. Kerry, Suriye'de kimyasal silah kullanıldığı yönündeki bulguları Davutoğlu'na aktardı.
Davutoğlu'nun, Suriye konusunu Kerry'den önce Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'la da ele aldığı bildirildi.
Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile de telefonda görüşerek, Suriye'deki gelişmelerle ilgili bilgi aktardığı öğrenildi.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye'ye müdahele etmek için Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) ihtiyaç duyulan karar Rusya'nın vetosu nedeniyle çıkmadığı takdirde, Suriye’ye karşı bir “gönüllüler koalisyonu” ortaya çıkabileceğini ve Türkiye’nin de bu koalisyonda yer alacağını açıkladı.
Radikal gazetesinden Deniz Zeyrek’in haberine göre, Kosova’da 1999’da ve Libya’da 2011’de benzer bir durum ortaya çıkmıştı. BMGK kararları NATO operasyonlarının ardından gelmişti. Ancak Davutoğlu’nun “Katılırız” dediği koalisyon Suriye’ye askeri bir müdahalede bulunursa, Türkiye’nin ‘saldırı’ ekibinde yer alması beklenmiyor.
Yine Radikal gazetesi yazarı Murat Yetkin bugünkü yazısında, “NATO’nun Suriye’deki iç savaşın bölgeye yayılmaması için müdahale kararı alması durumunda İncirlik Üssü'nün operasyona açılması"nın gündeme geleceğini yazdı ve bu bilgiyi gelişmelerin tam ortasında bulunan ama isminin gizli kalmasını isteyen üst düzey bir yetkiliden aldığını belirtti. Yetkin, yazısında, “Konuştuğum yetkili, ‘Siyasi ve askeri değerlendirmelerin ardından NATO’nun bir çağrı yapması ihtimali var' dedi. NATO Suriye’ye müdahale kararı alırsa Türkiye buna katılacaktır; o durumda hükümet İncirlik’in harekâta katılmasına onay verebilir’ ifadelerini de kullandı.
Avrupa ve ABD basını Suriye’ye düzenlenecek olası bir saldırının planlarını tartışıyor. İddialara göre, Tomahawk füzeleriyle gerçekleştirilecek saldırılarda nokta atışlarıyla kimyasal silah depoları, askeri üsler, hava savunma sistemleri ve iletişim altyapısının yok edilmesi planlanıyor. Füzelerin Akdeniz’de konuşlu Amerikan ve İngiliz destroyerlerinden fırlatılması planlanıyor. İngiliz Başbakanı David Cameron’ın Suriye’ye askeri müdahale için ABD Başkanı Barack Obama’ya baskı yaptığı da iddia ediliyor.
Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanı William Hague, “Esad, BM denetçilerine izin verene kadar bütün kimyasal silah kalıntılarını yok etti” şeklindeki açıklamasıyla, BM denetçilerinin bir sonuca ulaşamaması durumunda da Suriye’nin vurulması gerektiğini ima etti. Aynı şekilde Beyaz Saray da, “Şimdi izin verilmesi geçerli değil. Esad kendisinin bu saldırıyı yapmadığına dünyayı ikna etmek istiyor olsaydı, bu izni beş gün önce vermeliydi” ifadesini kullandı. İngiliz bakan Hague dün de, “Birleşmiş Milletler’in desteği olmadan da Suriye’ye karşılık verilebilir. Suriye üzerinde diplomatik baskı işe yaramadı. BMGK sorumluluklarını üstlenmedi. Verilecek herhangi bir tepki uluslararası hukuka uygun olacaktır” şeklinde konuştu.
İngiltere Başbakanı David Cameron’ın Suriye ile ilgili gelişmelerden dolayı tatilini kısa tutarak Londra’ya dönmesi bekleniyor. Ailesiyle Cornwall’da tatilde olan Cameron’ın çarşamba günü Suriye’ye ilişkin yapılacak ve bakanlar ile istihbarat yetkililerinin katılacağı yüksek düzeyli güvenlik toplantısına başkanlık etmesi öngörülüyor. Libya’da Kaddafi’yi deviren NATO operasyonunda başrol oynayan Fransa da askeri müdahaleyi en şiddetli olarak savunun batılı ülkelerden. Fransız Dışişleri Bakanı Laurent Fabius, “Bütün seçenekleri değerlendiriyoruz. Seçenek olmayan tek şey, hiçbir şey yapmamak” dedi. İtalya Başbakanı Emma Bruno ise “Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı olmadan Suriye’ye askeri müdahalenin uygulanabilir değil. Herhangi bir girişimde bulunmadan önce binlerce kez düşünülmesi lazım. Sonuçları dramatik olabilir” açıklamasını yaptı.
