“Düşük gelirli engelliler engellerini daha fazla hissediyor”

“Düşük gelirli engelliler engellerini daha fazla hissediyor”

İSTANBUL,(DHA)-BAHÇEŞEHİR Üniversitesi (BAU) Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Habibe Serap İnal’ “Türkiye\'de düşük gelirli veya düşük eğitim düzeyinde olan kişilerin engelli olma veya engelini daha fazla hissetme olasılığı, diğer insanlara göre daha fazla” dedi.

Prof. Dr. Habibe Serap İnal, ülkemizde engelli vatandaşlarımızın oranını ve bunun kadın erkek arasındaki dağılımını verdi. Serap Türkiye’de herhangi bir engeli bulunan vatandaşların ülke nüfusunun yüzde 12.29’unu oluşturduğunu belirterek \"Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre çalışan engelli oranı erkeklerde yüzde 35,4, kadınlarda ise yüzde 12,5 seviyesinde. Maddi imkansızlıkların tüm dünya ülkelerinde engelli olma halini arttıran önemli bir etken\" diye konuştu.

 Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Habibe Serap İnal şöyle dedi: “Eğer kişi düşük gelirli bir çevreden geliyorsa engelini daha fazla hissetme olasılığı, diğer kişilere göre daha fazla olmaktadır. Bir başka ifade ile aynı problem nedeniyle engelli olan iki kişiden biri, eğer daha düşük gelirli bir toplumdan geliyorsa veya eğitim düzeyi daha az ise, söz konusu engelini daha yüksek düzeyde hissedecek ve yaşam kalitesi daha düşük olacaktır. Aynı zamanda sağlık hizmetleri, sosyal olanaklar, eğitim fırsatları gibi bir birey ve bir vatandaş olmanın gerektirdiği olanaklardan da daha az yararlanabilecektir” ifadelerini kullandı. Böyle durumlarda kişilerin daha fazla fırsat eşitsizliği ile karşı karşıya kalacaklarını söyleyen Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Engelli olma durumunda kişiler dünyanın hangi kesiminde yaşarlarsa yaşasınlar hemen hemen aynı sorunlar ile karşı karşıya kalıyorlar.”

\"AVRUPA\'DA HER 4 AİLEDEN BİRİNDE ENGELLİ VAR\"

Avrupa Birliği ülkelerinde yaşayan ve yaşları 16 ile 64 arasında olan kişiler arasında kronik hastalığı veya engeli olan kişilerin sayısının oldukça fazla olduğunu ve her dört aileden birinde engeli olan bir kişi olduğunu belirten Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Avrupa Birliği’nde çalışan nüfusun altıda birini oluşturan bu durum, ülkeler ele alınarak tek tek incelendiğinde kronik hastalığı ve engeli olan kişiler en yüksek oranda sırasıyla Finlandiya yüzde 32.2, İngiltere yüzde 27.2 ve Hollanda’da yüzde 25.4. En düşük düzeyde ise, İtalya yüzde 6.6 ve Romanya’da yüzde 5.8 olarak görülüyor” şeklinde konuştu.

Farklılıkların tıbbi nedenleri yanı sıra, sosyokültürel ve ekonomik boyutlarının da bulunduğunu da söyleyen İnal, “Bu grubun içinde yer  alan kadınlar, çocuklar ve yaşlılar daha fazla sorun ile karşı karşıya kaldıklarından, özellikle üzerinde durulması gereken grupların başında olarak kabul edilmektedirler” dedi.

\"TÜRKİYE\'DE ENGELLİ VE KRONİK HASTALIĞI OLAN 8 BUÇUK MİLYON KİŞİ VAR\"

Ülkemizde kronik hastalığı veya engeli olan kişilerin genel nüfusunun ise toplamda 8 buçuk  milyon kişi olduğunu söyleyen BAU Sağlık Bilimleri Fakültesi Fizyoterapi ve Rehabilitasyon Bölüm Başkanı Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Ülkeler arasındaki sosyokültürel ve ekonomik farklılıklar göz önüne alındığında, ülkemizde engeli olan kişilerin özellikle Batı Avrupa ülkelerinde yaşayanlara göre engellilik halinden çok daha fazla  etkilendiklerini söyleyebiliriz” ifadelerini kullandı.

