Anna bir aktris. Kendinden daha başarılı ve daha yaşlı bir aktöre aşık oldu ve onun kendisi için en doğru eş olduğunu düşünüyordu. Kısa bir süre içinde nişanlandılar. Ama nişanlısı zamanla değişmeye başladı. Yaşadığı peri masalının duygusal tacize dönüştüğünü görmesi ise zaman alacaktı.
İnsanlar duygusal tacizin fiziksel taciz kadar kötü olmadığını düşünüyor. Ama size ağır izler bıraktığını söyleyebilirim.
Thom ile ilişkim, yalnızca filmlerde görebileceğiniz bir peri masalı gibiydi. 30 yaşıma girmeden hemen önce tanıştık. O zamanlar hayatımla ilgili kaygılarım vardı, hâlâ yalnızdım, çocuklarım ve kendime ait bir evim yoktu.
O zamanlar bir tiyatroda oynuyordum. Bir diğer aktris, o gece Thom'un gelip bizi izleyeceğini söyledi. Daha önce birlikte çalıştığı Thom'u 14 yıldır tanıyordu. Ben de yeni bir ilişkiden çıkmıştım. Çok tatlı olduğunu düşündüm. Arkadaşım Thom'un, önceki ilişkiyi atlatmak için iyi bir erkek arkadaş olabileceğini söyledi.
Hemen numaralarımızı paylaştık. Benim oyunumu izledikten sonra Twitter'da da takibe başlamış zaten. Daha sonra, etkilendiği kişilerle ilgili yaptığı ilk şeyin de bu olduğunu fark ettim zaten.
Birkaç gün sonra kahve içmeye buluştuk. Çok hoştu. "Müthişti" dediğimi hatırlıyorum. Sonra mesajlaşmalar başladı. Aslında şimdi geriye dönüp baktığımda o mesajlaşmalarla alarm zillerinin çalmaya başladığını anlamalıydım. Günde 50-100 mesaj atıyordu. Uzun mesajlardı.
Bir sefer bana "Sana o kadar uzun mesaj atıyorum, senden yalnızca bir cümlelik cevaplar alıyorum" dedi.
Tiyatro oyunumla diğer işlerle çok meşguldüm. Yerimde kim olsa o kadar mesaja karşılık veremezdi.
İkinci öğle yemeğimizden sonra bana âşık olduğunu söyledi. Oyunumu izledi, akşam yemeğine çıkardı ve hayatıma, çocukluğuma, aileme çok ilgi göstermeye başladı. Daha önce beraber olduklarımdan çok daha farklı biriydi.
Tanıştıktan iki hafta sonra benim doğum günümdü. Partime çağırdım ama arkadaşlarımla vakit geçirmem gerektiğini, gelemeyeceğini söyledi. Kişisel alanıma çok saygı gösteriyor gibi görünüyordu.
Geçirdiğimiz kısa zaman boyunca bir erkekte aradığım her şeyi onda bulmuştum. Çok kibar ve düşünceliydi.
Hiç koparılmak istemeyeceğim bir hayatın içine çekiyordu beni. Sonunda kendimi ona bağımlı hissettim ve her zaman ilk gördüğüm andaki gibi hissetmeyi bekledim.
Doğum günümden iki gün sonra evinde kaldım. İlk defa birlikte yattık. Daha önce de birkaç fırsat oldu ama beni hiç zorlamadı. Bu da hoşuma gitmişti.
Ertesi sabah kız arkadaşım olmamı istedi. Ben de "Evet" dedim. Aynı gün artık nasıl bir ilişkimiz olduğunu ve medyanın bana ilgi göstermeye başlayacağını, hakkımda insanların kötü konuşabileceğini söylemeye başladı.
Daha sonra hakkında yazılan Wikipedia sayfasını okuyup okumadığımı sordu çünkü daha önce hiçbir işini izlememiştim. Yaptıklarını bilmemi istiyordu. Ben de "Karşımda oturuyorsun, yaptıklarını senden öğreneceğim" dedim.