Times gazetesi için bir makale kaleme alan eski İngiliz başbakan Tony Blair, Orta Doğu'da özgürlüğün ve demokrasinin korunması için harekete geçilmemesi durumunda bunun sonucunun felaket olacağını söylüyor.
Blair makalesinde dış müdahalenin insanlarca hoş karşılanmadığını ama Suriye'de "halkın Esad ile el-Kaide üyeleri arasında kalmasının" çok daha korkunç bir sonuç olduğunu yazıyor.
Blair ayrıca Mısır'da Müslüman Kardeşler'in başkalarının özgürlükleri pahasına anayasayı değiştirdiğini öne sürüyor ve böyle bir durumda "askerlerin iktidarı ellerine almasının eleştirilmesinin zor olduğunu" yazıyor.
Blair'e göre Batılı ülkeler Mısır'daki yeni hükümetle ilişkileri geliştirip ülkenin düze çıkmasını teşvik etmeli.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, dış müdahale olsa bile ülkesinin Suriye için kimseyle savaşma niyetinde olmadığını söyledi.
Moskova’da basın toplantısı düzenleyen Lavrov, “Suriye’ye BM kararı olmaksızın dış müdahale olursa Rusya buna askeri karşılık vermeye hazır mı?” sorusuna, “Rusya, Suriye’ye askeri bir müdahale olması durumunda bile kimseyle savaşma niyetinde değil” cevabını verdi.
Lavrov, “Batılı mevkidaşlarım, Suriye’deki iç savaşı çözmeye çalışmadan, mezhepler arası ve etnik problemlere çözüm getirmeden dış müdahale açıklamaları yapıyorlar. ‘Planınız nedir?’ diye sorulduğunda, kapsamlı bir cevap vermiyorlar” dedi.
Rus bakan, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin kararı olmadan herhangi bir güç kullanılmasının, uluslararası hukuka tamamen aykırı olduğunu ifade etti.
Suriye sınırına 160 kilometre uzaklıkta, İngiltere'nin Birleşik Krallık dışındaki en büyük askeri üssü olan Ağrotur'un, Esad yönetimini hedef alacak olası uluslararası müdahalede, merkez konumunda olacağı belirtiliyor.
Ağrotur üssünün alarmda olduğu ve son 48 saatte üste artan bir hareketlilik gözlemlendiği haber veriliyor.
Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki İngiliz üsleri, Suriye'deki olası gelişmeler için alarma geçirildi. Savaş uçaklarının üste konuşlanmaya başlaması, Suriye'ye yönelik hava operasyonunun ilk sinyalleri olarak değerlendiriliyor.
Selim Sayarı’nın ntvmsnbc’deki haberine göre, İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne bağlı savaş ve kargo uçakları Ada'nın güneyindeki Ağrotur üssüne gelmeye başladı.
Son olarak iki C-130 nakliye uçağının üsse indiği görüldü.
Kıbrıs'tan kalkan yolcu uçaklarının pilotları da, radarlarında çok sayıda savaş uçağı gördüklerini ifade etti.
İngiliz savaş gemilerinin tatbikat amacıyla Akdeniz’e açıldığı, bir nükleer denizaltının da bölgede olacağı, olası bir operasyonda Güney Kıbrıs’taki üssün de kullanılacağı belirtildi. Britanya ayrıca Akdeniz’de iki firkateyn ve helikopter gemisi HMS Illustrious’dan oluşan acil müdahale gücü bulunduruyor.
ABD’nin de halihazırda Akdeniz’de bulunan 6. Filo’ya bağlı 4 destroyerle saldırıya katılabileceği kaydedildi.
Johns Hopkins İleri Uluslararası Etütler Okulu’ndan Eliot A. Cohen ise Washington Post’taki yazısında Obama yönetiminin, 1996’da Saddam Hüseyin’in Kürt bölgesine asker göndermesi üzerine Bill Clinton’ın yaptığı gibi ‘bir nafile güdümlü füze salvosu’ ile Suriye’yi vurabileceğini belirtti.
