Durmuş Yılmaz'dan Hanefi Avcı'ya

Durmuş Yılmaz'dan Hanefi Avcı'ya

T24 - Haber şöyle:  “Merkez Bankası Başkanı Durmuş Yılmaz dünyanın en başarılı yedi Merkez Bankası başkanından biri seçildi. Durmuş Yılmaz, 30 stratejik ülkenin Merkez Bankası başkanlarının performansının ölçüldüğü listede en yüksek not olan A’yı alırken, Amerikan Fed Başkanı Bernanke C notuyla yetindi. 2010 yılı için yapılan bu seçim, merkezi  New York’ta bulunan Global Finance dergisi tarafından gerçekleştirildi.”

Bu haberi okuyunca, o fotoğraf gözümün önüne geldi.

Durmuş Yılmaz’ın evinin kapısında çıkartılmış ayakkabıları gösteren fotoğraflar bir film şeridi gibi gözümün önünden geçip giderken, bunlara eşlik eden yorumları da anımsadım.Dört buçuk yıl önceydi.

Durmuş Yılmaz, hükümet tarafından Merkez Bankası Başkanı olarak yeni atanmıştı.

Deniyordu ki:

-Yılmaz’ı kutlamak için evine gelenler, ayakkabılarını çıkarıp eve öyle girmişler; üstelik yeni Başkan’ın eşi de başörtülüymüş...

Bu fotoğraflar, yani kapı önündeki ayakkabılarla başörtüsü, gazetelerin birinci sayfalarında geniş yer bulurken, yapılan yorumlar da, açık ya da üstü örtülü bir dille genellikle aynı noktaya işaret ediyordu:

Erdoğan hükümetinin gizli gündemi!

Hayat tarzından, başörtüsünden gizli gündem çıkarılıyordu.

Aradan kaç yıl geçti.

Durmuş Yılmaz’ın ve ailesinin ‘hayat tarzı’yla o zamanlar alay edebilenler, insanların dokunulmaz olması gereken hayat tarzlarından, başörtüsünden ‘gizli gündem’ çıkartmaya kalkışanlar bugün acaba ne düşünüyorlar?..

Bilemiyorum.

Benim bildiğim, Durmuş Yılmaz’ın başarılı, ilkeli bir Başkan olarak adını Merkez Bankacılık tarihine yazdırmış olmasıdır.

Çekirdekten yetişme bir Merkez Bankacı olarak hem bankanın bağımsız rolü, hem de kurumsal kimliği konularında iyi bir sınav vermiştir Durmuş Yılmaz...Uzun lafın kısası:

İnsanların hayat tarzlarıyla, giyimiyle kuşamıyla uğraşmak her şeyden önce ayıptır.

İnsanların ne olup olmadığına ilişkin başka kriterler aramaktır doğru olan...

Hanefi Avcı’ya gelince...

Bugün yazımı ikiye böldüm.

Bu kısım Hanefi Avcı’yla ilgili.

Daha önce bu köşede Hanefi Avcı’nın yeni kitabı bağlamında eleştirel satırları olan, daha doğrusu bazı soru işaretlerini içeren bir yazı yazmış, fakat ayrıntıya girmemiştim.

Bugünkü satırlarım da farklı olmayacak.

Yine eleştiri kokuyor yazım.

Yine bazı soru işaretleri var.

Ama bu kez eleştiri ve soru işaretleri Hanefi Avcı’yla ilgili değil, yargıyla, polisle ilgili...

Evet öyle.

Hanefi Avcı’nın savcılığın talebi üzerine apar topar gözaltına alınmış olması benim kafamda soru işaretlerine yol açmış durumda.

Daha önce Avcı’nın ‘özel hayatı’na gösterilen ilgi de beni rahatsız etmişti.

Çok şey bilmiyorum.

Ama her ikisi için de “Böyle olmamalıydı!” diyebiliyorum.

Bir şeylerin yanlış olduğu hissini taşıyorum.

Savcının, polisin tuttuğu yolla ilgili olarak, Avcı’yı hedef alan “İtibarsızlaştırma, gözden düşürme gayreti”nin bazı ipuçları sanki kendini ele veriyor diye düşünüyorum.

Ve Hanefi Avcı’nın Ankara’dan İstanbul’a götürülürken yaptığı açıklamayı köşeme alıyorum:

“Rızamla değil, zorla götürülüyorum. İstanbul Savcılığına teslim edeceklermiş. Bu bir cemaat operasyonudur. Devlet bu hukuksuzluğu seyredecekse seyretsin. Ben isyan etmeye, sesimi çıkarmaya devam edeceğim. Yapılan hukuksuzluktur, gasptır. Beni susturmak için yapıyorlar. Onurumu hiç kimseye çiğnetmem.”

Son söz:

Sanki bir şeyler yanlış yapılıyor!

(Hasan Cemal - Milliyet - 29 Eylül 2010)