Birkaç gün sonra eski erkek arkadaşlarımı kıskanmaya başladığını, geçmişime dair çok düşünmeye başladığını söyledi. Bu duygudan kurtulabilmek için zamana ihtiyacı olduğunu söyledi ve erkek arkadaşlarım hakkımda konuşmamı rica etti.
Çok açık ve dürüst olmaya çalışıyor gibiydi ben de kabul ettim.
Ertesi gün işe gitmeden önce parkta otururken o geceyi evinde geçirmemi istediğini söyledi. Ben de aynı şeyi hissettiğimi söyledim. İşte o an, onun evine taşınmamı istedi. Tanıştıktan yalnızca 3 hafta sonra.
Ben de "Olur" dedim.
Başlarda yatağıma kahve, çörek ve çiçekler getiriyordu. İşe giderken bana notlar bırakıyordu ve 5 dakika bile olsa "Merhaba" demek için onu ziyarete gitmemi istiyordu. Bana mükemmel erkek nasıl olmalı onu gösteriyordu.
O sıralar bir arkadaşım Thom'un bir arkadaşına taciz e-mailleri attığını söyledi. Beni dikkatli olmam konusunda uyarıyor ve Thom'un iyi biri olmadığına dair duyumlar aldığını söylüyordu. Ben de tanıdığım kişinin öyle olmadığını düşünüyordum.
Bunu ona sorduğumda küfretti ve konuyu hızla değiştirdi. Beni, ailesine vakit ayırmamasından sorumlu tutmaya başladı. Tüm enerjisini ilişkimize verdiğinden ailesiyle ilgili önemli şeyleri kaçırdığını söyledi. Panik oldum ve özür diledim. Ama şimdi geriye dönüp baktığımda bunu söylemesinin nedeninin de konuyu dağıtmak olduğunu fark ediyorum.
Hediye vermek Thom için büyük bir şeydi. Verdikleri genelde istediğim şeyler değildi ama daha çok onun benim gitmemi istediği şeylerdi. Çoğu zamanda çok pahalı şeylerdi. Sanki aklında benden ideal bir kız arkadaş yaratmaya çalışıyor gibiydi.
Zamanla kaçırdığım çok sayıda uyarılar yaşamışım aslında. Yalnızca eski erkek arkadaşlarımla ilgili kıskançlık yapmıyordu. Mutlu olduğum bir olayı anlattığımda o sırada yanımda olamadığı için kıskandığını söylüyordu. Konuştuğum konuları, sözlerimi kontrol etmeye çalışıyor gibiydi.
Beraber değilken iletişimimiz çok yorucu olmaya başlamıştı. Mesajlarına çok hızlı yanıt vermem gerektiğini düşünüyordum. Ondan başka bir şey düşünmeme fırsat vermek istemiyordu.
İlişkimizin ikinci ayında tartışmalar başladı. Her şey o kadar mükemmel gidiyordu ki, beklenmedik tartışmalar çıkıyordu. Kendimi ne zaman iyi hissetsem kavga çıkarıyordu. Haftada iki ya da üç defa. Çok korkunç ve rahatsız ediciydi, çok şaşırıyordum.
Buna rağmen tanışmamızdan 3 ay sonra dizlerinin üstüne çöküp evlenme teklif etti. Çok heyecanlanmıştım. Geleceğimizden, çocuklardan bahsediyorduk. Her şey çok normal, mükemmel ve doğru geliyordu.
Evlenme sözü verdiğim anda işler tersine gitmeye başladı.
Nişan yüzüğümüz, biz tanışmadan, yani 5 sene önce gördüğü bir tasarımla yapılmıştı. En sevdiği taş kullanılmıştı. Parmağıma hemen girdi.
İşlerim iyi gitmiyordu, kendini beğenmiş tavırları ve kariyerime ilgi göstermemesi beni üzüyordu. Benimle sanki ne yaptığımı bilmiyormuşum gibi konuşuyordu. Ama ben de yıllardır bu sektördeydim ve başarılıydım. Sadece ticari işlerde başarım yoktu.