ABD’de operasyon için Kongre’den onay gerekip gerekmeyeceği tartışması başlarken Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi üyesi Eliot Engel, Obama’nın Kongre onayına gerek duymayabileceğini söyledi. Fransa Dışişleri Bakanı Laurent Fabius ise belli durumlarda uluslararası hukukun BM’yi by-pass etme olanağı sunduğunu savunurken askeri harekât için henüz karar almadıklarını belirtti.
ABD yönetiminin Suriye konusunda askeri müdahaleyi masaya yatırması ve bölgedeki askeri unsurlarını harekete geçirmesi ülke basınını da hareketlendirdi. Amerika'nın etkili politika dergilerinden Foreign Policy, "Birleşik Devletler, Suriye'deki kimyasal silah saldırısından sonra askeri müdahaleyi değerlendiriyor" şeklinde attığı başlıkla Amerikan askeri müdahalesinin muhtemel olduğu yönünde bir yazı yayımladı. Foreign Policy dergisi, Obama'nın Suriye'de kimyasal silah kullanımı konusunda tutarlı raporlar gelmesi üzerine hafta sonunu askeri danışmanları ile toplantı yaparak, Suriye’ye nasıl cevap verileceği konusunda askeri seçenekleri masaya yatırdığını belirtti. ''Obama henüz Suriye'ye karşı askeri güç kullanmak için bir karar almış değil'' ifadesine yer verilen yazıda, Beyaz Saray'ın Ortadoğu'da yeni bir savaşa sürüklenmek istememesine ve Obama'nın henüz ince planlar yapmasına karşın, Amerikan savaş gemilerinin uzun menzilli füzeler ile Suriye'yi vurabilecek şekilde konuşlandığının altı çizildi ve bazı üst düzey yetkililerin savaş doğrultusundaki planlarını BM gündemine taşımaya hazırlandıkları bildirildi. Suriye hükümetinin izin vermesine rağmen BM gözetmenlerinin kimyasal silah kullanıldığı iddia edilen alana keskin nişancı atışlarından dolayı girememesine de değinilen yazıda, Suriye Enformasyon Bakanı Omran al-Zoubi'nin, ''Kaos ve ateş topu sadece Suriye'yi değil bütün Ortadoğu'yu bitirir'' şeklindeki tehditkâr uyarısına da yer verdi.
ABD'de yayınlanan bir diğer etkili yayın organı TIME dergisi de internet sayfasına taşıdığı yazıda Obama'ın Suriye'ye saldırmasını gerektiren iki büyük sebebe dikkati çekti. Michael Crowley imzalı yazıda, ''Suriye diktatörünün şüpheli sinir gazı saldırısı sonrasında, Washington, Avrupa ve İsrail'den artan söylemsel yanıtlar, bir askeri saldırı için artan fikir birliğini göstermektedir'' denilirken, Amerika'nın Suriye'ye karşı gerçekleştireceği herhangi bir saldırının genel bir müdahaleye dönüşmekten daha çok soyut olmasına karşın çok önemli iki prensibe hizmet edeceğinin altı çizildi. Bu ilkelerden ilkinin Amerika'nın güvenilirliliği konusu olduğuna işaret eden Crowley, yaklaşık bir yıl önce, Başkan Obama'nın Suriye konusunda, kimyasal bir hareketlenmenin kendileri için ''kırmızı çizgi'' olacağını söylemesi ve ardından, Suriyeli muhaliflere askeri yardımda bulunacağını açıklamasına rağmen, iki konuda da sözünü yerine getirmemesinden kaynaklanan bir güven boşluğu oluştuğunu belirtti ve Esed'in Obama'nın kırmızı çizgisini boş bir konuşma olarak yorumlamış olma ihtmaline vurgu yaptı.
