ABD’nin New York kentindeki Dünya Ticaret Merkezi gökdelenlerine çarpan uçakların yarattığı yıkımı ve insanlık trajedisini gösteren televizyon sahneleriyle akıllara kazınan 11 Eylül saldırıları, Soğuk Savaş sonrası dönemde dünya siyasetini etkileyen en önemli olaydı.
11 Eylül saldırılarının görüntüleri için tıklayınSaldırılardan fotoğraflar için tıklayınUsame bin Ladin önderliğindeki terör örgütü El Kaide tarafından üstlenilen bu saldırılarda, ABD Savunma Bakanlığı Pentagon da hedef alındı ve toplam 2 bin 998 kişi hayatını kaybetti. Bu saldırılar sonrasında, dünya kamuoyu büyük bir uzlaşı içerisinde, Fransız Le Monde gazetesinin “Hepimiz Amerikalıyız” başlığıyla özdeşleşen bir tepkiyle saldırıyı kınadı ve Amerikan toplumu ile dayanışma mesajları birçok ülke medyasında yer buldu.
‘KÜRESEL TERÖRLE SAVAŞ’ BAŞLADI Bush yönetimi ise, saldırılar karşısında El Kaide örgütünün uluslararası bir terör ağı olduğunu iddia ederek, “küresel terörizmle savaş” doktrinini yürürlüğe koydu. Bu doktrinin en önemli ayaklarından birisi de, müttefik ülkelerin “küresel terörizmle savaş” konusunda seferber edilmesiydi. Bu bağlamda, NATO kuruluş anlaşmasının 5. maddesi devreye sokularak, 11 Eylül olayları, tüm NATO üyesi ülkeleri hedef alan bir saldırı olarak değerlendirildi. Böylece, NATO imkânları kullanılarak El Kaide’ye yönelik operasyonlar yapılmasının yolu açıldı.
İLK OPERASYON AFGANİSTAN’A… ABD’nin El Kaide terörünü bertaraf etme iddiası ile attığı ilk adım Afganistan’ın işgaliydi. 7 Ekim 2001 tarihinde, ABD, İngiltere ve Kanada gibi bir dizi müteffik ülkeyle birlikte Afganistan’daki El Kaide destekli Taliban rejimini devirmek ve ülkede bulunduğu iddia edilen Usame bin Ladin’i yakalamak için bir operasyon başlattı. “Kuzey İttifakı” adı altında güçlerini birleştiren Taliban karşıtı Afgan örgütlerde bu operasyona destek verdi. Kabil’de işbaşında bulunan Taliban rejimi kısa bir direnişin ardından devrildi. ABD ve koalisyon güçleri, El Kaide üyesi oldukları şüphesiyle çeşitli milletlerden birçok kişiyi gözaltına aldı.
TUTSAKLAR GUANTANAMO’YA… Sonraki dönemde, bu kişiler sorgulanmak üzere Küba'daki Amerikan üssünün bulunduğu Guantanamo'ya gönderildi. Pakistan-Afganistan sınırında gizlendiği iddia edilen El Kaide lideri Usame bin Ladin ve örgütün iki numaralı ismi Eymen El Zevahiri ise ele geçirilemedi. Taliban’ın devrilmesi ardından Birleşmiş Milletler gözetiminde Afganistan’da seçimler yapıldı. Bu seçimler sonrasında, Hamid Karzai devlet başkanı seçildi. 2006 yılında ABD güçleri, görevlerini NATO bünyesindeki ISAF’a (Uluslararası Güvenlik Destek Gücü) devretti. Günümüzde, Taliban örgütü Afganistan’da, özellikle Kabil dışındaki kırsal alanda hızlı bir toparlanma sürecine girmiş durumda. Ve, koalisyon güçlerinin varlığı olmaksızın Karzai hükümetinin Taliban’a karşı iktidarını uzun vadede koruması zor gözüküyor.
İKİNCİ HEDEF SADDAM REJİMİ ABD’nin “küresel terörizmle savaş” iddiası ile yöneldiği ikinci hedef Irak’ta işbaşında bulunan Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas rejimiydi. Bush yönetimi, Irak’a yönelik operasyonu Saddam Hüseyin rejiminin Birleşmiş Milletler kararlarını ihlal ederek gizlice kitle imha silahları geliştirmeye devam ettiği ve El Kaide gibi uluslararası terör örgütleri ile işbirliği yaptığı iddialarına dayandırmaktaydı.
KANIT BULAMADILAR… ABD ve müteffikleri, 20 Mart 2003 tarihinde başlayan ve 1 Mayıs 2003 tarihinde sonuçlanan bir operasyonla Irak’ta Saddam Hüseyin rejimini devirdi. Sonraki dönemde, Bush yönetimince işgalin gerekçesi olarak gösterilen Saddam Hüseyin rejiminin kitle imha silahları geliştirdiğine dair herhangi bir kanıt bulunamadı. Benzer biçimde, Bush yönetimi Saddam Hüseyin rejimi ile El Kaide arasında bir bağlantı olduğu iddiasını doğrulayacak geçerli bir kanıtı uluslararası kamuoyuna sunamadı. Bu duruma istinaden, El Kaide gibi uluslararası terör gruplarının ABD işgalinin yaratığı kaosu ve etnik, dinsel çatışmaları fırsat bilerek Irak’a sızmaları, işgalin beklenenden farklı, hatta amaçlananın tam aksi yönde sonuçlar ortaya çıkardığı şeklinde yorumlanabilir.
BUSH YÖNETİMİNE TEPKİLER BÜYÜYOR 11 Eylül saldırıları sonrasında, ABD terörle mücadele konusunda büyük oranda uluslararası toplumun desteğini alarak Afganistan’a müdahale etmişti. Irak işgalinin ise, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi onayı olmaksızın ve Fransa, Almanya gibi müteffik ülkelerin muhalefetine rağmen gerçekleşmesi, işgal gerekçelerinin ispatlanamaması ABD’nin küresel terörle mücadele stratejisinin meşruiyetini sorgulanılabilir hale getirdi. Ayrıca, işgal sonrasında Irak’ta etnik, dinsel çatışmalar ve sivil kayıplarla ortaya çıkan insanlık trajedisinin; Küba'daki Guantanamo Üssü’nde ve Irak'taki Ebu Garib cezaevinde tutuklu bulunan terör zanlılarına yönelik kötü muamele ile özdeşleşen insan hakları ihlallerinin bir sonucu olarak Bush yönetimi dünya kamuoyunda eleştirilerin hedefi haline geldi.