“ENGELLİ VATANDAŞLARIMIZA İŞ İMKANLARI SUNMALIYIZ”

Kişinin geldiği toplumun sosyo-ekonomik düzeyi  ne olursa olsun eğer toplum onu engeliyle birlikte kabul etmiş ise, yaşının, mesleğinin, sosyal durumunun gerektirdiği aktivitelere katılıyorsa,  yetersizliklerine karşın;  bağımsız, aktivite düzeyinin yüksek bir birey olarak kabul göreceğini söyleyen Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Ülkemizde yaşayan bedensel, görme, işitme-konuşma ve zihinsel engeli olan kişilerin adına bu amaca ulaşmak için en öncelikle yapılması gereken onların eğitim ve öğretim şanslarını geliştirmek, mesleki eğitim vermek ve onlara iş olanakları sunmaktır” dedi.

Engeli olan  kişilerin çeşitli düzeylerde eğitim  almış olsalar da, işe yerleştirilmeleri veya yerleştirildikleri işlerde kalıcı olmalarının oldukça güç olduğunu belirten, Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Engelli olan kişiler eşit iş, eşit ücret ve eşit sosyal hak ve güvenceler ile çalışma haklarına sahip oldukları gibi, çalışırken yetkin ve mutlu olma hakkına da sahiptirler. Özellikle, engeli olan kişiler arasında da daha dezavantajlı grup  olarak kabul edilen zihinsel veya çoklu engeli olan, şizofreni veya otizmi olanların kalıcı bir iş edinmeleri sadece ülkemizde değil, batı toplumunda da çok daha  zor olmaktadır” şeklinde konuştu.

“ENGELLERİNİ HİSSETTİRMEMEK  İÇİN ÜZERİMİZE ÇOK İŞ DÜŞÜYOR”

Fizyoterapi ve rehabilitasyonda da engeli olan kişilerin aktivite miktarının belirlenmesinde yetersizliklerinin değil, yeteneklerinin ön plana çıkartılmasının amaçlandığını belirten İnal,   sürekli değişen, kendini yenileyen, kişinin durumuna uyum sağlayan veya  talepte bulunan bir fizyoterapi ve rehabilitasyon programlarının da belirlendiğini ifade etti. Prof. Dr. Habibe Serap İnal ayrıca, “Toplumun her bireyi kendi sorumlukları çerçevesinde her hangi bir nedenle hastalık ve özürü olan bir kişinin günlük yaşamında, mesleki ve sosyal yaşamında, eğitim ve öğretim yaşamında kendisini engelli olarak hissetmemesi için sorumluluklarını yerine getirmelidir” diye konuştu.

\"ŞEHİRLER VE YAPI MİMARİSİ UYGUN DÜZENLENMELİDİR\"

Kişilerin yaşadığı şehirlerdeki mimari düzenlemeler ve binalar içindeki mimari kolaylıklar ne kadar uygun ise, kendilerini o kadar engelsiz ve bağımsız hissedeceklerini söyleyen Prof. Dr. Habibe Serap İnal, “Belediyelerin, kamu ve özel kuruluşların kendilerine ait binalarda yapabilecekleri basit düzenlemeler, herhangi bir nedenle özürü olan kişilerin kendilerini daha az engelli hissetmelerini sağlayacaktır. Bu şekilde bedensel veya görme engeli olan vatandaşların rahat olmalarını engellememeliyiz” dedi. Toplumsal sorumluluk bilincine sahip bir davranış şekli sergilenmesi gerektiğini de söyleyen İnal, “Bu örnekleri arttırmamız mümkün. Bu alanda yapılan bilimsel çalışmalar ve sonuçları, yaşanan mekanlar özürü  olan kişilerin serbestçe dolaşabilecekleri, yaşayabilecekleri bir duruma  ne denli  uygun hale getirilirlerse ve farklı özür durumlarına göre ne denli çeşitlilik arz ederlerse, kişilerin o denli bağımsız ve engelsiz olarak yaşamlarını sürdürmelerinin mümkün olduğunu görebiliriz” şeklinde konuştu.

(FOTOĞRAF)