Yabancı liderlerin Washington'un anonslarını dikkatle dinleyerek yolunu belirlediğini dile getiren TIME yazarı, ''Bir Başkan'ın tehdidinin boş algılanması tehlikelidir, kötü şeyler sıklıkla olmaz, çünkü Amerika, rakiplerine sonuçlarını peşinen net bir şekilde belirtmiştir. İran'ın nükleer silah geliştirme konusunda Obama'nın Tahran'ı engellemek için askeri güç kullanıp kullanmayacağı konusundaki ciddiyetini ölçmek adına, bu prensibin uygulanması şimdi özel bir önem taşımaktadır. İran'ın Obama'nın bu konuda güç kullanmayacağını düşündüğü öngörüsü daha çok ağırlık basıyor'' diyerek görüşlerini ifade etti. Buna ilişkin, Obama'nın İran politikası konusundaki Milli Güvenlik asistanı Dennis Roos'un ''Kırmızı çizgileriniz varsa, onun için bir şeyler yapmak zorundasınız'' sözlerine de atıf yapan Crowly, özellikle dünyanın ölü çocukların resimlerini görmesinden sonra bu sözün daha da önem kazandığını belirterek, bu iki sebebi, ABD'nin Suriye'ye karşı askeri bir müdahalede bulunmasının kaçınılmaz olduğu görüşüne gerekçe olarak sundu. Öte yandan, Washington Post gazetesinde yer alan Will Englund imzalı yazıda ise Amerika'nın Suriye'ye karşı askeri bir müdahalede bulunması durumunda, Türkiye, İngiltere ve Fransa'nın, BM onayına bakmaksızın Obama yönetimini desteleyeceklerini bildirdiklerini aktarılırken, Rusya’nın bu duruma karşı sert tepkisine dikkat çekildi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergei Lavrov'un, ''Batı'nın Suriye'ye yapacağı bir askeri saldırı, sadece daha fazla problem üretecek ve aynen Irak ve Libya'da olduğu gibi, daha fazla kanlı çatışmalara sebebiyet verecektir'' yönündeki açıklamalarına yer verilen yazıda, Putin'in 2000 yılında yönetime gelişinden sonra, değişmez bir dış politika yürüttüğü belirtildi. Englund, Rusya'nın, Irak'ın işgaline ve Ukrayna'daki Turuncu Devrim'e karşı durduğu gibi, şimdi de Suriye muhalif güçlerine karşı durduğunu ve Putin'in Libya'ya Batı'nın yaptığı müdahalede Rusya'nın aldatıldığı görüşünde olduğunu vurguladı.
BBCTürkçe’den İlhan Tanır da Washington’ın nabzını tuttu. Suriye konusunda ABD’de yaşanan gelişmeleri aktaran Tanır, “Washington'da, "ABD önümüzdeki günler içinde Suriye'yi vuracak" yorumları yapılmaya başlandı” derken, “bir müdahalede Türkiye'nin alacağı rol de şimdilik Washington'da gündemde değil” ifadelerini kullandı.
Tanır’ın değerlendirmesi şöyle:
ABD Başkanı Barack Obama'nın dış politikada en çok övündüğü icraatların başında Irak savaşına son vermek ve Afganistan'dan çekilme sürecini başlatmak geliyordu.
Obama bir anlamda, savaşları bitirmek üzere göreve gelen ve Orta Doğu'dan mümkün olduğunca sıyrılma gayretinde bir Amerikan başkanı portresi çizmeye çalıştı.
Birçok iç ve dış aktörlerin baskısına rağmen, Suriye gibi oldukça güç bir bölgeye uzun sure askeri müdahaleye girişmekten kaçındı.
Bununla birlikte, Başkan Obama'nın Ağustos 2012'de yaptığı ve "bazı kimyasal silahların yer değiştirmesi ve kullanılmasını" kırmızı çizgi olarak gösterdiği konuşması, Beyaz Saray'ı bu kez hareket etmeye zorluyor.
Beyaz Saray ilk kez geçen Haziran ayının ortalarında resmen Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığını ilan etmiş ve bunun ABD yönetiminin koyduğu çizgiyi aşmak anlamına geldiğini açıklamıştı.
Aradan geçen 2,5 aylık zaman diliminde ise Obama yönetimi daha önce söz verdiği gibi 'oyun değiştirici adımlar' atmadı.
Şam civarındaki son saldırıda ise henüz resmi BM kimyasal silah ekibi araştırmasının sonuçları belli olmadı. BM'nin Şam'da bulunan nükleer silahları inceleme ekibi, Pazartesi günü, Suriye yönetiminden talep ettikten 5 gün sonra, gerekli izni alarak Şam'ın doğu bölgelerini ziyaret etti.
