Sedat Ergin
(Hürriyet, 21 Temmuz 2012)
Yarın, F-4 uçağının Suriye açıklarında düşmesi olayının birinci ayı geride kalmış olacak. Geçen bir ay içinde kamuoyuna yansıyan muhtelif bilgilerin ışığında Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılmış olan açıklamaları dün bir kez daha gözden geçirdim. Bu egzersiz sonunda kafamdaki soru işaretlerinin arttığını söyleyebilirim. Gözlemlerimi şöyle aktarabilirim:
Genelkurmay Başkanlığı tarafından özellikle 1 Temmuz tarihinde yapılmış olan açıklamayı ve buna ek haritada yer alan uçağın düşüş öncesindeki hareketleri incelediğimizde karşımıza ilginç bir kalıp çıkıyor. 22 Haziran’da saat 10.30’da Malatya Erhaç Üssü’nden kalkan uçak önce Kıbrıs’a doğru uçuyor, Girne’nin 40 km kadar kuzeyine geliyor (saat 11.06-21.400 feet), buradan kuzeydoğuya dönerek Hatay’a gidiyor (11.23-7.500 feet) ve ardından bir U dönüşü yaparak güneybatıya doğru inmeye başlıyor. F-4, Kıbrıs Adası’nın güneyi ile Suriye kıyısının tam ortasındaki bir noktaya gelince (11.37-2.000 feet) yeniden U dönüşü yaparak bu kez kuzeydoğuya yöneliyor.
Uçak, bundan sonraki aşamada doğrudan Suriye hava sahasını hedefliyor ve saat 11.42’de 200 feet’e, yani yaklaşık 70 metreye alçaldığı noktada Suriye’nin 12 millik hava sahası sınırından içeri giriyor. Genelkurmay açıklamasına göre tam 5 dakika süreyle hava sahasının içinde kalıyor, 11.47’de çıkıyor ve doğruca Hatay’ın batısında Türk hava sahasına giriyor.
Genelkurmay’ın yayımladığı haritada dikkat çeken bir husus, uçağın Suriye hava sahasına girdikten sonra burnunu karaya çevirerek doğrudan sahile doğru yol almış olmasıdır. Haritadaki güzergâha göre, uçak Suriye sahilindeki bir çıkıntı kara parçasına teğet geçiyor. Anlaşıldığı kadarıyla F-4, Suriye kıyılarına 1.5 km kadar sokulmuştur. (İstanbul Boğazı’nda Üsküdar ile Beşiktaş’ın arası kadar.) Buraya kadar olan bölüm uçağın birinci test uçuşudur.
Sorgulamamız gereken birinci soru burada zihnimize takılıyor. Bir uçağın uluslar-arası sularda yabancı bir ülkenin hava sahası sınırına paralel bir şekilde uçarken pilot hatası sonucu 2-3, bilemediniz 4-5 kilometrelik bir şerit içinde ihlal yapması makul karşılanabilir. Pilotlar bir şekilde ihlali fark edince durumu düzeltir ve uçak hava sahasından çıkar.
Oysa buradaki hareket kalıbına baktığımızda uçağın Suriye hava sahasına girdikten sonra bilinçli bir tercihle yönünü Suriye kara parçasına çevirdiğini görüyoruz. 5 dakika, bir ihlal için ciddi derecede uzun bir süredir.
İkinci bir nokta daha var. Uçak, ihlali yaptıktan sonra karargâhın talimatıyla ikinci test uçuşuna geçmiştir. İkinci test uçuşu Hatay’dan başlamış, uluslararası hava sahasında kuzeydoğudan güneybatıya gidecek şekilde, aslında ilk ihlale yol açan profilin biraz batısında, ona paralel bir rota izlemiştir. Olay tam bu sırada olmuştur.
Uçak, ikinci test uçuşunda Türk radarları tarafından tespit edilen “istikrarlı son noktası”nda iken saat 11.56’yı gösteriyor, yükseklik göstergesi ise 7.400 feet’e işaret ediyor. Tam bir dakika sonra 11.57’de Suriye hava sahasının 1 mil dışında uçakla temas kesilmiştir.
Burada çok ilginç bir durum karşımıza çıkıyor. Uçağın daha önce ilk test uçuşunda saat 11.42’de ihlali başlattığı koordinatlar ile ikinci test uçuşunda 11.57’de temasın koptuğu koordinatlar birbirine çok yakındır. Bu yakınlık Genelkurmay’ın haritasında kolaylıkla görülebilir.
Haritada bu bölgenin Suriye’nin en önemli deniz üssü olan, İran ve Rusya’dan Suriye’ye silah sevkıyatının önemli bir bölümünün de ulaştığı Lazkiye Limanı’nın 30-40 km kadar kuzeybatısında olduğunu görüyoruz.
Bu yakınlık, F-4’lerin özellikle keşif yani istihbarat amaçlı kullanıldığı da hesaba katıldığında, uçağın Lazkiye Limanı’nın görüntülenmesine dönük bir görevle havalandığı ihtimalini akla getiriyor. Ancak “Uçak bölgedeki radarımızın performansını test etmekteydi” şeklindeki resmi açıklama bu ihtimalden farklı bir yöne işaret ediyor.
Bütün bu verileri yan yana getirdiğimizde, pilotların göz göre göre kendi başlarına Suriye kara parçasına doğru uçmaları kabul edilebilir bir senaryo gibi gözükmüyor. Burada ihlalin tasarlanmış bir görev talimatı olduğunu düşünmemiz gerekiyor.
Bunun bir talimat olduğunu kabul ettiğimizde, bu talimatın hangi kademede verildiği sorusunun yanıtının da açıklık kazanması gerekiyor. Keza, hava sahası ihlalinin Hava Kuvvetleri/Genelkurmay’ın kendi içinde aldığı bir kararla mı yapıldığı yoksa bu görevin sivil otoritenin onayı ile mi yerine getirildiği sorusu da meselenin kamuoyu nezdinde anlaşılması gereken bir başka yönüdür.
Türkiye’nin Suriye ile ilişkileri ciddi bir gerilimin içinde giderken, karar vericilerin bu boyutta bir ihlalin yüksek bir risk taşıdığını tartmamış oldukları düşünülemez. O takdirde bu riskli kararın nasıl alındığının aydınlatılması, Suriye hava sahasından içeri gönderilen ve bu görev sırasında hayatını kaybeden iki genç pilotumuzun hatıralarına karşı saygımızın da bir gereğidir.