Nişan partimizde arkadaşlarıma hiç ilgi göstermedi. Herkes evine döndüğünde kartlarımızı önümüze koyduk, ben de "Robbie'nin burada olmasını mesele yapmadığın için teşekkür ederim" dedim. Robbie daha önce kısa bir süre flört ettiğim biriydi.
Çok sarhoştu. Daha önce aldığı kıskançlıkla ilgili kitabı tutup bana doğru fırlattı. Mermer bir süsü balkondan aşağı attı ve bana bağırıp küfretmeye başladı. Bana fahişe dedi ve parmağımdaki yüzüğü çıkarmamı, evinden de çıkıp gitmemi söyledi.
Gitmem gerekiyordu ama yapamadım. Bu kişinin gerçekten Thom olduğuna inanamıyordum. Alkol veya başka bir şeyden dolayı böyle olduğunu düşündüm. Evlilik kararımızı kutlarken terk etmek anlamsız geliyordu.
Bir hafta sonra işten eve geldi ve benim onda 'kendini öldürme' isteği yarattığımı söyledi. Hastaneye gitmekten bahsetti ama ertesi gün çalıştığı için gidemediğini anlattı. Bu çok da beklenmedik bir şey değildi aslında. Ne zaman tartışsak çok saldırgan oluyordu beni paramparça ediyordu sonra da gözyaşlarına boğuluyordu. Onun gözünde hep kendisi mağdurdu.
Onu terk etmeye hazır değildim ama ondan korkmaya başlamıştım. Beni fiziksel olarak da etkilemeye başlamıştı, artık yemek yiyemiyordum. Olanları bir arkadaşıma anlattım ama başkasına anlatmaya çok çekiniyordum. Bu adam benim nişanlımdı, kimsenin hakkında kötü şeyler düşünmesini istemiyordum.
Giderek daha çok içmeye başladı ve tartışmalarımız kontrolden çıkıyordu, tacizleri de devam ediyordu. Aileme karşı beni dolduruyordu. Ağabeyimin bir uyuşturucu bağımlısı olduğunu, babamın beni terk ettiğini ve annemin de iyi bir anne olmadığını söylüyordu. Daha sonra ne dediğini hatırlamadığı şeyler söylüyordu.
Tüm çiftlerin kendi aralarında kavga ettiklerini söylüyordum kendi kendime. Hiçbir ilişkinin mükemmel olmadığını hatırlatıyordum. Ama hangi erkek arkadaş size "fahişe" der ki? Veya hangisi evinden kovar?
Evime arkadaşım geldiğinde çok gergin oluyordu. İnsanların onun öfkesini görmesini ve eve arkadaş çağırarak Thom'un canını sıkmak istemiyordum.
Her gün "Bugün ne yapacak?" diye soruyordum kendime. Stresten midem bulanıyordu.
Beni arkadaşlarımdan uzak tutmaya çalışıyor gibiydi. İşleri de iyi gidiyordu. Nedense ailemin düğünüme gelmesini istemedim. Hala bu düşünceyi nasıl kafama soktuğunu düşünüyorum.
Kariyerimi onun etrafında inşa ediyordum, onu görebilmek için işlerimi ona göre ayarlıyordum. Nişanlandıktan sonra yaptığım ek işleri bırakmamı istedi. Ben sosyalleştiğim için seviyordum o işleri de. Bana hesabıma her ay 2 bin sterlin yatıracağını söylüyordu. Bir arkadaşım kabul etmememi, kendi bağımsızlığımı korumam gerektiğini anlattı. Önce kabul etmedim ama 2 ay sonra kabul ettim. Sürekli iyi bir fikir olduğunu söylüyordu bana. Şimdi ise nasıl böyle bir şey yapmışım diye deliriyorum.
Bir kere çok büyük bir tartışma yaşadıktan sonra kendimi hapishanede gibi hissettiğimi söyledim. Birey olmayı unutmuştum. Bunun üstesinden gelmek için ne yapabileceğini sordu ben de birkaç gün arkadaşlarımla vakit geçirmem gerektiğini söyledim. Çok öfkelendi. "Bu ilişkiyi bitireceğine inanamıyorum" dedi.