Ancak Amerikan Dışişleri Bakanı John Kerry dün, Suriye'de kimyasal silah kullanıldığından şüpheleri kalmadığını belirtti. Açıklamayı bizzat, Dışişleri Bakanlığında yapan Kerry'den sonra, Beyaz Saray basın sözcüsü Jay Carney de, inkar edilemeyecek delillerin bulunduğunu ve saldırının arkasında Esad yönetiminden başka bir aktörün olmasının çok küçük bir ihtimal olduğunu ifade etti.
Kerry, Başkan Obama'nın bu saldırıya ne şekilde karşılık vermeyi değerlendirdiğini açıkladı.
Bu konuşma üzerine Washington'da, "ABD önümüzdeki günler içinde Suriye'yi vuracak" yorumları yapılmaya başlandı.
ABD'nin önümüzdeki günlerde Suriye'ye karşı ne türlü bir yol izleyeceğini sorduğumuz Brookings Enstitüsü'nün kıdemli Orta Doğu uzmanlarından Mike Doran'a göre "ABD kuvvetleri Suriye'de kimyasal silahlarla ilgili hedefleri vuracak. Obama, kimyasal silah kırmızı çizgisine dikkat edip, ucu açık rejim değiştirme misyonuna ise bulaşmamaya dikkat çekecek."
Önceki başkan Bush döneminde Beyaz Saray Milli Güvenlik Konseyi'nde direktörlük de yapmış olan Mike Doran'a göre, Obama kendisini Amerikan kamuoyunun da dikkatini çeken katliama cevap vermek ve müttefiklerine ABD'nin caydırıcılığının sürdüğünü göstermek zorunda hissediyor.
Doran'ın tahmini şu: "Görsel olarak ABD'nin gücünü gösterecek, özel hedefleri ciddi tahrip edecek saldırılara şahit olacağız."
Amerika'nın önde gelen bir diğer Suriye uzmanı, Oklahoma Üniversitesi Ortadoğu Bölümü Direktörü Joshua Landis de sınırlı bir müdahalenin yapılacağı görüşünde.
Landis'e göre Obama yönetimi şimdi cezalandırmazs, Esad yönetiminin yeniden kimyasal silah kullanabileceğini düşünüyor ama "ABD büyük çaplı bir müdahaleye de karşı, çünkü Suriye içinde güvenebileceği bir müttefik yok."
Peki olası bir müdahale sonrası için nasıl bir planı var ABD'nin?
Brookings Enstitüsü'nden Mike Doran'a göre Beyaz Saray siyasi çözümden halen vazgeçmiş değil.
Doran'a bakılırsa Obama hala "Esad ve Rusları Cenevre 2 olarak adlandırılan müzakere masasına getirmek hedefinde."
Syria Comment adlı internet sitesini de yöneten Prof. Joshua Landis ise beklenen Amerikan saldırısından sonra bir siyasi çözümün daha kolay olacağı görüşünde değil.
Landis'e göre "Esad müzakere istemiyor. İsyancılar ise bölünmüş olduğundan müzakere yapacak kapasiteleri yok."
"Beklenen Amerikan hava saldırısında Türkiye, Fransa veya İngiltere gibi müttefiklere ne gibi sorumluluklar düşebilir?" sorusunu ise Landis şöyle yanıtlıyor:
"Bütün bu aktörler de Suriye'de bir müdahaleye girişmekten kaçınmaktalar. Bu ülkeler ABD'nin Suriye problemini tek başına çözmesini istemekteler."
Diğer taraftan Başbakan yardımcısı ve hükümet sözcüsü Bülent Arınç gelişmeler ışığında yaptığı açıklamada, gerekirse Meclis'den bir tezkere daha çıkarılarak, Türkiye'nin Suriye'ye yapılacak müdahelede yer alabileceğini açıkladı.
Şimdiye kadar Doğu Akdeniz'deki savaş gemilerinden atılacak güdümlü füzeler dışında hangi askeri seçeneklerin masada olduğuna dair oldukça az bilgi dolaşıyor.
Bu tür bir müdahalede Türkiye'nin alacağı rol de şimdilik Washington'da gündemde değil.