Thom hala daha bugün bile onu terk etmemin asıl sebebinin tacizleri olduğunu anlamıyor. Tamamen bitirmiştim.
Birkaç hafta sonra Thom'un bir arkadaşından, Thom'un eski bir kız arkadaşına taciz e-mailleri attığını duydum. Arayıp sordum. Küfrettiğini çünkü hak ettiğini söyledi. Bunu bana daha önce söylemeyi düşünüp düşünmediğini sorduğumda hiç düşünmediğini çünkü farkına varmamı beklemediğini söyledi. Benden özür dileyip dilemeyeceğini sorduğumda ise, özür dileyecek bir şey olmadığını söyledi.
Thom'un birini taciz ettiğini görünmek bana yaptıklarının da yanlış olduğunu fark etmemi sağladı. İşte o zaman "Beni kaybettim. Ben bittim. Artık seninle olamam. Senin yardıma ihtiyacın var" dedim. Sanıyorum kendimi ilk defa o zaman korudum.
Eve gelmeden önce gitmem gerektiğini biliyordum çünkü onunla yüz yüze gelirsem beni kalmam için ikna edecekti. Bana işleri yoluna koyabileceğimizi söyleyecekti.
Terk edeceğimi düşünmüyordu sanırım. Tanıştığımız günden onu terk ettiğim güne kadar 6 ay geçmemiştir. Ama etrafımda çok şahane insanlar olduğu için şanslıydım. Yaşadıklarımı görüyorlardı ve beni ne kadar zor olursa olsun beni bu durumun içinden çıkarıyorlardı.
En zoru onun gerçekte kim olduğunu şifrelerini çözmekti. Tanıştığımda rol mü yapıyordu? Aslında tacize uğradığım bir ilişkinin içinde olduğunu sonradan anladım.
Sonunda düşüncelerim dahil hiçbir şeyin bana ait olmadığını fark ettim. Tanıştığım günden beri onu düşünüyordum. Hala arada düşünüyorum. Üstümde bu kadar etkisi olduğu gerçeğinden de nefret ediyorum.
Birçokları bir kişinin böyle davranabileceğine inanmıyor. Özellikle tanıdığını düşündüğü kişilerin. Ağabeyim bile "Çok normal sana böyle davranması, alışmalısın, ilişkiler böyle" diyordu.
Ama bunların konuşulması lazım. Google'a girip "İlişkimde tacize mi uğruyorum?" diye aradığımı ve çıkanları okuduğumu hatırlıyorum. Sonra da "Evet benim başıma da bu gelmişti" demiştim. Ama çoğu kişi, tacizin yalnızca fiziksel olduğunu düşünüyor.
İlişkimiz süresince birkaç defa kadınlara yardım vakıflara başvurmak istedim. Bana vurmadığı için 'bu tacizin o kadar da kötü olmadığını' düşünüyordum.
Ama yasalar bu yüzden var. Çünkü kontrol edici, baskıcı tavırlar da taciz. Duygusal da olsa, taciz tacizdir.
O sinirle bana yaptıklarını kamuoyuna bile anlatmayı düşündüm. İnsanların, Thom'un bir kadına nasıl zarar verebileceğini herkesin görmesini, gerçekte kim olduğunu anlamalarını istiyordum.
Ama açıkça kimliğiyle onun hakkında konuşabileceğimi sanmıyorum. Düşünmem gereken bir kariyerim var. Eğer açıkça konuşsaydım insanlar benim adımı sonsuza kadar onunla birlikte anacaktı. Benim hatam. Çünkü sosyal medyada ilişkimizi açıkça yazıyordum çünkü çok mutluydum.
Sonunda ona acıdım. Aklından neler geçtiğini düşünemiyorum bile. Nasıl bir yaşam bu? Ama yine de bu hiçbir zaman bana, benden önceki kadınlara yaptıklarının ve benden sonraki kadınlara yapacaklarının bahanesi olamaz.
Bu metindeki isimler değiştirilmiştir.
İllüstrasyon: Freya Lowy Clark
Kaynağın konuştuğu muhabir: Natasha Lipman